Nükleer’de Girilen Yoldan Dönülemez

Büyük İslam Kumandanı Tarık Bin Ziyad, Afrika’dan İberik Yarımadası’na (Endülüs’e) çıktıktan hemen sonra arkasından gelen kendi ordusuna mesaj olsun diye gemileri yaktırmıştı. Peşinden de şu veciz ifade de bulunmuştu: “Gemileri yakmışız isteyerek, mümkünü yok dönüşümüzün” ardından Müslümanların Arap Komutanı vasıtası ile Endülüs medeniyetini başlatan yolculuğu devam etmişti.

İşte Türkiye Cumhuriyeti’nin nükleer enerji için başlattığı yolculukta böyledir. Türkiye girmiş olduğu bu yoldan nükleer teknolojiden elektrik üretme sevdasından, girişiminden asla vazgeçmez, vazgeçemez.

11 Aralık 1951 nükleer bölünme (fisyon) reaktörlerinden ilk kullanılabilir elektrik üretimini Idaho’daki ulusal reaktör test istasyonu diye anılan yerde gerçekleştirildiğinden beri yer yüzeyinde 438  adet nükleer santral yapıldı. 42 adet nükleer santral de inşaat aşamasında. Bu santrallerin 1 adeti Pakistandadır. Bunun dışındaki diğer 437 nükleer santrallerin tamamı batılı veya doğulu emperyalist ülkelerin ya kendisinde ya da uydusu ülkelerdedir. Bakmayın bu Greenpeace denilen abuk-sabuk sözde çevreci örgütlerin gelip ülkemizde veya Rusya da eylem yaptıklarına. Bunların asla Amerika veya Fransa’da doğru düzgün eylem yaptıklarına şahit olamazsınız.
Evet geçen ay Fransa’nın Lyon şehrinde nükleer tesis incelemelerinde bulunduk arkadaşlarımızla (MÜSİAD Enerji ve Çevre Sektör Kurulundaki). Lyon’un veya Paris’in, St. Etienne’nin neredeyse ara sokaklarında bile nükleer tesis var. Ve hiç kimse Fransada bunların tehlikesinden bahsetmiyor.

Greenspeaceciler orada eylem yapmıyor. Fransa da tam 58  adet aktif nükleer santral var. Fransa ürettiği elektriğin %75’ini yani ¾’ünü nükleerden elde etmektedir. Dünya da oransal olarak en çok (MW kurulu güç olarak değil) elektriğini nükleerden Fransa ve Belçika elde etmektedir. Bunları Amerika, Almanya, İngiltere, Rusya, Çin, Hindistan,  Bulgaristan, Ukrayna, Japonya, hatta Ermenistan, İsrail vs. izlemektedir. Bu çevreciler herhalde bizi dünyanın en salak ve en saf ülkesi olarak görüyorlar.

Türkiye’nin nükleer enerjiye hatta nükleer teknolojiye sahip olmasını istememeleri bence gayet doğal. Kim kendisine dünya da rakip olarak gördüğü bir gücün nükleer potansiyele kavuşacağını bile bile bu teknolojiye sahip olmasını arzu eder. Ama bizden aptal olmamızı da kimse beklemesin. Devamlı olarak da bize Çernobil ve Fukuşima santral faciaları gösterilmesin. Çok çok eski teknolojilerle yapılmış ve 450 de 1’e tekabül eden bir kaza için Türkiye nükleerden elektrik üretiminden vazgeçmeyecektir.

Sizin etrafınızda Bulgaristan’dan, Ukrayna’ya, Ermenistan’dan İsrail’e, hatta İran’a kadar herkes nükleerle iştigal edecek ama bir tek Türkiye nükleerden istifade edemeyecek. Bu kabul edilebilir bir durum mudur bağımsız bir ülke için? Ülkemizin son yıllardaki her konudaki gelişimi enerji ile genelde, nükleer ile özelde aynı paralellikde devam etmelidir. Zira enerji açığımız cari açığımızla aşağı yukarı aynı oranlarda, miktarlardadır. Türkiye bu gerçeği göz ardı edemez.

Dünyadaki 438 faal ve inşa halinde olan 42 nükleer santral iptal olmadıkça Türkiye’de bu çabasından vazgeçmez. Nükleerden girilen yoldan dönülemez.