Yine böyle hafta sonu çarşı izninde kızlarla dışarı çıkmış dükkan vitrinlerine baka baka gezerken onların ısrarıyla bir takı dükkanına girmişlerdi. ilk başta o birşey denememiş herşeye ilgisiz kalmıştı. Sonra gözüne köşede parlayan gök mavisi bir çift küpe ilişmişti. Ne kadar benziyordu, annesinin parasızlıktan onlar çok küçükken sattığı küpelerine. Oysa annesinin tek mücevheriydi, onu kadın yapan küpeleri. Annesi saçlarını açıp taradığında çıkardı küpeleri ortaya. Nasıl severdi onlar annesinin kulağında ışıldarken. Gökyüzü gibi gelirdi parlayan ışığı. Bu yüzden alışkanlık olmuştu yatıp gökyüzünü seyretmesi. Annesi kuyumcuya elleri titreyerek uzatırken küpeleri, dönüşte ekmek süt aldığında o yol boyu gökyüzüne bakmıştı. Gökyüzü annesinin küpeleriydi artık.
Ağır adımlarla sanki başkasıymış gibi kalktı yerinden yavaşca yaklaştığı tezgahta uzandı gökmavisi küpelere elinde tuttuğu sanki annesiydi sanki gökyüzüydü ışıl ışıl. Taktı kulaklarına takılı kaldı gözleri aynaya uzun uzun baktı aklı gitti iyice çocukluğuna tam o sırada arkadaşlarının ''eyvah geç kaldı hadi çabuk gidelim ''diyerek çekiştirmesiyle daha kendine gelemeden dükkanın dışında buldu kendini.
Arkalarından gelen gür ses durdurdu hepsini ''yaklayın küpe çaldılar kaçıyor hırsızlar''. Bir anda o kadar insan nasıl birikir etrafları çevrilir anlayamadı hiçbirisi. İşte o zaman anladı kulağındaki küpeleri ''yok dedi ben almadım sadece takıp baktım ve unuttum arkadaşlar çekiştirince farkında olamadım kulağımda olduğunun''. Satıcının öfkesi burnunda ''hayır çaldın görmesem gidecektin böyle hızlıca'' polis gelsin yakalasın hepinizi.
''Polis yok'' dedi bir ses. ''Üstelik çalmadı ben gördüm. Altmış yaşlarında temiz giyimli, yüzüne bakınca insanın içinin açılacağı güzellikte masmavi gözlere sahip bir kadın seslenmişti hemen yanlarında belirip. Hem söyle bakalım kaça '' dedi. Bu küpelerin, bende sevmiş alacaktım neyse fiyatı ben alırım''. Çantasından çıkarıp verdiği parayla dükkan sahibi ikna olup içeri girdiğinde elini ellerinin içine almış ''bak bu küpeleri bende sevdim ama sana yakışacağı kadar bana yakışmayacağını düşünüp bunları senin takmanı istiyorum ve hiçbir zaman bu gökmavisi küpeleri çıkarma uğurun olsun olurmu, her aynaya baktığında gökyüzünü hayal et ve hayallerinin çok yakın olduğunu düşün.Ve ne olursa olsun bu dünyada iyi ve kötünün hep bir arada yaşadığını. Sen daima iyilerden ol birde verenlerden''.
Sessizce gitmişti bunları söyleyip. Ardından bakarken eli kulağındaki küpelere değmiş artık tanımadığı bu yaşlı kadını da küpelerin hayal dünyasına eklemişti.
Yaşlı el kıpırdandı avucunun içinde sanki onun geçmişte yaşadıklarını hatırladığını hissetmiş'' bak ben burdayım'' demişti bir an. Hemen yüzüne baktı, nefesini dinledi. Hala nefes almakta zorlanıyor, açmıyordu.. Oysa ne çok isterdi şimdi açsın gözlerini, baksın ve tanısın kendisini. ''Gördünüz mü hayallerimi bırakmadım doktor oldum ve hep küpelerinizi taktım'' dediğini duysun istedi. O da tanıyamamıştı hastanenin acil kısmında kalbi durmuş yaşlı bir kadın getirildi denildiğinde. Telaş arasında. Bütün aletler bir anda takılıp kalp yeniden çalıştırılsın diye uğraşırken yüzüne bakmamış uğraşmıştı onu hayata döndürebilmek için. Ne zamanki kalp çalışmış gözlerini bir ara açmış bakmış yüzüne sanki gülümsemiş. İşte o zaman anlamış kim olduğunu..
Yıllarca çıkarmamış o küpeleri ve her kötü anında eliyle dokunmuş onlara sihirli gibi her dokunuştan sonra kolaylaşmış hayatı. Söyledikleri gelmiş aklına ''iyilerden ol''. Daha hırsla okumuş herkesin dilinde yardımsever doktor olana kadar.
Elinde tuttuğu eli tekrar tekrar sevip öptü, bu sefer saklamadı gözyaşlarını. Zamanında kendi ellerini tutan yaşlı ellerin üstüne döküldü tek tek. Uzandı kulağına çıkardı gökmavisi küpeleri. Usulca canını yakmadan taktı hasta yatağında yatan yaşlı kadının kulağına. Gülümsedi bakarken ''mavi gözlerinle sana daha çok yakışacak biliyorum'' dedi. Kapıdan geldiği gibi sessizce çıkarken. Yıllar önce küpelerle birlikte hayatının anlamınıda hediye eden bu kadına hediye vermenin mutluluğuyla koridorda yavaçca ilerledi
Facebook Yorum
Yorum Yazın