Mustafa ALBAYRAK

Mustafa ALBAYRAK

Mail: mustafa@teknikelektrik.com

Madımak Da Bizim Acımız Başbağlar Da

Sadece 2 Temmuzda Madımak için ya da 5 Temmuzda Başbağlar için üzüntü ve kınamalarda bulunmayacağız. Bu iki katliamın da aynı merkezden ve içimizde ki Gladio unsurlarınca gerçekleştirildiğinin şuurunda olacağız inşallah. Madımak’ın da Başbağlar’ın da acısı hepimizin...

1993 yılı hepimizin malumudur. Süper NATO yâda Gladio diye isimlendirilen ülkemiz içerisinde her alanda yuvalanmış özel harp birliklerinin en faal en can yakıcı eylemleri gerçekleştirdiği takvim yılımız... 24 Ocak 1993’te araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu’nun katledilmesi ile başlayan cinayetler ve toplu katliamlar senesidir adeta! Şubat ayında önce Adnan Kahveci’nin sonra Hava General Eşref Bitlis’in sözde meçhul ama kamuoyunca hiçte meçhul olmayan şaibeli kaza süsü verilmiş ölümleri ile devam etti... Nisan 17 de 8.Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın zehirlenerek öldürülmesi ve onun başlattığı o günkü barış sürecini sona erdiren, Mayıs 1993’te 33 askerimizin Bingöl’de üstelik silahsız ve terhis mahiyetinde dağıtıma giderken ki şehadetle neticelenen katliamları... 2 Temmuzda Sivas Madımak otelinde 33 aydın ve sanatçının hemen akabinde 5 Temmuzda ise Erzincan’ın Kemaliye (Eğin) ilçesine bağlı Başbağlar köyünde ne tesadüf ki yine 33 sivil vatandaşımızın şehadeti ile neticelenen katliamları... İşte hep bu cinayet ve katliamlar bu ülkeye 1952 yılından itibaren giren ve Süper NATO yâda Glaido olarak isimlendirilen bir cinayet şebekesinin, özel harp mensuplarının icraatları idi. Hedefleri ise 28 Şubat’a giden yolun kilometre taşlarını döşeyerek Türkiye’yi yeni bir darbeye hazırlamaktı. Gerçi onlar bunu çok daha kısa sürede yani 1997’ye varmadan çıkarılacak bir iç savaş sonucu gerçekleştirmek istemişlerdi ama Türk milletinin sağduyusu ve basireti ile kirli emellerine vakıf olamamışlardı. Gerek Türk-Kürt gerek Laik-Müslüman gerekse Alevi-Sünni gibi alçakça kutuplaştırmalara ve akabinde olmasını bekledikleri iç savaşa sokmak için ülkenin her yerinde provokasyonlar, cinayet ve katliamlar yaptılar. Ama yine de engin bir milli şuura ve kadim bir kültür ve medeniyete sahip büyük milletimiz onlara pirim ve geçit vermemişti... İşte bunlardan iki tanesi de 2 Temmuz Sivas Madımak ve 5 Temmuz Erzincan -Başbağlar katliamlarıdır. Bu iki katliam Türkiye’nin en hassas bölgeleri tercih edilerek gerçekleştirilmiştir.
 
Peki, nedir bu iki yerin hassasiyetleri?
Sivas merkezde bulunan Madımak otelinde yapılan Pir Sultan Abdal şenlikleri aslında orada yani Sivas merkez de değil başka bir ilçe de ve daha çok Alevi vatandaşımızın yaşadığı bir yerleşim biriminde olacaktı. Ama bir el devreye girdi ve bunu Sivas Merkez gibi çok muhafazakâr mütedeyyin ve Sünni inanç sahibi vatandaşlarımızın yaşadığı şehir merkezine aldırdı. Aslında bu kadarla kalsa ve şehir merkezi de olsa Alevi vatandaşlarımızın kültürel faaliyetleri Madımak otelde gerçekleşse yine de hiç bir olaya zemin olmazdı. Alevi vatandaşlarımızda Sivas’ta toplumsal kültürümüzün bir parçası hatta olmazsa olmazıdır. Yüzyıllardır Alevi ve Sünni vatandaşlarımız birbirlerine saygı ve sevgi duvarları içerisinde yaşamış ve bugünlere gelinmiştir. Halk bazında Alevi ve Sünni vatandaşlarımızın asla bir meselesi olmamıştır. Lakin olay bundan ibaret değildi bu etkinlikler Madımak oteline alınırken. Orada başka bir plan daha devreye girdi. O planın adı da Aziz Nesin idi. Ne var bunda dediğinizi duyar gibi oldum! Evet, ne var bunda? Ne vardı Aziz Nesin’in Pir Sultan Abdal şenliklerine katılmasında? İşte kazın ayağı öyle değildi... Aziz Nesin in günlerce propagandası yapılmış ve Madımak otelinde ki bu kültür faaliyetlerine katılıp bir kitap imzalayacağı duyurulmuştu. Eeee bunda ne var diyeceksiniz değil mi?Türk Edebiyatı ve fikir hayatının önemli bir ismi gelir konuşur ve kitaplarını imzalar giderdi Sivas gibi bir şehrimizde. Problem Aziz Nesin’in imzalayacağı kitapta idi! Aziz Nesin in Türkçeye çevirterek kendi anlaştığı yayınevinden çıkacak olan bu kitabı Pir Sultan Abdal şenliklerine getirerek orada imzalayacak olması ortalığı ayağa kaldırmıştı. İngilizceden çevrilecek bu kitapta yer alanlar bir Müslümanın asla razı olamayacağı ve canından kutsal bildiği Peygamberine (Muhammed s.a.v hazretlerine) ahlaksızca yapılan sözde bilgi ve eleştiri adı altında ki küfürlerdi. Hz. Peygamber efendimizi haşa uçkur düşkünü ve sübyancı, kadınları döven, ezen ve Mekke’de kadın ticareti yaptığı iftirasını alçakça atan bu kitabı sözde fikir ve ifade hürriyeti adı altında yayınlanacağını, imza törenini de Sivas Madımak otelinde yapacağı söylenen Aziz Nesin’e karşı bu nedenle bir tepki vardı... Yani tepki ne Alevi vatandaşlarımıza ne de Sol Sosyalist düşünceli aydınlarımıza idi. Öyle ya! Ülkemizde ilk defa mı Alevi vatandaşlarımıza şenlik düzenleniyordu? Ya da ilk defa mı Sol- Sosyalist düşünce sahibi aydınlarımız bir toplantı, panel, konferans ya da faaliyette bulunuyorlardı? Bu tepki Aziz Nesin’in şahsında İslam Peygamberinin mukaddes kişiliğine sahip çıkmak isteyenlerde son bir kaç günde oluşmuştu. İşte bu ahval ve şerait altında gelişen şenlikler devam ederken Cuma Namazından çıkan bir gurup Madımak Otelinin önünde Aziz Nesin’i protesto ediyorlardı. İşin enteresan bir tarafı da bu kalabalığa asla polis ya da Jandarma müdahale etmiyor ve adeta yeni kalabalıklara davetiye çıkarılıyordu. Kalabalık protesto etmekten yoruldukça protestoların devam ettiğini duyan ve Aziz Nesin’e büyük tepki duyan halk otel etrafına gelmeye devam ediyordu. Bu esnada aydın ve sanatçılar içerde mahsur kalmış ve dışarıya çıkamamaktaydılar. Saatler akşamı bulmuştu ve o esnada olan oldu. Kalabalık içerisinde kimsenin bilmediği tanımadığı bir kişi otel içerisine camdan girip perdeleri tutuşturmaya ve oteli kundaklamaya başladı. Perdeler ve diğer eşyalar cayır cayır yanmaya başlarken kalabalık 20.30’a kadar yoruldukça adeta yerine yeni kalabalıklar geliyordu. İşin enteresan tarafı halen valilik ve ona bağlı olan polis ve jandarma kalabalığa müdahale etmiyor ve sinema izler gibi uzaktan izliyorlardı. Bu esnada 33 aydınımız içerde yanarak değil ama dumandan zehirlenerek vefat ediyordu.

Aziz Nesin en üst kata kaçarak dumandan zehirlenmeden kurtulmayı başarmıştı. Temenni ederdik ki başta Asım Bezirci ve Hasret Yıldırım olmak üzere diğer aydınlarımız da kurtulsalardı ama maalesef onların kaderinde o an ölüm vardı. Sebep olanları kahhar ismi ile Cenabı Allah kahretsin... Bu vefatlar daha doğrusu bu katliam Türkiye’yi üzüntüye garkederken daha 3 gün dolmuş ve Erzincan’ın Kemaliye (Eğin) ilçesinin Bağbağlar köyünden hem de aynı saatlerde yani akşam namazı vakti 20.30- 21.00 sularında ve aynı sayıda yani yine 33 vatandaşımız terör örgütlerinin adeta ortak konsorsiyumu ve iş birliğinde katledildiler... Orada neden Jandarma veya Polis yoktu diye sormayacağım! Çünkü Sivas merkezde olduğu halde müdahale etmeyen güvenlik güçleri kırsal bir alan olan ve çok zor şartlarda ulaşılan Başbağlar kırsalına asla müdahale etmezdi. O yılları Z kuşağı hatırlamaz! Yılmaz Özdil’in özlediği 90’lı yıllardır ve Türkiye’nin Recep Tayyip Erdoğan ya da Ak Parti iktidarlarınca yönetilmediği yıllardır. Türkiye terörle mücadele de ne Kalekollara ne milli ve yerli savunma araçlarınca ne de İHA, SİHA ve TİHA gibi taarruz araçlarına sahip değildi. İçişleri bakanı da Süleyman Soylu değildi. Türkiye Cumhuriyeti teröre karşı yeterli teknik mücadeleyi veremiyordu. Sık sık karakollarımız basılıyor ve PKK bunları canlı kameraya alıp medyaya servis ediyordu. Ülkemiz bölünmenin eşiğindeydi. Gerek Sivas Madımak’ın Alevi hassasiyetli vatandaşlarımızın katli gerekse Erzincan Başbağlar’da ki Sünni hassasiyetli vatandaşlarımızın katli ülkemizin nasıl bir cendereye sokulmak istendiğini göstermektedir. Türkiye bir mezhep iç savaşına sürüklenmek isteniyordu. Bu açık... Gerek Sivas Madımak katliamından üzülüp etkilenen Alevi vatandaşlarımız gerekse Erzincan Başbağlar katliamından üzülüp etkilenen Sünni vatandaşlarımız herhangi bir fevri davranışta bulunmadılar. Şükürler olsun ki suhuletle ve sükûnetle bu provokasyonlar atlatıldı. Büyük Milletimiz varolsun...

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar