Atilla YEĞİN

Atilla YEĞİN

Mail: atilla@teknikelektrik.com

NATO KUYUSU

Son günlerin en önemli gündemi S400 meselesi muhakkak. Amerika Birleşik Devletlerinin bu konudaki çırpınışları da Nato üyesi bir ülkenin böyle bir savunma ünitesini nasıl alır kime karşı alır sorularını acımasızca sorduruyor insana. Yani Sovyet Bloğunda yapılmış bir savunma sistemini NATO içinde olup kime karşı kullanacaksınız? NATO’da olmak size bu koruma kalkanı olmuyor mu? Yoksa siz bu savunma sistemini Amerika’nın bu kadar cıyaklamasına rağmen NATO’ya karşı mı alıyorsunuz? Bunlar aslında mide ağrıtan sorular. Biz bu duruma nasıl geldik olayın tarihi serencamını bir fıkra ile başlayalım. 


Hani meşhur bir fıkra anlatılır ya havuz kenarında yüzme bilmeyen bir kişi havuza düşmüştür ve çırpınmaktadır suyun içinde hiç kimse atlamaz fakat bir zaman sonra birisi atlar ve o kişi boğulan kişiyi kurtarır. Hava buz gibidir dışarıdakiler avuçlarını patlatırcasına alkışlamaktadırlar. Bravo helal olsun. Havuzdan çıkan kişi kalabalığa döner ve şöyle seslenir. Kim itti ulan beni havuza. İşte bizimde NATO’ya girişimiz bu şekilde birileri tarafından planlanan oyunun sonucu olduğu aşikâr. Bu sürecin figüranımayız diye düşünmemek mümkün değil. Bu süreci geriye dönüp incelemekte fayda var.


O tarihlere döndüğümüzde olayın başlangıcının yine CHP’ye uzandığını maalesef araştırınca görmekteyiz. Yani bizi NATO havuzuna itin güçler içimizde. NATO’ya giriş faslı CHP iktidarı döneminde neşvünema buldu, askeri üs yapımını da içeren ilk gizli ikili anlaşmaların ardından, 11 Mayıs 1950’de, ABD tarafından reddedilen ilk resmi NATO başvurudan sonra ikinci başvuru ile yapıldı. 14 Mayıs 1950’de iktidara gelen Tabi burada CHP’yi günah keçisi yapmak değil hedefimiz fakat bu zihniyetin iktidar olduğu dönemde temelleri atılan NATO konsepti. CHP’nin içerisinden doğan Demokrat Parti’nin seçim kampanyasının odak noktasını NATO üyeliği teşkil etmekteydi. 26 Haziran 1950’de patlak veren Kore Savaşı Menderes iktidarı için iyi bir fırsat oldu. Savaşın başlamasından iki gün sonra, henüz Amerikan tümenleri Kore’ye varmadan, Demokrat Parti’nin Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü United Press’e ‘Türkiye, BM çerçevesi içinde kendi hissesine düşen bütün yükümlülükleri yerine getirmekle sorumludur’ açıklamasını yaptı.


O tarihlerde gazeteleri ve meclis konuşma metinlerini de incelediğimizde Türkiye’nin geleceğine ipotek koyacak sonuçta geleceği şekillendirecek bu konuda Amerika Birleşik Devletleri’nin koruyucu ve kurtarıcı imgeyle baş tacı edildiğini hatta kutsandığını gösteriyordu. O dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu ifadesiyle ABD ‘’ Dünyanın en Mükemmel Çocuğu’’ idi. Bir başka ifadede CHP Milletvekili Muhittin Bars ABD başkanı Roosevelt için ‘’ Peygamber gibi temiz ve kusursuz’’ diye tanımlıyordu. Bu tiyatro içerisinde sergilenen yerli yandaşlarında teşvikleri ile Amerika Birleşik Devletleri ve onun en önemli silahı NATO’nun dipsiz kuyusuna itilmiş olduk. Yaklaşık 70 yıllık NATO sürecinde ülke olarak her kafamızı kaldırdığımız süreçte başımıza gelenleri buralardan defeatle yazdık. Türkiye darbeler ve muhtıralar tarihi acı gözyaşı ve kanla dolu. Bunların tamamı NATO belası ile başımıza musallat oldu. Tarihin garip tecellisidir ki NATO konsepti ile birlikte bizi korkutulan Rusların sıcak denizlere bizim üzerimizden inecek isteği ve arzusu korkusuyla bizi yıllarca kandırdılar. Fakat geldiğimiz 2020’li yıllarda Ruslara Akdeniz kumsallarını açarak hem para kazandık hem de Ruslarla ikili ilişkilerin gelişmesi ile ihtiyacımız olan savunma sistemini alarak gerçek tehdidin NATO ve batıdan geldiği gerçeğini anlamış olduk.


Akdeniz’deki Petrol ve doğalgaz çalışmalarına bu kadar ortak olma isteğimizi baskıcı bir şekilde karşı tarafa iletme gücümüz S 400 ‘lerin kapsama alanı ile vermekteyiz. Son demde gelecek S 400savunma sistemi bize NATO’dan çıkışın anahtarını da vermekte. Ne diyelim körün istediği bir göz Allah verdi iki göz. Hayırlı işler dileği ile Allah yar ve yardımcımız olsun.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar