Müminler olarak bizler, kulaktan kulağa anlatılan din değil, Allahtan indirilen İslam'a muhtacız.
Dindeki bazı yanlış hükümlerden birisi de abdestsiz olanın Kurana dokunamayacağı hükmüdür.
Kurana saygı, onu abdestsiz ellememek veya belden aşağı tutmamakla olmaz.
Kurana saygı, onu anlamak için okumak ve dediklerini yapmakla mümkündür.
Vakıa suresi 77-78. âyeti kerimelerinden Kur'an abdestsiz ele alınıp okunamaz yorumu yapılmış; bu yorum Allah'ın kesin emriymiş gibi tarih boyunca gelenek halinde devam etmiştir. Hâlbuki âyetlerin mânâsının bizim elimizdeki Kur'an'la kesinkes alakasının olmadığı, ayetlerin gerçek anlamının levhi mahfuzda bulunan ilahi ilmin yazılı bulunduğu gizli kitabın kastedilmiş olduğu açık anlaşılmaktadır.
“Şüphesiz bu, gizli ( korunmuş) bir kitapta bulunan değerli bir Kur'an'dır. Ona, arındırılmışlardan başkası dokunmaz.” ( 56/ Vakıa 77-79)
Ayette, "dokunmasın" denmiyor, dikkat edin "dokunmaz" deniyor.
Burada nehi değil nef-i lik vardır yani olumsuzluk vardır.
Sahabiler de bunu böyle anlamışlardır.
Sahabeler bu ayetten abdestsizlik manası çıkarmamışlardır.
Ayrıca Peygamberimiz, vahy katiplerine gelen vahyi yazdıracağı zaman abdestli olup olmadıklarını sorduğuna dair bir tek delil veya rivayet yoktur.
79. ayetteki işaret zamiri olan HU zamiri, bir ayet öncesini işaret eder.
"Gizli kitabeye dokunamaz" denmektedir.
O gizli kitap ise şüphesiz "levh-i mahfuz" dur.
Levhi Mahfuza kim dokunamaz?
Cinler ve şeytanlar dokunamaz.
Yani vahyin kaynağını bulandıramazlar demektir.
Bu ayetten "abdestsiz dokunulmaz" hükmü çıkmaz, çıkarılamaz.
Başka deliller aramak lazım ki başka bir delil de yoktur.
Abdestsiz gezmeyebilirsiniz, buna saygı duyulur ama abdestsiz Kuran okunmaz diyemezsiniz.
Zira bu, Allahın hükmü olur ki bu sefer en büyük zulmü yapmış olursunuz.
Vâkıa süresi 56/ 77- 79 ayetlerine dayanak teşkil eden "Abdestsizin Kur'anı ellememesi " hükmü, asıl itibarı ile ve aşağıda göreceğiniz gibi pek çok müfessirin içinden seçtiğimiz şu müfessirlerce de isabetli görülmemektedir.
Müfessirlerin ayetler hakkındaki yorumlarını tek tek veriyorum, lütfen okuyalım.
Safvetüttefasir ( Essâbûnî ): O Korunmuş kitaba temiz olanlardan başkası dokunamaz. Bunlar şirk, günah ve abdestsizlik kirlerinden temizlenmiş olan meleklerdir.
Kuran Mesajı (Muhanmmed Esed): O'na ancak (kalben) temiz olanlar dokunabilir. Yani yalnızca temiz kalplı olanlar onu doğru olarak anlayabilir ve ondan bir fayda elde edebilir.
Taberî Tefsiri ( İmam- Taberî ) : Ona arınmışlardan başkası dokunamaz. Temiz Melekler ve Salih müminler dokunur. Cenab-ı Allah'ın günahlardan arındırdığı kimselerden başkası bu korunmuş kitaba dokunamaz.
Tefhîm-ül Kur'an ( Mevdûdî ) : Bu ayet, Kâfirlerin "Kur'an'ı Muhammed'e Allah vahyetmiyor, ona cinler ve şeytanlar ilka ediyorlar" şeklindeki iddialarına bir reddiyedir. Yani Kur-an'ın nuzulüne, değil şeytanın müdahale etmesi, temiz olan meleklerden başka onun yanına dahi yanaşamaz.
Enes b. Malik, İbn Abbas, Sâid b. Cübeyr, İkrime, Mücahid, Katade, Eb-ül Aliye, Süddî, Dahhak ve İbn Zeyd, yukarıda açıklanan şekilde yorumlamışlardır. Bazıları, "Temiz olmayan kimse Kur'ana dokunmasın" şeklinde anlamıştır. Ancak bu yorum ayetin siyak ve sibakı (önü ve arkası) ile uygunluk arz etmemektedir. Çünkü ayette kâfire seslenilmektedir. Yani şöyle buyrulmaktadır: "Resullullah'a cinler ve şeytanlar ilka ediyorlar" şeklinde düşünceniz batıldır, zira ona temiz olandan başkası yaklaşamaz bile.
Zahirî mezhebine göre fakihlerin Kur'an'a dokunmak ve okumak hakkında ileri sürdükleri delillerin hiçbiri, ne Kur'an'da ne de sünnette sabit değildir. Kur'an okumak veya ona dokunmak her halükârda ( hayız, nifas, cünüp, abdestsiz ) caizdir.
Tefhimu-ul Kur'an Terc. c.6, s.107- 110 )
İbn. Kesîr: İbn Cerîr Taberî der ki: Bize İsmail ibn Musa? ibn Abbas'dan nakletti ki " Ona arınmış olanlardan başkası dokunamaz" kavliyle gökyüzündeki kitabın kastedildiğini söylemiştir. Avfî'de ibn Abbas'tan nakleder ki "arınmış olanlardan" maksat meleklerdir. Enes, Mücahid, İkrime, Sait b. Cübeyr, Dahhak, Cabir, İbn Zeyd, Ebu Nehik, Suddî, Abdurrahman ibn Zeyd, İbn Eslem ve diğerleri de böyle demişlerdir. (İbn. Kesir terc. c.14, s.7707)
Fî Zilâlil Kur'an ( Prof. Seyyid Kutup):"Lâ yemessuhû illel mutahherûn"Burada (lâ) edatı nefy içindir, nehy için değildir. Nihayet Kur'an-ı yeryüzündeki temiz ve pis, mümin ve kâfir herkes elleyebilir. Bu durumda nefy edatı tahakkuk etmez. Ancak manayı şeytanların indirmesine bağlamakla nefy edatı gerçekleşmiş olur. Gökte saklı bulunan bu kitabı ancak arınmış olan melekler eller demekle şeytanların indirmesi iddiası nefy edilmiş olmaktadır. Bu görüşü ayetin mabadi(sonrası) teyit etmektedir. "Âlemlerin Rabbinden indirilmiştir" şeytanların yanından değil. Bu ayetin başka manaya geldiğini belirten iki hadis rivayet edilir. Buna göre Kur'an-ı ancak temiz olanlar elleyebilir. Ne var ki ibn Kesir o iki hadis hakkında şöyle demektedir: Bu hadisi Zuhrî ve diğerleri okumuşlardı. Ancak onu ahzetmek (almak) gerekmez. Darekutnî aynı rivayeti Amr ibn Hazm'dan, o da Abdullah ibn Ömer'den ve Osman ibn Ebu As'dan nakletmiş ise de iki hadisin senedinde değişik görüşler vardır. (Fizilali'l-Guran, C. 14, s. 264).
Tefsir-i Kebir (Fahri Râzî): "Ancak temiz olanlar dokunur" burada işaret edilen meleklerdir. Eğer Allah'ın muradı "abdestsizin dokunmaması" olsaydı: "Lâ yemesuhû illel mutettahherûn veya muttahherûn" Tı'nın ve Ha'nın şeddesiyle derdi. Doğru olan "ona dokunmasın" daki zamir kitap ( Levhi Mahfuz) la ilgilidir. Buna göre Şafiî Mezhebinin: " mushafa abdestsiz dokunmak caiz olmaz" ifadesi nasıl doğru olabilir? (a.g.e. c.8, s.102?104.)
Prof. Ebul A'lâ Mevdudi'nin yorumu :
Vakıa 77: Hiç tartışmasız bu bir Kur'an-ı Kerim'dir.Bu ayet, kafirlerin Kur'an'ı Muhammed'e Allah vahyetmiyor. Ona cinler ve şeytanlar ilga (ilham) ediyor, şeklindeki iddialarına bir reddiyedir. Şuara 210-212 âyetlerinin ifadesinde: "O Kur'an'ı şeytanlar indirmedi. Bu onlara yaraşmaz ve zaten yapamazlar da. Çünkü onlar onu işitmekten uzaklaştırılmışlardır." (Cin, 9) buyrulmaktadır.
Vakıa 78: Saklanmış, korunmuş bir kitapta yazıldığı yani levhi mahfuzdadır. Bundan dolayı kitabün meknun, korunmuş kitap denilmiştir. öyle ki hiç kimse ona yaklaşamaz ve hiç kimse onu değiştiremez.
Temiz olan meleklerden başkası onun yanına dahi yaklaşamaz. Melekler için mutahharun ifadesinin kullanılmasının nedeni, Allah (c.c.) onları her türlü kötülükten arınmış varlık kılmış olmasıdır. Zira bu âyetler, kafirlerin tevhit ve ahiret akidesi hakkındaki yanlış düşünceleri beyan edilirken, onların bu yanlışlarının vurgulanması sadedinde vahyolunmuştur.( Pakistanlı Profesör Ebu'l Ala Mevdudi, Tefhimu'l-Kur'an, C. 6, s. 100).
Prof. Dr. Süleyman Ateş hocaefendinin yorumu :
Vakıa 77: “O, şanı yüce bir Kur'an'dır.”
Vakıa 78: “Kitabun mektun; korunmuş, saklanmış olan kitaptır.”
Buruc: 21-22 “âyetlerinin ifadesindeki levhi mahfuzun başka bir ifadesidir. İkisi de aynı anlamdadır.”
Kur'an'ın kendisinden indirildiği gökteki asıl nüshadır. Kur'an'ı Kerimi de Allah'ın meleği Cebrail oradan alıp indirmiştir. Herhangi bir cinin şeytanın levhi mahfuza saklı kitaba yaklaşması mümkün değildir. âyette kastetilen melekler olduğu için insanların eldeki Kur'an'ı abdestsiz tutmalarında ve okumalarında bir sakınca yoktur. Çünkü insanlar melek değildir ki temiz olmaları gereksin. Selman-ı Farisi ve Katade'nin yorumları da bu şekildedir.
Bu konuda gelen hadis-i şerifler, ülema ve müctehid imamlarının görüşlerinden anladığım sonuç şudur: Abdestsiz Kur'an tutulabilir, okunabilir. Hayız ve nifas cünüplük değil, sadece bir mazeret halidir. Kadının elinde olmadan ilahi bir yaratılış kanunudur. Binaenaleyh, eller temiz olmak şartıyla Kur'an ele alınıp okunabilir.( Süleyman Ateş, Yüce Kur'an'ın çağdaş Tefsiri, C. 9, s. 233. C. 3, s. 1414-1415).
Prof. Dr. Hayrettin Karaman ve arkadaşlarının yorumu :
Vakıa 77: O Kur'an, mertebesi yüksek, değerli, yüce anlamlarına gelen (kerim) sıfatıyla nitelenmiştir. Ardından gelen (korunmuş bir kitaptır) ifadesi Kur'an'ın ikinci sıfatıdır. Bu da onun değerini anlatan manevi bir nitelemedir.
Başka izahlar da bulunmakla beraber birçok müfessir tarafından güçlü bulunan yoruma göre buradaki kitap kelimesinden maksat, levhi mahfuzdur. Bu yoruma göre meleklerin Allah'ın ilmine levhi mahfuzdakilere dokunabilmeleri, o kaynakla irtibat kurmaları ve bu hususta kendilerine verilmiş görevler bulunduğu anlamındadır. Buruc 21-22 âyetlerinin ifadesi ile âyetler arasındaki anlam bağı şu olmalıdır: Kur'an'ın Rasulullah (s.a.v.)'tan işitildiği şekliyle lafızları ve mânâları Allah'ın ilmindekine uygundur ve o asla beşer sözü değildir. Allah'ın katındakiler bizim açımızdan saklı ve mahiyetini idrak edemeyeceğimiz hususlar olduğu için, onun ilmini ifade eden kitap kelimesi; saklı, korunmuş anlamına gelen meknun sıfatı ile nitelenmiştir.
Levhi mahfuz; yedi kat semanın üstünde bulunan ilmi ilahinin ve takdirin kayıtlı bulunduğu, mahiyeti bizce bilinmeyen ilahi kitaptır. âyette (kitabün mektum) gizli kitap, ifadesi Allah'ın katındakiler bizim açımızdan saklı ve mahiyetini idrak edemediğimiz hususlar olduğu için onun ilmini ifade eden kitap kelimesi, saklı, korunmuş anlamına gelen meknun sıfatı ile nitelenmiştir. Müfessirlerin çoğunluğu tarafından benimsenen güçlü bulunan mânâya göre ayette kitap kelimesinden maksat levhi mahfuzdur (Hayrettin Karaman, Kur'an Yolu, Türkçe Meal, C. 5, s. 229).
Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı'nın yorumu :
Vakıa 77-80: “Hakikatte o şerefli bir Kur'an'dır.”
Buruc 21-22. “âyetlerinin ifadesi ile: O Kur'an levhi mahfuzdadır. Korunmuş bir levhada bulunmaktadır.”
Vakıa 78: "Fi kitabi'm-meknun" Meknun kitap, kapalı, saklı, korunmuş demektir. Korunmuş levhaya insanlar ve cinler ulaşamaz, dokunamaz. Ancak melekler ulaşabilir. Bu açıklamayı Razi, Kurtubi gibi otoriteler de kabul etmişlerdir.
Vakıa sûresi hicretten 7 yıl önce inmiş, abdestle ilgili âyet henüz inmediği o dönemde vahiy kâtipleri ve diğer müminler Kur'an'ın yazılı nüshaları ellerine nasıl alıyorlardı? Bu konuda mezhep imamlarının görüşleri beşeri görüşlerdir ve âyetle hiç ilgisi yoktur. Bu görüşlerin bazısına uyarsak, Kur'an hiç ele alınmayacak ve incelenmeyecek. Bir kâfir, bir müşrik Kur'an'ı eline alırsa, neye aldın dendiğinde, incelemek için aldım derse ne yapacağız? Hayır, onu sen eline alıp inceleyemezsin! Önce iman et, sonra cünüplükten yıkan, temizlen de ondan sonra eline alıp inceleyebilirsin mi diyeceğiz? (Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur'an Tefsiri, Konu ile ilgili ayetin tefsiri).
Mustafa İslamoğlu'nun yorumu:
Vakıa 77: O, değeri yüksek, muhatabına değer yükleyen bir kitaptır.
Onu kaynağından tahrif etmek için hiçbir şeytan el uzatamaz. Bu âyet Şuara 211-212 âyetlerin ışığında anlaşılmalıdır. Şuara 211-212 ayetlerinin ifadesi: "Zira bu (Kur'an) hem onların ağzının işi değildir hem de buna güçleri yetmez. Çünkü onlar vahyi işitmekten kesinlikle men edilmişlerdir."
Vakıa 78: âyetinin mushafa abdestli dokunmanın hükmüyle her hangi bir alakası yoktur. Çünkü bu âyet indiğinde henüz elde kitap denilebilecek bir Mushaf bulunmamaktadır.
O dönemde henüz abdesti farz kılan Maide suresinin 6. âyeti inmemişti. âyetin hitap bağlamı müminler değil kâfirlerdir. Onlara cevaptır. âyetin konusu insanlar değil, cin ve melek gibi görünmeyen varlıklardır. âyetteki temizlik de maddi değil; birçok âyette görüldüğü üzere manevi temizliktir ki vahyin sayfaları da temiz sayfalar olarak anılır. İnşa değil haber cümlesidir. Yani dokunmasın değil, istese de dokunamaz denilmektedir. âyet, ahkâm âyeti değildir, çünkü Mekkidir. Mekke döneminde inmiştir. O dönem henüz iman ve itikat dönemidir. Meknun kitap, yani korunmuş saklanmış kitap elle tutulup gözle görülemez demektir.( Mustafa İslamoğlu, Hayat Kitabı Kur'an, C. 2, s. 1081).
Kur'an'a abdestsiz el sürülmez veya abdestsiz okunamaz fetvasının kaynağı olan Vakıa sûresi ve bu sûrede yer alan 77-78-79 âyetlerinin gerçek anlamları hakkında müfessirlerin yorumlarını okuduk.
Görüldüğü gibi bu ayetten "Kur'an-a abdestsiz dokunmak yasaktır" şeklinde fıkhî bir hüküm çıkarmak doğru değildir, nüzul sebebi bu değildir?
Size, geleneksel ve uydurulan islam'dan değil, indirilen İslam'ın bu konudaki hükmünü anlattım.
Buna rağmen klasik ilmihal kitaplarında abdesti olmayanın Kuranı havlu gibi bir beze sararak tutması gerektiğine dair bilgilerle karşılıyoruz maalesef.
İnsanlar, yanlış da olsa yaşadığı ve uyguladığı şeylerin uzun zaman sonra doğru olduğuna inanır hale gelir.
Bu hususta son olarak diyorum ki:
Yüce Yaratıcı, Namaz kılacağımız zaman yüzümüzü ve dirseklere kadar ellerimizi yıkamayı, başlarımızı mesh edip, topuklara kadar da ayaklarımızı emreder.
Maide 5/6 :”Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı mesh edin, topuklara kadar ayaklarınızı da.”
Kur'an okuyacağımız zaman ise Allah'a sığınmamızı bizden ister.
Nahl 16/98: “Kur'an okuduğun zaman o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın!”
Kuranı, abdestsiz olan ezbere okuyabiliyor. Dokunarak okuyamaz denirse, abdestsiz ellenmeyen kâğıt olmuş olur ki bu, kabul edilemez ve mantıksızdır.
Dünya ve ahiret hayatını düzene koyan kitap, "el kitabı" olan Kuran her halükarda okunabilir.
Meselenin aslı budur.
Selam ve dua ile.
Facebook Yorum
Yorum Yazın