Nefsin Bendi: ŞÜKÜR

“Ne kadar da az şükrediyorsunuz!”  Araf Suresi; 10.

Zilhicce ayı'nın rahmet ve bereket sağanağından nasiplenmek için uykunun tutmadığı bu güzel gecede, sizlere seslenme fırsatı veren Rabbime sonsuz şükürler ediyor, sizlerle olmaya devam ettikçe, O’nun rızasına da nail olmayı niyaz ediyorum.
 
Bu ay sizlere önceden planlanmış herhangi bir konu veya gündemle gelmedim. Kurban Bayramı’nın yaklaştığı şu günlerde, hepimize İsmailî bir teslimiyet, İbrahimî bir haliliyet diliyorum nefes aldığımız sürece… Aldığımız nefesi bile geri verdiğimiz şu gölgelikte Allah’ı zikretmek, nefesin şükrüdür. Su içen kuşu her yudumda gagasını göklere kaldırarak Allah’a (c.c) şükreder gördüm. Zira Allah bütün nimetleri, nimeti verene takdir ve şükür için veriyor.

40’lı yaşlarımdan sonra  ŞÜKÜR nimetiyle tanıştım tanışalı, mümin olduğuma şükrederek başladım kulluğuma… Şükrüme bile şükür ettim. Geçenlerde tefekkür ettiğim nimetlerden birisi de elimin başparmağıydı. Acaba bu parmak olmasaydı neleri yapamazdım? Sorusuydu… Birden o kadar önemli oluverdi ki sıradan bir başparmak. Evde başparmağımı avucuma kapatıp, denemeye başladım, kaşık tutamadım, çatal kullanamadım, fincanımı tutamadım, ekmeğimi bölemedim, ayakkabılarımı bağlayamadım, kumandayı kumanda edemedim, mesaj  yazamadım, kalem tutamadım, tesbih çekemedim, anahtarla kapıyı açamadım, tarakla saçlarımı tarayamadım, sabunla elimi yıkayamadım, musluğu çeviremedim, çamaşırlarımı asamadım, mandalları takamadım, evimi süpüremedim, vs vs  …Sadece bir parmak deyip geçtiğim, yıllarca benim hizmetime verilmiş bu nimet, 40 yıl sonra şükre kavuştu. Ve daha niceleri…
 
Her sabah, yeni güne sapasağlam uyanmanın şükrü, seherde huzura baş koyabilmenin şükrü, bir makineye bağlı olmadan nefes alıp verebilmenin şükrü, rengarenk nimetlerle çepeçevre kuşatıldığımız kainat tablasının şükrü, yürüyebilmek, koşabilmek, adım atabilmenin şükrü, yağmurdan sonra toprak kokusunu içime çekebilmenin şükrü, bir fincan kahvenin kokusunun ve tadının şükrü, dertlerimize verilen dermanların şükrü, milyonlarcasından bihaber yaşadığımız nimetlerin şükrü… ilk aklıma geliverenlerden… Denizler mürekkep olsa bunları listelemeye kâfi gelmez. Zira Kur’an-ı Kerim’in buyurduğu gibi ‘Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız onu sayamazsınız’  İbrahim Suresi; 34.

Nimete şükretmek nimetten daha hoştur. Şükrü seven kimse, şükrü bırakır da nimet tarafına gider mi? Şükretmek, nimetin canıdır.

Diğer bir boyutuyla şükür, nimetlerin yalnız ve yalnız Allah'ın kudretiyle ortaya çıktığını düşünen insanı diğer insanlara minnet etmekten kurtaran, insanı izzetli kılan ve mümine yakışan ulvi bir duruştur. Şükrün içinde sâfi bir imân vardır.
 
“Ey Allah’ın Resulü! Senin gelmiş ve gelecek bütün günahlarının hepsini Allah bağışlamıştır. O halde neden ağlıyorsunuz?” dedikleri zaman:
“Allah’a çok şükreden bir kul olmayayım mı? diyen bir Nebi’nin ümmeti oluşumuza ne kadar şükrediyoruz? Allahım! Şükredenlerin ve hamd edenlerin efendisi olan, Efendimiz Muhammed'e ve bütün Âl ve ashabına salât ve selâm et.
 
Sonuç olarak, namaz Allah’ın sayısız nimetlerine teşekkür etmek için bir fırsattır, bunu kaçırmak ise büyük bir zarardır. Bu yüzden insan namazı şükür için büyük bir fırsat bilmeli bu fırsatı ifa etmelidir. Bu konuyu yorumdan çok şu menkıbeye bağlamak ve kendimizi az mı çok mu şükreden bir kul olduğumuz konusunda kendimizle baş başa bırakmak istiyorum:

 “İsa aleyhisselam, kırlarda dolaşırken, bir ağacın altında bir adamın kendinden geçmiş bir halde dua ettiğini görür. Yakınına geldiğinde, adamın ayaklarının tutmayan bir kötürüm olduğunu fark eder. Daha da yaklaştığında, buna ek olarak gözünün de görmediğini, vücudunda bir hastalığının bulunduğunu anlar. Ancak, adamcağız bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış mutluluktan uçacakmış gibi şöyle dua etmektedir: "-Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana şu ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun"…

Hazreti İsa adama yaklaşıp sorar:
-” Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor; bedenin de sağlıklı görünmüyor. Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekte, bunun için de büyük mutlulukla şükretmektesin. Nice zenginlere verilmediği halde sana verilen hangi nimettir?”

Görmeyen gözleriyle sesin geldiği yana yönelen kötürüm adam şöyle cevap verir:
-Efendi! Allahu Teala bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple onu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de ona şükredebiliyorum. Hâlbuki dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde O'nu tanıma sevinci, dilinde de O'na şükretme mutluluğu yoktur. Ama gel gör ki, ayakları topal, gözleri kör, bedeninde hastalıklar bulunan bu kötürüm adama Rabbim, bu sevgiyi ihsan eylemiş. İşte bunu düşününce kendimi tutamıyor ve: "Nice zenginlere vermediği nimeti bana veren Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun diye teşekkür etmekten kendimi alamıyorum.

Adama yaklaşan İsa aleyhisselam:
- Ver şu elini öyle ise! diyerek elinden tutar ve eğilerek görmeyen gözlerini mesheder. Peygamber'in meshettiği gözler hemen açılır. Karşısındakinin İsa aleyhisselam olduğunu anlayınca heyecanlanan adam:

- Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar dağıtan mucizelerin sahibi Peygamber değil misin? der.

Tebessüm eden İsa peygamber,
- Belli olmuyor mu? deyince,
- ‘Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan henüz belli değil’ der.

Tekrar tebessüm eden İsa aleyhisselam,
- Sen hele bir ayağa kalkmayı dene! deyince, silkinen kötürüm adam dimdik ayağa kalkar. Hayretle ayakları üzerinde durabildiğini anlayınca söylediği ilk söz şu olur:

- Ey Allah'ın Nebisi, Sendeki bu mucizeler de O'ndan değil mi? Öyle ise izin ver de geç kalmayayım. O'na şükredeyim. Diyerek hemen yere kapanır, başını secdeye koyar ve •der ki:
- Rabbim! Seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan acizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak lütfettin. Artık bilemiyorum bu eşsiz nimetler karşısında nasıl şükretmem gerekiyor?

Bu sırada çevreden toplanan halk, gösterdiği bu mucizelerden dolayı İsa aleyhisselamın elini öpmek isterler. Allah'ın Peygamberi işaret eder:
- Benim değil secdedeki şu kötürüm adamın elini öpün!
 
Derler ki,
- Onu secdeye indiren nimetlere biz baştan beri sahibiz. Ama hiçbirimiz onun duyduğu gibi bir mutluluk duymadık.

Hazreti İsa onlara şu cevabı verir:
- Öyle ise tefekkür edin, siz de düşünün. Düşünen sahip olduğu nimetin farkına varır. Düşünmeyen ise kendisini mahrumiyette sanır.”
Rabbim bizleri çok şükreden kullarından eyleyip, şükür penceresinden kâinata bakabilmeyi nasip etsin inşaAllah.
 
Kalbi selamlar,