Atilla YEĞİN

Atilla YEĞİN

Mail: atilla@teknikelektrik.com

Küçük Asya Antlaşması (Sykes-Picot) Biterken

1.Dünya Savaşı sırasında, 29 Nisan 1916'da Kut'ül Ammare Kuşatması sonrasında İngiliz kuvvetlerinin Osmanlı 6. Ordusu karşısında bozguna uğramasından 17 gün sonra 16 Mayıs 1916 tarihinde İngiltere ve Fransa 1. Dünya Savaşı devam ederken, Osmanlı Devleti’nin Orta Doğu topraklarını paylaşmak üzere gizli bir anlaşma yaptılar. Britanya adına Mark Sykes'ın (İngiliz yazar, diplomat, asker ve gezgin), Fransa adına ise George Picot'nun (Fransız diplomat) imzalaması sebebiyle söz konusu anlaşma Sykes-Picot Anlaşması olarak anılır. Hâlbuki 1916'da imzalanan ve Rusya'nın da sonradan dâhil olduğu bu belgenin orijinal adı “Küçük Asya Anlaşması”dır. Diğer bir deyişle, bu gizli antlaşma henüz savaş sona ermeden Osmanlı topraklarını yağmalamak için ön protokoldür. Antlaşmaya göre, Irak'taki Bağdat ve Basra bölgesi ile Filistin'deki Akka ve Hayfa limanları Britanya'ya; Adana'dan Musul'a kadar uzanan bölge ve Suriye Fransa'ya; Bitlis, Erzurum, Trabzon ve Van ise Rusya'ya bırakılacaktı. 1917'de gerçekleşen Bolşevik Devrimi sırasında Lenin, Çarlık döneminde imzalanan bu gizli anlaşmayı ifşa etti ve Rusya “yağma protokolünden” çekildi. Ama Britanya ve Fransa bazı değişiklikler yapmakla birlikte göz koydukları topraklardan vazgeçmediler. Nisan 1920'deki San Remo Konferansı'nda alınan kararlar uyarınca, Suriye'de Fransa'nın, Irak'ta ise Britanya'nın mandası altında yeni devletler kurulması, Musul'un Britanya'nın nüfuz alanına sokulması ve bu paylaşımın Osmanlı Devleti'ne zorla kabul ettirilmesi kararlaştırıldı.

Sonuçta Ortadoğu’nun paylaşılması ve petrolünün üzerine çökülmesi operasyonu yaklaşık yüz yıldır davam etmekte. Tabi kendi ekonomik ve siyasi çıkarlarını gözeterek sonrasında çizilen haritalar günümüzde bölgedeki fay hatlarını oluşturmakta. Bu fay hatları neticesinde Tarih sahnesinde devlet olarak var olmamış Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan, Suudi Arabistan diye halkları Arap olan haritaları cetvellerle çizilmiş devletler günümüze kadar varlıklarını sürdürdü. İlk dönem İngiliz ve Fransız mandası olarak devam eden sonrada işbirlikçi yöneticilerle yönetilen bu devletler günümüze kadar patlamaya hazır bomba olarak bölgede varlığını devam ettirmekte.
 
Sizlerin de iyi hatırlayacağı yakın tarihte cereyan eden Irak’daki olaylarda Saddam Hüseyin darbe ile yönetime geldikten sonra  Baascı ekiple Irak’ı yönetiyordu. 1979 yılında komşusu İran’da Amerikan’cı Rıza Pehlevi’nin (Malumunuz Musaddık İngiliz-Amerikan darbesiyle İran petrollerini millileştirdiği için devrilmiş yerine Rıza Pehlevi gelmiştir.) halk devrimi ile devrilip İran İslam Devletinin kurulması sonrasında durup dururken İran’a savaş açmıştır. Bu savaşı hepimiz üzüntüyle izledik sonucunda yüzbinlerce kişi öldü. Kazanan yine bu savaşın çıkmasını hesaplayan güçlerdi. Irak açısından değerlendirdiğimizde, sonrasında olan olaylarsa traji komik bir şekilde devam etmekte. Malumunuz Saddam Kuveyt’in sınır bölgesindeki kuyulardan petrol çaldığını iddaa ederek Kuveyt’e girdi. Gazetelere yansımıştı Saddam Kuveyt’e girmeden önce Amerikan Büyükelçisine soruyordu bizim Kuveyt’e girmemizde bir sakınca varmı? Cevaben hayır Sayın Başkan sizin tarihi bir hakkınız biz karışmayız! Ne kadar ironik değilmi? Akabinde 1. Körfez  Harekatını hepimiz televizyonlardan üzüntüyle izledik. Sonrasında Saddam’ın  kimyasal silahları bahane edilerek bütün Irak işgal edildi. İşgal sonrası Amerika bölgeden çıkarken kuzeyde Kürt Bölgesi alacaklarını aldı zaten, Amerikan işgaline sessiz kalıp sonrasında da siyasi iktidarı ele geçiren Şiiler güney petrollerinden nasibini almakta idi. Burada Amerikan işgali sırasında mağdur olan ezilen Sünni kesim patlama noktasına getirildi. Komşu Suriye’de üç yıldır devam eden iç savaş 1970’de kansız bir askeri darbe ile yönetimi devralan Baascı Hafız Esed’in oğlu Beşar Esad’ın babası gibi haksızlıklara devam etmesi neticesinde Suriye kanlı bir iç savaşın eşiğinde. Orada da Nusayri azınlığın halkın çoğunluğunu zulüm ve baskı ile yönetmesi buradaki iç savaşın sebeplerindendir.

Takip edenlerinizin bildiği üzere Ortadoğu'da 5 ülkenin gelecekte parçalanacağını ve 14 yeni devlet ortaya çıkacağı açıklanmışdı. ABD'li stratejist Bernard Lewis’in Yeni Ortadoğu haritasına göre, Irak'ta Kürdistan kurulacak. Suudi Arabistan büyüyecek, İran'dan bir devletçik çıkacak. Büyük İsrail, Sina’ya uzanacak Suriye'den 3 devletçik, Suriye'nin Akdeniz kıyısında bir Nusayri Alevi  devleti... Irak'tan 3 devletçik, (Bağdat-Basra 'Şiistan', Erbil-Kürt, Musul-Suriye ve Iraklı Sünniler ortak bir devlet kuracak.) Yemen'den 2 devletçik (Güney ve Kuzey Yemen). Libya'dan 3 devletçik (Ülkenin doğusunda Sirenakya, batıda Trablus ve güney batıda Fizan adlı devletler). Afganistan'dan 2 devletçik (Belucistan ve Puştinistan)...

Tüm bu denklemde her oyuncu kendi oyununu kurmakta. Yukarıda sayılan beş devletin on dört devlete bölüneceği tezi devam etmekte fakat küresel sistemin ve aktörlerinin Turuncu devrimler üzerinden dünyayı dizayn etme girişimi istedikleri gibi yürümemekte. Ukrayna üzerinde uyguladıkları Rusya tarafından püskürtüldü ve aleyhlerine işlemekte. Enerji üzerinden verilen savaşta Ukrayna da geriye düştüler. Türkiye’de Gezi Parkı turuncu devrimi ve sonrasında 17 Aralık hükümeti yıkma projesi tutmadı. Türkiye’nin Barzani’den aldığı Kürt bölgesi petrolündeki iletim kârını %3’den %20’ye çıkarması ve petrolü tüm engellemelere rağmen satışa çıkarması gelirlerini de Halk Bankası’nda tutması başka bir kırılma ve direnme noktasını oluşturuyor. Burada Türkiye üzerinden giden petrolün tamamını tüm engellemelere rağmen  Rusya’nın alacağını açıklaması başka bir ittifakın habercisi. Uluslar arası ilişkilerde meşhur bir söz vardır ‘’Ülkelerin daimi dostları ve daimi düşmanları yoktur. Ülkelerin değişen menfaatları vardır’’.

Son bir cümlede gündemde olan IŞİD’in Irak da Musul dahil Bağdat’a kadar bütün bölgeyi ele geçirmesi 10.000 kişilik bir kuvvetle nasıl oluyor sorusuna cevap niteliğinde olsun. İŞİD’in korku salan Moğol tipi yıkıcı imajının yanısıra bölgedeki Arap aşiretlerin ve Arap milliyetçilerinin çok büyük etkisi var. Her ne kadar Irak Şam İslam Devleti örgütünü oluşturan savaşçılar bütün dünyadan cihadcılar (bu kelime Amerikalıların ifadesi) tarafından çoğunluğu oluştursa da kurucuları  El-Kaide bağlantılı Iraklı Araplardır. Bu aşamada Türkiye’nin tutumu bölgenin parçalanıp bölünmemesi ancak kendi sınırları içinde fedarasyonla yönetilmesi politikası üzerinedir. Türkiye’nin Irak’ta ve Suriye’de muhakkak ali menfaatları vardır bunu koruma amacı ile çok doğru noktalarla ilişkilerini devam ettirmektedir. Daha önceki Irak deneyiminden aldığı derslerle tüm istihbarat paylaşımını sadece Türkmenlerle paylaşmasının acısını Türkmenlerin istihbaratın bir kısmını İran’a aktarması neticesinde ciddi sıkıntılar yaşamıştı. Tabi bu olay hamasi duygularla yaklaşılıp bölgenin gerçeklerini atlamaktan kaynaklanmıştı. Neydi bu gerçek? Türkmenlerin % 80’nin şii olması ve bu sebeple mezhebin milliyetin önüne geçmesi gerçeği. Bu tecrübe ile Türkiye devlet olarak son dönem bu konudaki iş tutuşunu değiştirmiş bölgedeki tüm unsurlarla temasını maksimum devam ettirmektedir. Sizlere bu konuda geniş bir projeksiyonla durum tahlili yapmak istedim.

Sonuç olarak çok yakında hep beraber göreceğiz Ortadoğu da Sykes-Picot’la atılan düğüm çözülecek mi? Yoksa daha sıkıntılı düğümler mi atılacak?
 
Rabbim yar ve yardımcımız olsun.
Hayırlı işler dileği ile.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar