Kur’an Neden Arapça Olarak İndirildi?

Kur’an’ın indirildiği zaman ve coğrafyaya bakıldığında orada yaşayan milletin dili Arapça idi. Dolayısıyla hatibin muhatabıyla iletişim kurması ancak kendi diliyle olmasını gerektirecektir ki verilmek istenen mesaj iyicene anlaşılsın ve yaşanılsın.

“Biz onu, akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik.” Yusuf suresi 12/2

Okuma yazma oranlarının çok düşük olduğu bir ortamda başka bir dil ile gelmesi belki de beraberinde başka sorunlar getirecekti. Anlaşılması güç ve zaman alacağı için, o kavmin konuştuğu lisan üzere gelmesi, anlaşılması ve hayata adapte edilmesi açısından en doğrusu, Arapça olarak indirilmesidir. 

 “Böylece biz onu (Kur’an’ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. Sana gelen bu ilimden sonra eğer sen onların heva ve heveslerine uyarsan, Allah tarafından senin için ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu.” Rad suresi 13/37

“Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” İbrahim suresi 14/4

“Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı. Şuara suresi “26/198,199

Eğer biz onu başka dilde bir Kur’an yapsaydık onlar mutlaka, “Onun âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi?” derlerdi. De ki: “O, inananlar için bir hidayet ve şifâdır. İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalı ve anlaşılmaz gelir. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor (da anlamıyorlar).” Fussilet suresi 41/44

Böylece biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın. Hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasın. Bir grup cennette, bir grup ise cehennemdedir. Şura suresi 42/7

Peygambere inen bu Kur’an Mekke toplumunun diliyle gönderilmesi ile peygamberimize verilene bu emirle ulaşabildiği bütün toplumlara bu ilahi mesajı ulaştırmak başta peygamberimize ve sonra bizlere verilmiştir.  Şöyle ki,  sahabeler den olan Selman El-Farisi (R.A.) adından da anlaşılacağı gibi Farisi yani bugün ki İranlıydı. Müslümanlığı benimseyen bir heyet Medine’ye geldiğinde, onlara Arapça olarak indirilen Kur’an’ı kendi dilleriyle tebliğ etmiştir. Yani tercüme etmiştir…

Yukarıdaki örnek, bizlerinde aynı şekildeki bir uygulamayı yapmamızı gerektirecektir ki bu ilahi mesajı Mekke’nin etrafına bir dalga gibi yayalım ve ulaştıralım. Kur’an’ın tercümesini her toplumun dilinden çevirip bütün iletişim araçlarını kullanarak insanlığın hizmetine sunmamamız bize de bir emirdir.

“İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar yahut onlara bir uyarı versin diye onda tehditleri teker teker sıraladık.” Taha suresi 20/113

Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir. Şuara suresi 26/193,195

Biz onu, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye hiçbir eğriliği bulunmayan Arapça bir Kur’an olarak indirdik. Zumer suresi 39/28

İnsanların ilahi vahye ulaşmalarını sağlamak bizlere bir görev olmakla birlikte, arapça bilmeyenlerin ulaşabildikleri ve kendi dilleriyle tercüme edilmiş veya meallendirilmiş kitapları okumak, tefekkür etmek ve konan yasakları çiğnememek ve istene emirleri yerine getirmek için zarurettir. Çünkü sorumlu olduğumuz kitap Kur’an’ı Kerimdir. (bakınız zuhruf suresi 43/44)

Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kur’an olarak âyetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır. Fussilet suresi 41/3

 

Bizim ilahi mesajdan haberdar olmamamız mümkün olmayan bir çağdayız. Mahşer günü cenabı Allah’ın huzurunda toplanacağımız hesap gününde, benim Arapçam yoktu diye bir mazeret kabul görmeyecektir. Onun için herkesin Allahtan indirilen bu Kur’an’ı kendi diliyle okuyup anlamalı ve yaşamalıdır. Bu sorumluluğumuzun bilincinde olarak Kur’an ile dinimizi akredite etmenin tam zamanıdır. Kur’an dolu bir ömür temennisi ile…