“ArÅŸivleri açalım, tarihçiler çalışsın” sözü uygulamaya dökülmeli. Bir kampanya baÅŸlatıp, dünyaya çaÄŸrı yaparak, gönüllü insanlardan bilimsel bir kurul oluÅŸturmalı. Sonuç, bu ÅŸekilde ortaya çıkınca kimse kimseye baskı yapamaz. Olayın, siyasi, hukuki ve psikolojik tüm yönlerinden kurtulmuÅŸ oluruz.. Bu ciddi bir baskı ve her yıl yaşıyoruz. Konu; Hrant Dink’in dediÄŸi gibi, bir kavrama hapsedilmemeli; bu süreçte, acıları sarmaya yönelik çalışmalar hızlandırılmalı.. Evet; iÅŸte böyle düÅŸünürken, kendim merak ettim ve bu konuda okumaya baÅŸladım. Tercihim, pdfler olup ideolojik keskinliÄŸi malum olan akademisyenlerden ziyade, daha ortada duran çalışmalar oldu.
Bunu yaparken aynı fikrin tersini savunanların öne sürdüÄŸü gerekçeleri de okuyarak, karşılaÅŸtırmalı bir yöntemi tercih ettim.
Soykırımın tanımı ve bu suçun maddi-manevi unsurlarını açıklamalı olarak okuduktan sonra, bu derece net maddelerle hukukçuların iÅŸinin kolay olduÄŸunu düÅŸündüm. Ä°ÅŸ bilirkiÅŸi raporlarına, yani tarihçilere kalıyordu. Asıl problem de burada baÅŸlıyordu.
OkuduÄŸum metinlerde, tez sahiplerinin ortaya koydukları argümanlar oldukça güçlüydü, nitekim alanında her biri uzman kiÅŸilerdi. Okudukça, çok sayıda detay ve farklı fikirlerle karşılaÅŸtım.
Bu konuda asıl faydalı olanın, konunun spesifik yanlarında ve detaylarındaki tüm karşıt fikirleri, bizim gibi, konunun uzmanı olmayanlar için çalışma ya da kitap var mı diye araÅŸtırırken, 2005 yılında ABD’li bir tarih profesörünün,
Diaspora’nın tüm engelleme çabasına raÄŸmen bir kitap çıkardığını ve çeÅŸitli makaleler olduÄŸunu öÄŸrendim. (Türk tezini savunan)
Bizdeki resmî tarih yüzünden farklı fikir ve görüÅŸlerin olmasını anlayabiliyorken, Batı’da da bu konuda çatışan Müslüman ve Türk /Türkiyeli olmayan bazı akademisyenlerin olmasına oldukça ÅŸaşırdım.
Yine karşıtları, bir arada okuyabileceÄŸim bir yer ararken, tam da bunun için var olduÄŸunu anlatan bir site çıktı karşıma. (http://www.ermenisorunu.gen.tr/) Yine bir baÅŸka site daha vardı ki, bunu epeydir takip ediyordum; bu da yine farklı fikirleri, baÅŸka açıdan sunmakta. (http://adilhafiza.org/) Aslında, geçmiÅŸe göre çok fazla bilgi edinme ÅŸansı olduÄŸunu görmek iyi oldu..
Beni buna iten, her yıl Nisan ayında, aynı ÅŸeyleri yaşıyor olmaktı. Eski yıllara nazaran, son yıllarda deÄŸiÅŸen dil ve bu konuyu tarihçilere bırakalım gibi son derece doÄŸru ve makul davetten sonra ÅŸahsi merakımdı. Ve fakat iÅŸin içinden tarihçilerin çıkamadığınıçıkamayacağını, tarihin bir matematik gibi net – kesin sonuçlar üretemediÄŸini ve yeterince nesnel olmanın mümkün olamayacağını anladım.
Dolayısıyla, hukukçuların da yapacak bir ÅŸeyi kalmıyordu. Sonuçta; çözüm,kala kala yine siyasetçilere kalıyor gibi görünüyordu.Tarih-hukuk, mahkemeler ve yüz yıldır bir türlü uzlaÅŸamama hali.
Bu arada 1919’da, devlet tarafından bu konuda (tehcir sırasında görevi kötüye kullanmak ve ölümlere sebep olmaktan) yargılanmış ve mâhkum olmuÅŸ, idam edilmiÅŸ insanların olduÄŸu gibi, yüzün üzerinde ÅŸüphelinin, Ä°ngiliz mahkemelerince delil yetersizliÄŸinden serbest bırakıldığını da öÄŸrendim. (Ä°damların, dış baskı nedeniyle olduÄŸu söyleniyor.)
Hüzünlü ve acı dolu öykülerin yanında, bu mazlum insanlara yardım eden çoÄŸu halk olmak üzere bürokratların olduÄŸunu da öÄŸrenmek bir nebze de olsa iyi geldi.
Soykırımdı-deÄŸildi, kasıt vardı yoktu gibi bütün tartışmaların, aslında insan faktörünü bize unutturduÄŸunu, bir fotoÄŸrafçının ölmek üzere olan çocuÄŸu kurtarmak yerine resmini çekmeyi tercih etmenin korkunçluÄŸunu bana bir kez daha hatırlattığını gördüm. (Kevin Carter (13 Eylül 1960 - 27 Temmuz 1994) Johannesburg, Güney Afrika doÄŸumlu Pulitzer ödüllü fotoÄŸrafçı. Ä°ntihar etmiÅŸti, fotoÄŸrafı çektikten 3 ay sonra)
Tarih böyle acılarla dolu ve ders alınmamış olmalı ki, hala da her yerde devam ediyor. 50 bin kiÅŸiye sistematik iÅŸkencenin yapıldığı fotoÄŸraflardan, misket ve kimyasal bombalardan ölen çocuklardan da kimsenin rahatsız olduÄŸu yok. Vakti gelince yine kimlerin arÅŸivlerine bakılacak, kimler ÅŸimdi yaÅŸananları siyasete alet edecek…
Onlar da yaptı, biz de yaptık, öyle oldu, böyle oldu, adını ÅŸöyle koyalım böyle koyalım gibi teknik ÅŸeyleri konuÅŸurken, ateÅŸin yaktığı yürekleri, nesilden nesle aktarılan acıları, hissedebilme kabiliyetini yitiriyoruz..
Niyet ne olursa olsun, kasti ya da deÄŸil sonuçta korkunç acılar ve kırım yaÅŸanmış. Ä°ÅŸte bu acıyı telafi etmenin artık imkânı olmamakla birlikte, karşılıklı siyasi eylem-söylem-beklentileri dondurup sadece birlikte aÄŸlayabilmeyi denesek, önyargılardan kurtulma ÅŸansını yakalayabiliriz.
Geçen yıl ErdoÄŸan’ın, bu yıl da DavutoÄŸlu’nun taziye metinleri bunun için bir ilk adım olabilir. Ayrıca; resmî
olarak ilk kez Patrikhane’de 24 Nisan töreni yapılacak olması ve Hükümet’in de bakan düzeyinde katılması güzel bir davranış. Bir sözcüÄŸe takılıp, karşılıklı inatlaÅŸmak yerine, bu insanların, kaybedilen haklarının iadesi, dönmek isteyenlere kapıların açılması ve bunun için bir takım düzenlemelerin hızlandırılması gibi.
Ancak; maalesef, Ermenistan yapıcı davranmadığı gibi, faÅŸizanca yaklaşımlara prim verdiÄŸi de doÄŸru. Ermeni tarafın bu tutumunu Hrant ÅŸöyle dile getirmiÅŸti: “Ermeni kimliÄŸinin saÄŸlığını Fransız’ın, Alman’ın, Amerikalının ve ille de Türk’ün soykırımı kabul edip etmemesine endeksli bir durumda bırakmak, Ermeni dünyasının artık terk etmesi gereken bir hatadır. Gayrı bu hatadan uzaklaÅŸmanın ve ‘Türk’ü Ermeni kimliÄŸindeki bu etkin rolünden ötelemenin zamanı gelip de geçmiÅŸtir... Kimliksel dinginliÄŸini ‘Türk’ün olumsuz ve kayıtsız varlığına kilitleyen Ermeni dünyasının, tüm ortak performansını dünya üzerinden ‘Türk’e baskı uygulamaya ve soykırımı kabul ettirmeye ayırması, ne yazık ki kimliÄŸin uyanışını erteleyen koca bir zaman kaybından baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir... Ermeni kimliÄŸinin ‘Türk’ten kurtuluÅŸunun yolu gayet basittir:’Türk’le uÄŸraÅŸmamak... Gayrı Ermenistan’la uÄŸraÅŸmak”.
Evet; bu çatışmalı halden yararlanan kesimler de var. Ancak burnumuzun dibinde yaÅŸanan ve bunca iletiÅŸim kolaylığına raÄŸmen, kırımlara sessiz kalanların köÅŸeye sıkıştırma çabalarının da farkında olarak, yine de Osmanlı arÅŸivleriyle birlikte, Rus, Ä°ngiliz, Alman, ABD arÅŸivlerinden de yararlanarak, uzun yıllar alacak bir çalışmanın, tarafsız kurumlarca sürdürülürken biz insanı boyutunu öne çekerek ve “adil hafıza /ortak vicdan /acı “ gibi daha bizden ifadelerle bir baÅŸlangıç yapalım.
Yapalım bunu artık, bizim yeniden “biz” olmaya “bir” olmaya ihtiyacımız var; Yeni Türkiye’de…
Kayıplarımıza rahmet dileklerimizle…
Facebook Yorum
Yorum Yazın