“Bu anlaÅŸma, yeni kurulan devletimizin tapusu niteliÄŸindedir.” Recep Tayyip ErdoÄŸan, (Lozan AntlaÅŸması’nın, 93. yılındaki konuÅŸmasında.)
Efendim, böyle söyleyen “adam”, ÅŸimdi nasıl olur da ÅŸöyle söylermiÅŸ: “Yıllarca bize zafer diye yutturmaya çalıştılar. Bize Sevr’i gösterip Lozan’a razı ettiler. Ä°ÅŸte o anlaÅŸmada masaya oturanlar sebebiyle. O masaya oturanlar o anlaÅŸmanın hakkını veremediler. Veremedikleri için bunun sıkıntısını yaşıyoruz.”
Lozan’ı eleÅŸtirmek, bu anlaÅŸmanın, sınırlarımızı tescili nedeniyle, bizim tapumuz olmadığını göstermez. (Öncelikle tarih dersi deÄŸil de, “sap ile saman” arasındaki farkları anlatarak, asıl temel sorunlara en azından farklı açılardan bakışı öÄŸrenebiliriz!)
Ä°mzacıların torunları ve ideolojik dostları, yine baÅŸladılar koro halinde, anasınıfı bilgilerini tekrarlamaya. KılıçdaroÄŸlu, bir kanalda, “…Lozan AnlaÅŸması, büyük imkânsızlıkların yaÅŸandığı bir süreç içinde, Batının dize getirildiÄŸi anlaÅŸmadır aslında. Türkiye’nin varlık nedenidir Lozan AnlaÅŸması. Ben Sayın CumhurbaÅŸkanına, ortaokulda, lisede okuduÄŸu tarih kitaplarının ötesinde, çünkü o tarih kitaplarını okumakla insan tarihi öÄŸrenmiyor, onlar ön bilgi veriyor. Ama eÄŸer ben Lozan’ı öÄŸrenmek istiyorum diyorsa, Lozan ile ilgili bir kitap okumasını da istemiyorum. Sadece ve sadece Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’unu okusun. Öyle tamamını okumasına da gerek yok, baÅŸtaki ilk 30 sayfayı okusun yeter.”
Bu muhteÅŸem(!) alıntıdan sonra yazıyı kesme lüksüm olsaydı keÅŸke diye düÅŸündüm. Bir yorgunluk, bir yılgınlık ki sormayın. Bu tarafsız(!) kaynak tavsiyesinden sonra, okullarda “yedi düvele diz çöktürdük” anlatımının, aslında çok konunun objektif olarak okutulmasına engel olduÄŸu düÅŸünülebilir.
Her ülkenin kahramanlık hikâyeleri vardır. Ancak bu hikâyeler, abartılınca gerçeklikten kopan, muhalefet liderlerinin de, birçok kiÅŸinin de onca yıla raÄŸmen hiç deÄŸiÅŸmemesine neden oluyor. Öyle ki, Lozan görüÅŸmelerinin yapıldığı dönemde dahi, bunu sertçe eleÅŸtiren, aslında birçok konuda daha adil ve halk egemenliÄŸini savunan Birinci Meclis vardı. 1921 Meclisi, enteresan bir ÅŸekilde, ÅŸimdiki tartışmaların, aynı farklı bakışlarla yaÅŸandığı bir meclisti.
Gram deÄŸiÅŸmeden aynı zihniyetle devam ediyoruz. O dönemde de, 1.Mecliste Atatürk yanlıları ile sonradan tarih kitaplarında “yobaz, dinci, ayrılıkçı” diye tarif edilerek bize anlatılan diÄŸer bir grup, yönetim tarzı, etnik unsurlar ve hukuk devleti olma çabaları gibi konularda ciddi tartışmalar yaÅŸadılar.
Birinci Meclisin fesh edilmesinin arka planında, bu ittihatçı yapının istediÄŸi gibi bir devlet anlayışını getiremeyeceÄŸi kaygısı hakimdi. Tıpkı ÅŸimdi olduÄŸu gibi, onlar ilerici, nispeten ileride olanları ise “gerici “olarak tarihe not düÅŸtüler.
Gelinen noktada, 21 milyon kilometrekareden avuç içi kadar kalmış ülkeden, üstelik ÅŸimdikine benzer bir ÅŸekilde, Osmanlı topraklarını aralarında pay eden Batılı güçler, tüm istediklerini aldılar. Ä°ngiltere nire, Musul nire! Ä°mparatorluÄŸun parçalanma sırasında, Ä°talya, Libya-Trablusgarp’da; Fransa, güney ve Suriye’de, Ä°ngiltere, petrol olan her yerde, savaşı kaybettiÄŸi halde, abilerini dinlediÄŸi için ödüllendirilen cici çocuk Yunanistan’a da hediye edilen adalar, oldu bittiyle Kıbrıs’ı ilhak eden yine Ä°ngiltere, Rusya’ya sus payı edilen Batum ve “yedi düvel” tarafından, tıpkı ÅŸimdikine benzer, türlü oyunlar, bölge halklarına verilen devlet sözleri karşılığında isyan çıkartmaları, bazı cephelerde, ne hikmetse bir gecede yanıp kül olan erzak yüzünden savaÅŸamayan Osmanlı askeri ve daha birçok yöntemle amaçlarına ulaÅŸtılar.
Misak-ı Milli’deki sınırları bile koruyamadığımız gibi, birçok yerin masada verildiÄŸi söyleniyor. Dönemin koÅŸulları, savaÅŸamayacak durum ve borç yükü altında olmak, mutlaka masada zorlamıştır bizi. Hele ki, kendi BoÄŸazlarımızda yıllarca Türk askeri bulunduramamak, o dönem 1. Mecliste sert tartışmalara neden olmuÅŸtu.
Ancak en çok etkili olan ÅŸey, milliyetçilik akımının etkisiyle küçülüp, tek unsur üzerine bir devlet kurma isteÄŸi de cazip gelmiÅŸ olmalı. Ermeni tehciri, Arap nüfustan kurtulmuÅŸ olmak, Kürtlerin bölünmesi ve Türkiyeli Kürtlere verilen sözlerle beraberliÄŸin saÄŸlanması, o günkü devlet aklının bir unsura dayalı ulus yaratması için uygun ortamı getirmiÅŸti.
Evet, Lozan tartışılmaz deÄŸil; öncelikle bu tabulardan kurtulmalıyız. Lozan, bir dayatmaydı ve yenik düÅŸtük. Bunu bir zafer gibi sunmak yerine, daha gerçekçi bakmak, ÅŸimdilerde vesayet savaÅŸlarıyla bir baÅŸka dayatma ihtimaline karşı, CumhurbaÅŸkanı’nın bu tartışmayı açması, öncelikle emperyalistler karşısında, Türkiye halklarını arkasına almak ve bilinçli olmaya çaÄŸrıdır.
Kaldı ki Lozan, azınlık statüsünde saydığı Ermeni ve Rumlara çeÅŸitli ayrıcalıklar saÄŸlarken, diÄŸer halkları sadece dini kimliÄŸinden ötürü aynı hakları saÄŸlamamıştır. Hali hazırda Lozan’ın evrensel haklarla çatışan o maddeler yüzünden ÅŸerh düÅŸtüÄŸümüz durumlar var.
Her çocuk, anadilinde eÄŸitim alma hakkına sahipken, örneÄŸin Kürt çocukları azınlık statüsünde olmadığından bu hakka sahip deÄŸildir. Bakınız ki, ÅŸu dönemde yaÅŸadığımız birçok sorunun kaynağında yine Lozan, çizilen sınırlar ve etnik yaklaşımlar var.
Lozan’ı tartışmak, geçmiÅŸe dair çok ÅŸeyi deÄŸiÅŸtirmez belki ama geleceÄŸe dair yapılan planlarda önemli bir veri hatta mühim bir kozdur, masamızda duran…
Lütfen; sap ve samanla tanışılsın artık!
Facebook Yorum
Yorum Yazın