Aylık yazımı yazmak için bilgisayarımı açtığımda ekrandaki onlarca dosya içinden “dedem” yazılı olanla göz göze geldik. İçinde eski hızlı çeken kamera ile çekilip benim modern yazılımlarla yavaşlatıp arkasına “Hasretinle Yandı Gönlüm” şarkısını eklediğim video. Sanırım 1976 yılı, sanırım yaz. Eski İzmir Sokağı. Eski Rum evleri. Annem gepegenç. Annem çok güzel. Dedem ve anneannem var. Dedem elimi hiç bırakmıyor. Sıkı sıkı tutuyor film boyunca. Bense yerimde hiç durmadan zıplıyorum. 6-7 yaşlarındayım. Anneannemi görünce kendimi onunlayken nasıl güvende hissettiğimi hatırladım. O yaşadıkça bana bir şey olmaz diye düşünürdüm. Sonra öldü ve herkese bir şeyler oldu.
Ölüm şu aralar çok sıradan olmaya başladı. Yüzer Biner insanlar ölüyor. Önce başka ülkelerden sonra Türkiye’den sonra yakınlardan sonra tanıdıklardan… Eceliyle ölmen şanslı diye düşünülmeye başlandı. Aksi halde ne ritüellere göre gömülüyorsun ne cemaatin oluyor. Bir ara kuş gribinde telef edilen tavukların ahı sanki bu durum.
Hayatımız alt üst ama altı mı daha iyi olacak, üstü mü bilmiyorum. Şems’i Tebrizi’nin sözü geliyor aklıma: “Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?” Hep haklıdır, dilerim yine haklı çıksın.
Yeniden “dedem” adını verdiğim videoyu seyretmeye başlıyorum. Ağlıyorum. Karantina günlerinin etkisi bu. Daha duygusal oldum. Özlem hissinin böyle kuvvetli olacağı hiç aklıma gelmezdi. Yalnızlık hissinin insana bu kadar dokunacağını bilmezdim. Her şey normale döndüğünde –ki bu konuda da pek emin değilim- toparlanabilecek miyiz bilemiyorum. Bakış açımızın değişeceği kesin.
Çocukluğumdan beri kesin bildiğim belki de tek şey güvende hissetmenin beni çok mutlu ettiğiydi. Güvende hissetmenin tanımı da değişti artık. Hatta nasıl tanımlayacağımı da bilemiyorum. Güven para mı? Sağlıksızsan para ne işe yarar. Peki, sağlık güvende olmak mı? Paran yoksa/işin yoksa sağlıklı olman ne işe yarar? Sevdiklerinle mi olmak yoksa onlara mesafe koymak mı? Sevgi mi? Umudun olması mı? Bilmiyorum ve taşların yerine oturmasını bekliyorum. Tek güvendiğim güç bir Yaradan’ın olduğu ve O’nun doğru senaryo yazacağı inancı.
Ya mutluluk? Ona nasıl ulaşacağız? Ulaşmaya çalıştıkça erişilmez olacak. Bilgide bulmaya çalışsak hayal kırıklıklarıyla dolacağız, kendimizi yollara vursak yorgunluktan mutlu olamayacağız, zenginlik desek bir sürü sorun ve endişe yakamızı bırakmayacak. Yazsak olmayacak, düşünceyle bir yere varamayacağız. Bir hikâyede anlatılan bir kısım vardı. Kucağında bebeğiyle bankta oturan bir kadının yanına kocası geliyordu ve önce karısını sonra bebeği dikkatle öpüp arabaya bindirip eve götürüyordu… O anlık mutluluk buydu. O zaman hayatın tamamında değil anlarda mutluluğu aramak doğru olan.
Anlık mutluluklarımızın bol, sıhhatimizin yerinde ve sevdiklerimizin sağ olduğunu bileceğimiz, kendimizi güvende hissedeceğimiz günlerimiz olsun, Aşk’ınız daim, kötülükler ve telaşlar sizden uzak olsun da işleriniz rast gelsin...
Facebook Yorum
Yorum Yazın