Anaokulundan itibaren tüm ailelerin kafasındaki soru budur; çocuğumuzu devlete mi özele mi verelim? Artık emekli olduğuma göre gönül rahatlığıyla bu konudaki düşüncelerimi yazabilirim diye düşünüyorum. Biraz tecrübe biraz da annelik hissiyle yazacağım satırlar tam okulların açılışı arifesinde umarım birilerine ışık olur.
Yazının başında dediğim anaokulundan itibaren sözünü yanlış okumadınız. Artık çalışan annelerin artması ve çocukların sosyalleşme konusundaki kısıtlı imkânları düşünüldüğünde anaokulu hemen her ailenin cankurtaranı halinde.
Anaokulunda özel mi devlet mi ayrımında tecrübem özelden yana. Çünkü ben öyle yaptım. Okulun saatlerinin uygunluğu ve imkânlarının güzelliğini düşündüğümde bir de üzerine -genellikle anaokulunun başındaki müdürün o okulun sahibi olması nedeniyle- okuldaki her prosesi daha sahiplenerek yönettiğini düşünerek bu kararı verdim. Beni İngilizce eğitimi filan ilgilendirmedi. Henüz ana kuzusu ve anadilini öğrenmeye anca çalışan bir insan yavrusunu zorlamak niyetinde değildim. Yine de tek tük öğretilen yabancı kelimelere ve şarkılara da karşı çıkmadım.
İlkokula devlet okulu ile adım attık. İki yıl sonra özele geçtik. İkisini kıyasladığımda beni ilgilendiren üç ana maddenin özelde olduğuna karar verdim. Birincisi okulun verdiği fiziki imkânlardı ikincisi sosyal çevreydi ve üçüncüsü ve en önemlisi öğretmen seçimiydi. Eğer bunlarda biraz şüpheniz varsa devlette devam etmelisiniz. Ben şüphe duymayacağım okulu bulmuştum.
Ortaokula geçtiğimizde üç önemli şartım dörde çıktı. Evet fiziki şartlar yine önemliydi. Hatta daha önemliydi çünkü hem saatlerini geçirdiği derslikler insan sağlığına uygun olmalıydı hem de spor yapma zamanlarında verimli alanları kullanmalıydı. Sosyal çevresini de artık kendi oluşturabilecek duruma gelmeye başlayacaktı. Bu da onu bizim fikirlerimize uygun insanların evlatlarıyla bir arada olması demekti. O halde sosyal çevre hep önem arz edecekti. İlkokuldaki tek öğretmeni artık branşlar nedeniyle çoğalıyordu. Devlet okulunda öğretmen seçimi okulun inisiyatifinde değildi oysa özel okulda en uygun öğretmenler aranıp bulunurdu. Ve eklenen son şartım yabancı dildi. Anaokulunda es geçtiğim yabancı dil ortaokulda en önemli konu olmuştu. Çünkü lisede yabancı dilin temelini öğrenmeye ayıracak zamanı olmayacaktı. O yüzden; anaokulu ve ilkokulda devlet okulu olsa bile ben ortaokulda özel olması taraftarıydım.
Liseye geldiğimizde özel mi devlet mi diye düşünmeye fırsat bulamadan kazandığı puanla devlete yerleşiverdik. Çünkü istediğimiz bir okulu kazandı, idari kısım özel okul gibi çalışıyordu, öğretmenler şevkliydi ve tam hayal ettiğimiz olgunluktaki velilerle birlikteydik. Eğer bu okula kaydımızı yaptıramasaydık kesinlikle ilk ve ortaokulu okuduğumuz özel okula devam ederdik.
Şimdi son ve en önemli cümlem şudur; devlet veya özel demeden çocuğunuzun üzerinde hep eliniz olsun. Kesinlikle bu baskı anlamında değil. Destek olun, ilgilenin, gerekirse ders aldırın. (Ders aldırmak onun tembelliğinden değil çalışma yöntemini tutturamadığı ve başarının hazzını alamadığı içindir ve o yöntemi oturttuğunda, puanları yükseldiğinde artık desteğe ihtiyacı kalmaz.) Ve okuyun. Çocuk yetiştirmekle, onların beyinlerindeki gelişimlerle, çıkmazlarla başa çıkma yollarıyla ilgili bol bol kitap okuyun. Emin olun ki özellikle beyin gelişimleriyle ilgili şeyleri öğrendiğinizde sihirbaz gibi olacaksınız.
Sözü çok olanın yalanı bol olur, bu sefer hem iş hem annelik tecrübelerimi yazmak istedim. Umarım faydam olur. Her çocuk özeldir ve her çocuk geleceğimizi aydınlatacak birer ışıktır. Bunu sakın unutmayın.
Aşk’ınız daim olsun, kötülükler ve telaşlar sizden uzak olsun da işleriniz rast gelsin...
Facebook Yorum
Yorum Yazın