“PARALEL DİN” 1 Velileri Ve İmamları İlah Edinmek!

Veli: Sözlükte “bir şeye çok yakın olmak, bir kimseyle yan yana bulunmak” anlamındaki vely ile “birinin işini üstlenmek; bir ülkeyi yönetmek; yardım etmek, sevmek” manalarındaki velâyet (vilâyet) kökünden türeyen veli “yardımcı, dost” demektir.  Kur’an’ı Kerîm’de yirmiyi aşkın ayette (bir yerde “vali”) Allah’a nispet edilerek O’nun müminlerin dostu, koruyucusu olduğu bildirilmekte, bunların bir kısmında peygamberlerin ve müminlerin Allah’ı veli edindikleri belirtilmektedir. Bir kısmında ise veli kelimesinin yanında “nasir” (yardımcı), ayrıca “defi‘, vaki (koruyan) ” sıfatları yer almaktadır. Dokuz ayette velinin çoğul şekli olan “evliya” da bu mahiyette geçmektedir. Kur’an’da aynı kökten türeyen “Mevla” da zât-ı ilahiye ye nispet edilmiştir. Bundan başka kelimenin köklerinden birini teşkil eden velâyet, ayrıca evlâ ile tevelli (dost edinmek) kökünden türemiş iki muzari sigası Allah’ın ve müminlerin fiili olarak zikredilmektedir.(T.D.V. Ansiklopedisi)


Yahudilerin din adamlarına Haham, Hıristiyanlarınkine de Rahip denilmektedir. Müslümanlar ise kendi din adamlarına İmam derler. Bu semavi dinlerde din adamlarının yanı sıra dindar olan kişiler kutsanmakta ve kendi dillerince evliyalıkla vasıflanıyorlar. Bu vasıf, Kur’an’ın da tanımladığı gibi “velilik” vasfıdır. Veli, Allah’ın berisinden(Allah’la beraber, Allah’tan başka) insanları kollayan, doğruya sevk eden, dost manasına gelir. Ayrıca din bilginlerinin de bu vasıflara haiz olduğu kabul edilir. Peki, Allah, bu veliler hakkında ne buyurur?


“Rabbinizden size indirilene (Kur’an’a)tâbî olun. Sakın ha, onun berisinden başka dost (veli)lere tabi olmayın. Ne kadar az düşünüyorsunuz.” (Araf 7/3). Görüldüğü üzere dinde ittiba sadece bize indirilen Kur’an’adır. Çünkü insanlar her ne kadar dürüst, samimi veya âlim de olsalar yanılma ihtimalleri vardır. Kaldı ki bu velayetin yani imamlığın kötü niyetle kullanılabilineceği ihtimali her zaman vardır. Onun içindir ki din işinde bir insana tabi olmak kesinlikle yasaktır. Kur’an dinde taklidi değil tahkiki esas alır: “Hâlbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. “Şüphesiz zan hakikat namına hiçbir şey ifade etmez. Öyleyse bizim zikrimizden (Kur’an’dan ) yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevirin.” (Necm 53/28-29) Kur’an bunların örnekliğini Yahudi ve Hıristiyanların üzerinden verir:


“Hahamlarını ve rahiplerini Allah’ın berisinden(Allah’tan başka) rabler edindiler, Meryem oğlu Mesih’i de öyle. Oysa kendilerine yalnız tek ilah olan Allah’a kulluk etmeleri emredilmişti. O’ndan başka ilah yoktur. O, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir.” (Tevbe 9/31)


Yukarıdaki ayet nazil olduğunda eski bir Hıristiyan din adamı olan Adiy b. Hâtem’i boynunda altın bir haçla gören Allah Resulü, onu bir put olarak nitelemiş ve atmasını öğütlemiş, ardından yukarıda mealini verdiğimiz ayeti okuyarak şöyle tefsir etmiştir: “Kuşkusuz onlar din adamlarına ve ulularına tapmıyorlardı. Lâkin onlar, bu sınıfların helâl kıldığını helâl kabul ediyorlar, yasakladıklarını da haram kabul ediyorlardı.” (Tirmizî’denCâmiu’l-Usûl, II/161.)


Kulluk, sanıldığının aksine birine secde etmek değil, Allah’ın hakkında söylemediği bir şeyi o kimsenin “şu helaldir, şu haramdır” demesine inanmak ve bu ahval üzere amel etmektir. Bu dinde hüküm koymaktır. Oysa dinde tek hüküm sahibi Allah’tır. Kur’an bu anlayışı reddederek yerden yere vurur.


“Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak, “Bu helâldir, şu da haramdır” demeyin! Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.” (Nahl 16/116)


Dinde helal ve haram koymak nebilere bile verilmiş bir statü değildir ki başka insanlara yani velilere verilsin! “Hiçbir insana yakışmaz ki Allah ona Kitap, hüküm ve peygamberlik versin de ardından insanlara dönüp ‘Allah’ın berisinden bana kullar olun’  desin. Fakat  ‘öğrendiğiniz ve okuduğunuz Kitap gereğince Rabb’a hâlis kullar olun’  der. Ve size  ‘melekleri ve peygamberleri rabler edinin’  diye de emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra size inkârı emreder mi?” (Âl-i İmrân 3/79-80)


Maalesef, insanlarda velilerin Allah’a yakın durmalarıyla onun katında değerli bir makama sahip oldukları düşüncesi vardır. Ve bununla Allah ile kul ’un arasına girer ve onun günahlarının bağışlanması, rabbe yakınlaştırması, şefaat edilmesi gibi vasıfları olduğu zannedilir. Lakin Kur’an bu anlayışın şirk olduğunu söyler ve bunun velilere kulluk olduğunu şöyle beyan eder: 


“Dikkat et, hâlis(katışıksız-saf) din yalnız Allah’ındır. O’nun berisinden kendilerine bir takım dostlar (evliya)  edinenler: Onlara, bizi sadece Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez.” (Zümer 39/3)


Allah’ın kitabına göre bu eylem yalan olup şirktir. Şirk ise affedilmesi mümkün olmayan bir günahtır. “Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.” (Nisa 4/48) 


Dolayısıyla ahiretimizi heder etmeyip yol yakınken dönelim. Allah’ın indirmiş olduğu Kitab’ı okuyalım ve ona tabi olalım. Çünkü hesaba çekileceğimiz şey, ne veliler, ne imamlar, ne de öncekilerin kitaplarıdır; sadece ve sadece Kur’an-ı Kerimdir.


Yukarıda zikredilen ayetler ve başka ayetler ışığında bakıldığında Allah’ın indirdiği bir din ve bunun paralelinde her söylediği “söz’ü mutlak” olan evliya veya imamların uydurdukları bir dinin varlığını müşahede ediyoruz. Buna inanmak ve bunu bu şekilde kabul edip şeyhini, imamını, dini liderini, cemaat abilerini, hatta mezhep âlimlerini “la yus’el”  (sorgulanamaz) görmek ve onlara tabi olmak şirk olmakla beraber yeni bir din ihdas edip onlara kul ve köle olmaktır. İşte bu din, Allah’ın indirdiği dine paralel giden, uydurulmuş bir dindir. Ülkemiz, bunu en acı şekliyle 15 Temmuz 2016’da müşahade etmiş ve kimlerin kimlere kul olabildiğini görmüştür. Bizi bekleyen en büyük tehlike işte bu paralel dindir.


“Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur (kur’an) indirdik.Allah’a iman edip (güvenip) O’na sımsıkı sarılanlara gelince, Allah onları kendinden bir rahmet ve lütuf (deryası) içine daldıracak ve onları kendine doğru (giden) bir yola götürecektir.” (Nisa 4/174-175)