MISIR “Darbe Garantili Demokrasi“

Darbecilerin Malı Olmaktan Halkın Ülkesi Olmaya
"Ortadoğu İslâm coğrafyasındaki liderler ülkelerini babalarının malları gibi kullanıyorlardı." diyor Robert Fisk. Evet babalarının malı gibi kullandıkları bu ülkeleri, ahalisiyle beraber çocuklarına miras bırakıyorlardı. Bu miras işinde hangi çocuğun ve hangi kardeşin mirasçı olacağını da bölgeyi asıl olarak sömüren kolonyalar tayin ediyordu. Arap uyanışı bütün arızalarına rağmen bölge haklarının bu gidişe isyan etmesinin adı idi. Halklar ülkelerinin kendilerine ait olduğunu haykırdılar meydanlarda... "Özgürlük, ekmek, onur" sloganıyla bunu dillendirdiler. Tunus'ta, Mısırda eski rejimin yöneticilerini nisbeten az bir sorunla devirdiler. Libya'da biraz kanlı olsa da yönetim değişti. Suriye'de ise savaşlı süreç devam ediyor.

Devrilen yönetimlerin yerine, yapılan seçimleri kazanan Müslüman Kardeşler ağırlıklı yönetimler geldi. O andan itibaren işbaşına geçen yönetimleri, normal seçim sürecini beklemeden devirmek için uluslar arası operasyon gündeme geldi. Bu bağlamda, Arap dünyasında kilit role sahip Mısır öncelendi, çünkü Mısır'da Müslüman Kardeşler başarılı olduğu takdirde bütün coğrafyada ve İslâm dünyasında etkisi aratacak ve bölgeyi sömürgecilerin kontrolü zor hale gelecek. İşte bu endişeyle uluslar arası şebeke harekete geçti.

Mısır Darbesi Uluslar Arası Bir Organizasyondur
Mısır darbesi, Mısır ordusunun kendi başına baş edemeyeceği, planlayamayacağı kadar zor bir organizasyondur. Veya bir başka tespitle Mısır, Mısırlılara bırakılmayacak kadar siyasi ve düşünsel öneme sahip stratejik bir konuma sahiptir. Mısır'ın gerek nüfus yoğunluğu bakımından gerek stratejik önemi açısından gerekse de kültürel olarak Arap dünyasında ciddi bir ağırlığı, etkinliği vardır.

İkinci bir husus: Bölgenin neredeyse tüm ülkelerine yayılmış ve bazı ülkelerinde ciddi şekilde organize olmuş olan İhvan'ın varlığı Mısır'ı ayrıca önemli kılmaktadır. İşte böyle bir ülkede, Mısır'da devleti bir nevi İhvan'ın yönetiyor olması, bir de üstüne üstlük başarılı bir yönetim çıkaracak olması sömürgecilerin ve onların bölgedeki yerli işbirlikçilerinin, müttefiklerinin asla kabullenemeyeceği bir durumdur!

İlk ve en önemli değişim Mısır'daki Mursi yönetiminin destekçisi durumundaki Katar'da gerçekleşti. Katar Emiri Şeyh Hamad bin Halife görevini 33 yaşındaki oğlu Şeyh Temim bin Hamad'a bırakarak siyaset sahnesini terk etti. Bölge politikasını beraber yürüttükleri Dışişleri Bakanı Şeyh Hamad bin Casim de görevini bıraktı. Bu arada Katar Emiri'nin Mursi yönetimine 7 milyar dolar yardımda bulunduğunu ve Gazze'yi ziyaret eden ilk devlet başkanı olduğunu da zikredelim.

Böylesi ani bir değişimin olmasının, doğrudan Mısır'da yapılacaklarla ilgili olduğu açıktı. Nitekim Mısır'da darbe olur olmaz Katar hariç bölge ülkelen başta Suudi Arabistan olmak üzere yeni yönetime 12 milyar dolarlık bir yardım paketi taahhüt ettiler. Şeriatçı(!) Suudi Arabistan yönetimi İslamcı İhvan iktidarına karşı, laik, liberal, solcu, militarist Sisi iktidarını desteklemeyi seçti.

Suud, BAE, Kuveyt vb. Körfez ülkelerinin embeded (iliştirilmiş) devletler olduğunu düşündüğümüzde, organizasyonun asli faillerinin, darbeye darbe demeyen ABD ve İngiltere olduğunu söyleme malumu ilam olacaktır. Nitekim ABD Dışişleri Bakanı John Kerry: "Mısır ordusu demokrasiyi yerleştirmeye, kaosu önlemeye çalışıyor." diyerek darbeye ve askerin barışçıl göstercilere yönelik silahlı katliamlarına cevaz veriyordu. Bu desteğe rağmen darbeci Sisi: "Obama beni yalnız bıraktı!" demekten de imtina etmiyordu.

İngiliz Independent gazetesi Ortadoğu muhabiri Robert Fisk, Akşam gazetesinde yer alan röportajında durumun vehametini biraz da ironiyle anlatmıştır:

"İngilizler Mısır'ı yönetirken, tıpkı Londra'daki gibi parlamenter demokrasiyi desteklediklerini göstermek için, bir parlamento kurulmasını sağladılar. Mısır muhalefetinin söylediği ilk şey, "Kral'dan kurtulmak istiyoruz." olunca Kral hepsini hapse tıktı. Batı demokrasisinin temeli, istedikleri kişilere oy verildiğinde destek vermek üzerine kurulu. Filistin ve Gazze'de bunun örneğini gördük. Adil ve demokratik seçimler istedik, oldu ve Hamas seçildi. Ama istediğimiz bu değildi. Biz dünyada istediğimiz kişilerin seçilmesini istiyoruz." (gülerek). Evet 1992'de Cezayir'de, 2006'da Filistin'de, bugünde Mısır'da olan tam da budur işte, kutsallarını çiğnemeleridir, putlarını yemeleridir. Batının bölgeye vaad ettiği demokrasi Ali Bulaç'ın tabiriyle "Darbe Garantili Demokrasi"dir.

Siyasi Normalleşmenin Önü Kesildi Ama Şimdilik!
Mısır'ın Arap ülkeleri açısından her bakımdan önemli olduğunu söyledik. Mısır'da düzen değişiyorsa tüm Arap ülkelerinde de değişebilir algısı yarattı Arap uyanışı. "Mısır'da demokratik düzene geçilebiliyorsa biz de haydi haydi olur" umudunun yeşermesi, Mısır'a darbeyi acilleştiren bir algı idi. Çünkü Mısır, kısa bir dönem de olsa Mursi yönetiminde, siyasetin yapılabilir olduğunu ve yok denecek kadar dar seçimli siyaset alanının nispi genişlemesini gördü. Siyasetten dışlanmış bir kesimin, Müslüman Kardeşler'in muktedir olamayan iktidarları döneminde bile siyaset alanın ne kadar genişlediği açıkça ortaya çıktı. Müslüman Kardeşler'in dışında siyasetten dışlanmış Cemaat-i İslâmi ve selefi grupların da yasal siyasal alana dahil edilmesi, kitlelerde siyaset yapılabileceği umudunu yeşertti.

Bu, bütün bölgesel düzeni kurgulayan uluslar arası güçlerin ve bünyesinde Müslüman Kardeşler benzeri İslâmcıları barındıran Körfez monarşilerinin yöneticilerini korkuttu. Mısır'ın içindeki "fülul" diye adlandırılan Mübarek rejimi kalıntısı kişiler ve kurumlar, liberaller ve 25 Ocak eylemine destek veren grupların bir kısmı, uluslar arası güçlerden adeta müsaade beklediler. Ve nihayet bu müsaade verildi. İçinde 25 Ocak devriminde rol alan 6 Nisan Hareketi'nin de bulunduğu darbeciler ordunun önderliğinde, otoriter rejimden demokrasiye geçişi Mısır ve bölge bazında zorlaştıran bir darbeye vücut verdiler.

Gelen darbeci yönetimin eylemleri, İhvan'ı yok etme kararı aldığını gösteriyor. Meşru, legal gösteri hakkını kullanan İhvan'ın önderlik ettiği halk kitlelerinin üzerine, silahsız insanlara ateş ederek yüzlerce kişinin öldürülmesinin başka türlü izahı yoktur. Kitlesel katliamlar yapan güvenlik güçlerinin amiri durumundaki yönetimin başı Sisi, aynı zamanda yüzsüz bir şekilde, demokrasiye dönüleceğini de söyleyebiliyor! Burada bir yalan yoksa açık bir çelişki vardır. Ordudan sonra yeğane toplumsal bir güç olan, siyasallaşma yolunda da hızla gelişen İhvan'ı dışlayarak, yok ederek nasıl bir demokrasi inşa edilecekmiş?! Halkın sandıkta aldığı sonucu geçersiz sayarak, seçimli siyaseti adeta iptal eden ordunun ve yandaşlarının inşa edecekleri demokrasi hangi ayarda bir demokrasi olacak?! Bu hiç de inandırıcı değildir...

İşin bir başka yanı da, diğer İslamcı grupların muhalefetine rağmen demokratik tecrübeye inanan İhvan bu tercihinin sıkıntılı, ağır sonuçlarıyla karşı karşıya kalmış durumdadır. İhvan'ı demokratik tecrübeyi tercih ettiği için eleştiren El-Kaide herhalde ciddi bir memnuniyet yaşamaktadır. Paradoks gibi görülebilir ama bu durumdan memnuniyet duyacak bir kesim de, terörist başkaldırıya acilen ihtiyacı olan darbeciler ve onların dış destekçileridir. Çünkü İhvan'ın bütün yöneticilerini hapse tıkıp örgütü başsız bırakmak suretiyle kontrolsüz hale gelecek grupların ya müstakil olarak veya El-Kaide bağlantılı bir şiddet üretmeleri, darbe yönetiminin yaptığı silahlı müdahaleleri meşrulaştıracak bir iklimi ortaya çıkarabilecektir. İşte en korkuncu da İhvan hareketinin bu muhtemel sapmasıdır.

Ancak çok uzun ve tarihi bir tecrübeye sahip olan ihvan yönetimi "Bizim silahımız silahsız oluşumuzdur" diyerek şiddete asla bulaşmayacaklarını sürekli beyan etmişlerdir ve şu ana kadar da bunu açıkça göstermişlerdir. İhvan, tarihinde de görüldüğü üzere merkezin görüşleri hilafına şiddete başvuran küçük grupçuklarla bağlantılarını kesmiş ve arasına açıkça mesafe koymuştur. Dolayısıyla ihvan’ın bugünkü durumu ve yakın tarihi, darbecilere şiddetten meşruiyet üretme ve şiddeti bir politik meşrulaştırma aracı olarak kullanma imkânını vermeyeceğini göstermektedir.

İhvan, toplumsal tabanı geniş, örgütlenme tecrübesi olan organik bir yapılanmadır, teşkilattır. Bu haliyle İhvan terörden ziyade tıkanmış siyasetin önünü açacak meşru bir siyasal mücadelenin içinde olacaktır. Onu terörize etmeye çalışan darbecilere ve onların dış destekçilerine rağmen ülke içinde ve bölgesel sorumluluğunun bilincinde olarak seçilmiş siyasetin imkânlarını sonuna kadar zorlayacaktır. Doğru olan da budur.

Kaynak: Umran Dergisi / Eylül 2013