Merhaba 2013’le Gelen Yeni Dünya

Her yıl sonu bir muhasebe yapmak adettendir. Modern hayat çok hızlı. Hepimiz bir şeylerin peşinden koşuyoruz. Bu koşturmaca içerisinde değil ayları, bazen yılları unutuyoruz. Hangi yılda olduğumu şahsen o yılı uğurlarken ancak farkediyorum. 2012 yılı da çok çabuk geçti. Şimdi bazılarımız yeni bir yılın gelişini kutlayacak. Şimdiye kadar ne yeniyıla ne de yeni yaşıma sevindim.

Hiç bir zaman yeni yıl ve doğum günü kutlamalarını anlamamışımdır. İnsan bir yılı kaybettiğine veya bir sene daha yaşlandığına nasıl sevinir? Lakin, bukez 2012’inin gidişine, 2013’un gelişine içten seviniyorum. Zira 2012’yle giden “eskidünya”, 2013’le gelen “yenidünya”.

2012 deyince aklıma hemen bölgemiz geliyor. Komşu Suriye’de insan kanı hala akmaya devam ediyor. 40 bin Suriye’li kardeşimiz bu hercümercte hayatını kaybetti. Öyle bir dünyada yaşıyoruzki, 40 bin insan öldü deyince, filim gibi yalan geliyor. 40 bin tane özkardeşiniz, yiğeniniz, amcanız veya dayınız olduğunu ve hepsinin tektek telef olduğunu düşünün. Böyle hayal ederseniz, belki faciayı derinden hissedebilirsiniz. Yalancı umut BeşarEsat, daha önce on binlerce kişiye kıyım yapan baba Hafız Esad’ın has oğlu olduğunu daha fazla insan katlederek ispatetti. Beşar bir RusTV’sine verdiği demeçte, ülkeyi terketmeyeceğini ve Suriye’de doğduğunu ve gerekirse Suriye’de öleceğini dayılanarak aleme ilan etti. Bir Beşar ölse de, 40 bin Suriye’li şehidin bedeli olur mu? Yüzbinlerce göçmenin bir ah çekişinin bedeli olur mu bir zalimin cesedi? Ancak Davutoğlu’nun sıksık seslendirdiği gibi, Beşar’ın sonu kesin, sadece tarihi belli değil. O zaman yaşasın zalimler için cehennem!

2012’de yine bölgemizde “eski toprağımız” Mısır aklıma geliyor. Mısır yüzyıllar boyunca büyük güçlerin atını suladığı ve bağladığı bir yer olmuş. Bizlerin himayesi kırıldıktan sonra, Fransız ve İngiliz çizmeleri altında uzun yıllar ezilen kardeş Mısır, Albay Cemal Abdülnasır’ın son Türk izi Kral Faruk’u devirmesiyle sözde özgürlüğüne kavuştu ama bir türlü felah bulmadı. Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek gibi diktatörlerin polis devleti politikalarıyla, Mısır halkı ne ekonomikmen ne de siyaseten gelişti. Bu ortamda, muhalefet gelişmedi, sistemden sıkıntılar hep içe atıldı ya da kuş diliyle dile getirilmeye çalışıldı. Mevcut sisteme en büyük serzenişi yine de dindar Mısır’lılar gösterdi. Ancak onlar da hep tepkisel kaldı. Bir gün Mısır’ı ele geçirirlerse, Mısır’ı uçuracaklarını hayal ettiler. Allah da onların duasını sonunda kabul etti. Arap baharı Mısır’ıs onunda kağıt üzerinde demokrasiye, Müslüman Kardeşleri de iktidara taşıdı. İşte sonunda iktidardaydılar. Muhammet Mursi Mısır’ın yeni Erdoğan’ı olacaktı. Ancak bir insan bir gecede demokrat olmuyor. Nasıl olacağını bilmek, yaşamak, tecrübe etmek gerekiyor. Bizim dindar kesimimiz AK Parti ile iktidara gelince, isteseler de dikte edemediler veya diktatör olamadılar. Türkiye çok kimse farkında değil ama Osman’lının son ikiyüz yılından beri demokrasi ile haşırneşir. Üçyüz yıllık demokrasi tecrübesi Türkiye’yi rayından çıkarmadı ve AK Parti’nin iktidarı bu sistemin sağlamlığını gösterdi. Türkiye yumuşak birinişle birileri demokrasiye geçti. Ancak ben Arap aleminde bu geçişin kolay olmayacağını, aynı Fransız tecrübesinde olduğu gibi, demokrasiye giden yolda, bir sürü sektelerin / durakların olacağını öngörüyorum. Mursi ABD eğitimli ve ılımlı olsa da, üzerinde yükseldiği taban, henüz demokrasiye hazır değil. Daha çok yol kazaları olacağa benziyor. Ancak, Francis Fukuyama’nın “tarihin sonu teziyle” savunduğu gibi, Ortadoğu’da nihai nokta tam demokrasi, ancak son durağa varış zamanını kestirmek güç.

Yine başka önemli bir olay 2012’de, İsrail’in Gazze tasallutu. Yine İsrail de seçim, yine Filistin’li masumların üzerinden oy hesapları. 2008 yılı sona ererken İsrail yine benzer bir saldırı yapmıştı. İsrail’de yeni yıla kanla başlama geleneği var herhalde. Hayatta anlamamışımdır. Yahudilerin asırlarca yaşadığı sürgün, Hitler’in elinde yaşadıkları acımasız soykırım, bu milleti dünyada en merhametli millet yapması gerekir. Nerede bir zulüm ve soykırım peydah olsa, Yahudilerin orada, mazlumun yanında olmaları beklenir. Mazlumun halinden mazlum anlar zira. Heyhat! Yahudiler yüz yılı aşkındır Filistin kanına doymadılar. Hitleri neredeyse temize çıkardılar.
2012’ye veda ederken Gazze’ye yine ateş kustular. Ancak bu kez, Oratadoğu’da beliren yeni yapı ve onun yeni dünya bağlantıları zalime seyirci kalmadı. Bir kaç haftayı geçmedi, bombalar susmak zorunda kaldı. Müslüman ülke dış işleri bakanlarının ateş altında Gazze’ye çıkarma yapmaları, gerçekten bu bölgede ve dünyada bir şeylerin değiştiğinin habercisiydi.
Ben Türkiye’nin bu değişimde baş mimar olduğuna safiyen ve samimiyeten inanıyorum.

Türkiye’nin yeniden kendine gelişi, dış politikada haktan yana aldığı masumane ve cesurane tavırların, bazen yanlış sonuçlansa da, sonunda dünyanın mahşeri vicdanında makes bulduğuna inanıyorum.

Asırlardır egemen olan müstebit düzene karşı birisinin çıkıp “Kral Çıplak” demesi gerekiyordu. O Deli Dumrul da Tayyip Erdoğan oldu. Ancak kurulu dünya düzenine geçmişte ve günümüzde bu tür çıkış yapan, Lenin’den Mao’ya, Castro’dan Kaddafi’ye, Saddam’dan Chavez’e, Ahmedinejad’tan Hitler’e, bir çok lider oldu. Ancak bir çoğu şarlatanlığı veya ideolojik taassubu geçemedi. Bir sistemi değiştirebilmek için ilk önce o sistemin iyi bir oyuncusu olmak gerekiyor. Yoksa sistemle oynamaya izin vermez mevcut yapı. İşteTayyip Erdoğan bunu becerdi. Sistem içerisinde çok çalışarak, ittifaklar kurarak, sorumluluklar alarak, başarılı olarak, saygınlık kazanarak sistem içerisinde yükseldi ve sonunda sistemin kaderi hakkında söz sahibi oldu. Kim kendisine meydan okuyan birisinin eline neşter verir ki?

Aynı şekilde 2012’nin bir diğer büyük olayı Başkan Obama’nın Amerikan seçimlerini kazanmasıydı. 6 milyar dolar para harcandı bu seçimlerde ancak Amerikan halkının sağduyusu istikrar ve sulh istedi. Amerikan halkı bir defa daha “Kara Oğlan” dedi. Eğer Romney kazansaydı, Amerika yine askeri maceralarına ve dünyaya dayılık sevdalarına devam edecekti. Irak’tan çekilerek, Afganistan’dan çekilmeyi takvime bağlayarak, Amerikan enerjisini iç sorunlarına yönlendiren Obama,  bir yerde çarpışarak dünya sahnesinden geri çekiliyor.

Amerika’nın boşalttığı mevzilerin  bir kısmına şimdi Çin ve Türkiye gibi ülkeler yerleşiyor. Ben bunun tesadüf olduğunu düşünmüyorum. Amerika bu iki ülkeyle anlaşarak bu yerleri emanet ediyor. Belki güç toplayıp, asırlık ekonomik krizini atlatıp, tekrar eski egemenlik alanlarında hak iddia edecek. Ancak bir gerçek var ki, yeni dünya artık çok kutuplu. Amerika eşitlerarasında birinci. Belki de Obama’nın ilk seçildiğinde ilk resmi ziyaretiniTürkiye’ye, ikinci seçildiğinde Uzak Doğuya yapması, bu yeni güç odaklarını resmen tanıması ve onlara ortaklık teklifi götürmesiydi.

Her halükarda, Ortadoğu’da Türkiye rüzgarıyla başlayan kökten değişim, yeni bir dünyanın habercisi. Gazze’ye bir asırdır kan kusturan top ateşlerinin bir anda susması, bu yeni dünyanın tescili. Medeniyet ve dinlerin kadim beşiği Ortadoğu’daki gelişmeler, dünyayı yeniden dönüştürüyor. Ortadoğu yine bir devri açıyor bir diğerini kapatıyor. Dünyanın tekmonarkı Amerika’nın yanına yeni ortakların gelmesi, dünyanın bir yerde küresel demokrasiye geçişi demek.

2012 yılı gülegüle gitsin. Dünyanın vicdan sahipleri olarak arkasından ağlamayacak, üzülmeyeceğiz. Zira, 2013 yılı yeni bir dünyanın miladı. Bu yeni dünyanın insanları daha uyanık. Hepsinin ağzında o bilindik hürriyet lakırtısı: “Eski hal muhal, ya yeni hal yaizmihlal!”