MUTLULUK

Yataktan sol elinin yardımıyla kalkmaya çalıştı, zorlandı; ilk hamlede kalkamadı son bir güçle yeniden deneyip oturdu kenarına, nefesini derin derin alarak. ''Ah şu hırkayı neden bırakmazsın ki yanıbaşına, bak üşüdün kalkıp alana kadar'' diye söylenerek ağır adımlarla hırkasına uzandı annesinden kalan her zaman lavanta kokan hırkası iyice eskise de kokusu hep taze lavanta kokardı böyle.

Rutubetle karışık lavanta kokusu, kırmızı papuçlu, beyaz dantel elbiseli küçük kızı hep saklamıştı değerli sandığında. Anılarının en değerli yerindeydi onlar. Annesini kaybedeli yıllar olsada, kendi anne hatta babaanne olsa da küçük kız sandığındaydı istediğinde ortaya çıkıp konuştuğu.

Ayağını çeke çeke mutfağa yürüdü, bakır çaydanlığına koyduğu çay suyunun altını yaktı, eğilip baktı yandı mı diye geçen gün nasılda unutmuştu yandı zannedip bırakmıştı öyle. Eve gelen sütçü Mustafa olmasa kokuyu bile duymayacak belki kötü bir şey yaşayacaktı.

Güneşten sararmış perdeyi açtı iyice, güneş girsin aydınlansın çiçekleri canlansın diye. Karşı durakta insanlar itiş kakış otobüse binmeye çalışıyordu baktı baktı sokağa çıkmaktan iyice korktu.'' ya beni de iterlerse böyle, hem ben binene kadar beklemez ki otobüs hareket eder'' dedi vazgeçti balıkçıya gitmekten. ''Aman be bir tarhana salarım yanına yoğurt yer yatarım nasıl olsa''

Eliyle koltuğun kenarındaki dantel örtüyü düzeltmeye çalışırken ellerine takıldı gözleri. Buruşmuştu iyice derisi ''sen yatak örtülerini, çarşafları, dantelleri dümdüz yapacağına ellerine bak asıl onlar buruşuk hadi onları da düzelt bakalım Mesude hanım'' diye söylendi. Sehpanın üstündeki gazeteyi aldı dünden yarım kalmış bulmacaya takıldı bir an. Dün uğraşmış soldan sağa iki ''bir şeye çok sevinmek'' nedir bulamamıştı.'' hah! buldum mutluluk ''aniden çıkmıştı kelime ağzından, durdu düşündü kendisinin bu kelimeye ne kadar yabancı olduğunu hatırladı.

Kapının ziliyle daldığı düşüncelerden sıyrıldı hemen, yine ayağını çeke çeke kapıyı açmaya gitti. Gelen sütçü Mustafa'ydı '' bekle ''dedi ''hemen tası alıp geliyorum kapıyı kapatıp mutfağa ilerledi çaydanlığa göz attı yerindeydi altı kısık yanıyordu. Elinde tas tam kapıya ilerlerken çalan ev telefonuyla yerinde dondu kaldı. Kapı ve telefon arasında bir an ne yapacağını şaşırdı aklı yine oyun oynuyordu. Telaşlandı sesinin çıktığı kadar ''açın kapıyı dışarda kaldım açın gireyim ''diye bağırmaya başladı. Dışardan sütçü Mustafa'nın ''Mesude teyze sen içerdesin aç kapıyı sen açacaksın'' demesiyle kapının koluna uzandı.

İçi dolu süt tasını alıp mutfakta yerine koydu, çaydanlığın altını kapattı, düğmelerini yanlış iliklediği hırkasını sağdan soldan çekiştirdi, bembeyaz saçlarını parmaklarıyla iyice düzeltip salona ilerledi. Gazete gözüne ilişti yeniden soldan sağa ikinci sıra ''bir şeye çok sevinmek'' Mutluluk. Gülümsedi acıyla kıvrılan dudağına bu gülümsemeyi iyice yerleştirip konsolun üzerindeki telefona uzandı.

'' Hasan, oğlum nasılsın? Ben iyiyim çok iyiyim özledim de gel biraz konuşalım işten fırsatın olursa, ha! unutmadan gelirken o çok bahsettiğin huzurevinin bilgilerini de getir olur mu, fotoğrafları var güzel demiştin uzun uzun anlatıp, birde babandan kalma valizimi getir, şaşırma lazım artık, gel konuşuruz, iyiyim ben çokta mutluyum merak etme.''