Hamdolsun o Rabbe ki, bizleri, selamete ve aydınlığa çıkardı.
Hürriyetimizi bizlerden çalmak ve irademize gem vurmak isteyenleri bu sayıda konu edinmek istedik. Malum 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe hadisesinin güncel olması hasebiyle Kur’an’i bir bakış açısıyla yazalım istedik. Kur’an, ‘düzeni ıslah etmek, barış ve uyum’ karşıtı olarak zikrettiği ‘fesat’ kavramını yüklenen insanların şu özelliğini öncelerken şöyle der; “Onlara: ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiğinde: ‘Biz sadece ıslah edicileriz’ derler.” (Bakara:11)
Evet! Darbe bildirisinin en önemli gerekçesi de düzeni sağlamaktı. Ama bu gerekçe ile yola çıkanlar, tam aksine bozgunculuk yaparak katliama sebebiyet verdiler. Ki Allah katında bir insanı haksız yere öldürmek, âlemi öldürmek gibidir (bkz. Maide:32). Bu katillere “fesatçılar” vasfını yapıştıran Allah, “Onlar, Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan, Allah’ın korunmasını emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşerî ve ahlâkî bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (Bakara:27) demektedir.
Oysa Allah, “Bunun içindir ki, iyi bir düzene sokulmuşken, yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Korkuyla ve umarak yalvarın O’na. Çünkü Allah’ın rahmeti, her zaman iyilik yapanlara çok yakındır.”(Araf:56) Demiş ise de, onlar bu nasihate kulak tıkamış oldular.
Yaradanın emrine muhalefet edenler aynı zamanda yeryüzünde fitne ve fesadı yaymak istemeleri, düzenin bozulmasına sebebiyet vermiştir. Bu işin en ilginç tarafı ise bunu yapanların tıpkı yukarıdaki ayette de denildiği gibi yeryüzünde “ıslah edici kimseler!” olduklarını iddia etmeleridir. Sözde bunu Allah için yapıyorlarmış! Bu kimselerin söylediklerinin aksine Kur’an’dan beslenmeyip ilah edindikleri ve amirlerine şeksiz şüphesiz iman ettikleri tağutlarından başka bir şey değildi. Bu kimselerin işlemiş oldukları cürüm şüphesiz yanlarında kar kalmayacak, işin hem dünyevi ve hem de uhrevi boyutu da olacaktır. Bizler hesabın dünyevi boyutundan sorumlu olduğumuzun bilinde olarak; bu kimselere verilecek cezayı yine Kur’an’dan öğreniyoruz.
“Allah’a ve Resulüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır. Ancak onları ele geçirmenizden önce tövbe edenler bunun dışındadırlar. Artık Allah’ın çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olduğunu bilin.” (Maide:33,34)
İnsanı yaratması hasebiyle ve bize yüklenen fıtrat gereği öfkemizi dindirecek ve aynı zamanda bir daha bu suçun işlenebilmesine engel olacak yaptırımın Cenab-ı Allah’ın gösterdiği şekilde bir uygulamanın olması yönünde kanaatimiz tamdır. Beşeri kanunların bu tip suçlara karşılık denkliği karşılamadığı ve adaleti sağlayamadığına müşahidiz. O zaman tek çıkar yol Allah’ın dediği gibi; “Ancak öldürülmeleri yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut o yerden sürülmeleridir.” Şeklinde cereyan etmelidir.
Bu tip eylemlerin peygambere de yapıldığını ama başarılı olamadıklarını görürüz. Yapılan işin mahiyeti bakımından Resülullaha yapılanın bir darbe girişimi olduğunu bu ayetten anlıyoruz.
“Hani kâfirler seni tutuklamak veya öldürmek, ya da (Mekke’den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” Enfal 30
Bu benzetme ile yapılanın tam da bu olduğuna parmak basıyoruz. Hakikaten darbeciler, yöneticilerimizi ya tutuklamak veya öldürmek veyahut da yurtlarından sürmek istemek için girişimde bulundular. Bir sürü planlar yapıp tuzak kurmaya çalıştılar. Fakat hesaba katmadıkları şey, Allah’ında bir hesabı olduğuydu. Evet, Allah onların tuzağını başlarına çaldı. Hesaba katmadıkları şey, bu milletin değişen ahvali idi. Çünkü Allah’ın vaadi haktır, onun tespiti de haktır. Bu konu için rabbimiz şöyle buyurur;
“Herkesin önünde, ardında, birbiri ardınca gelip giden melekler var, onu, Allah’ın emriyle koruyup gözetirler. Şüphe yok ki bir topluluk, ahlâkını değiştirmedikçe Allah o topluluğu değiştirmez. Allah, bir topluluğun kötülüğünü dilerse o kötülüğü geriye atmaya imkân yoktur ve onlara, ondan başka bir yardımcı da bulunamaz.” (Rad:11)
Bizler Allah’ın bu hakikatine dikkat kesilirken, değişimin ancak toplulukların menfi veya müspet doğrultuda evirilmesiyle ancak değişeceğini biliyoruz. Birey ve topluluk olarak iyi olursak, iyilik, kötü olursak ta kötülük isabet edeceğini bilmemiz lazım. Onun içindir ki bizlere tuzak hazırlayanlara karşı Allah da bir tuzak hazırladı diye biliriz. Bu bizlere ve de başkalarına da ders olsun ve ibret vesilesi olsun. “Bu şundan dolayıdır ki, bir topluluk kendi (iyi veya kötü olarak) durumunu değiştirmedikçe Allah onlara verdiği nimetini değiştirmez ve Allah işitendir, bilendir.” (Enfal:53)
Hepimiz birer birey olarak iyi olmaya yönelik çaba ve gayret sarf etmemiz gerekir ki aileye ve topluma da sirayet etsin. Allah’ın şu öğüdü bu yüzden çok önemlidir. “İçinizden iyi ve yararlı olana davet eden, doğru ve iyi olanı emreden ve kötülüklerden sakındıran bir topluluk çıksın. İşte gerçek kurtuluşa kavuşanlar onlardır.” (Ali-imran:104)
Bizler üzerimize vazifemiz olanı yaptıktan sonra Allah’ın yardımını ancak alabileceğimizi bu vesile ile tekrar şahit olduk. Türkiyeli olarak içinde yetmiş iki milleti barındıran bu mozaik bütün güzelliklere layıktır. Darbecilerin akıbeti, öteki terör gruplarının başına gelecek şekilde, barışı tesis etmenin tek yolu iyi bir birey, iyi toplum ve nihayetinde; iyi bir sonuçtur. Bu sonuca götüren ancak ve ancak Kur’an’i bir yaşam tarzı ve ahlakıdır. Kur’an’sız bir topluluk asla başarıya ulaşamayacaktır. Onun için hepimiz Kur’an’a yani Allah’ın ipine sımsıkı sarılmamız gerektiğinin vaktidir.
Umarım dünya insanlığı için bir kurtuluş vesilesi olması temennisi ile Allahtan şehitlerimize rahmet dilerken geride kalanlar için sabır diliyor ve milletin zaferini kutluyorum.
Facebook Yorum
Yorum Yazın