1800’lü yılların sonlarına doÄŸru Yahudi halkının Avrupa’da artan zulüm ve anti-Semitizmin üstesinden nasıl gelebileceÄŸi sorusu ortaya çıktı. Kutsal Kitap’ta Vaad edilmiÅŸ Topraklar, OrtadoÄŸu’da Filistin’de bir Yahudi vatanı kurmak için siyasi bir harekete yani Siyonizm’e kapı araladı.
1920’den 1947’ye kadar, Britanya Ä°mparatorluÄŸu’nun Filistin’de bir görevi vardı. O zamanlar Filistin tüm Ä°srail’i ve bugünün iÅŸgal altındaki topraklarını, Gazze’yi, Batı Åžeria’yı, içeriyordu. Kutsal Topraklara göç eden Yahudi halkının artan sayısı bölgede gerginliÄŸi artırdı.
Orta DoÄŸu bölgesinde, 20. yüzyılın ilk yarısında Avrupa genel olarak pek çok istikrarsızlığa katkıda bulundu. Özellikle Britanya Ä°mparatorluÄŸu bölgede önemli bir rol oynadı...
Birinci Dünya Savaşı sırasında, 1916’da Arap liderlerini Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’na karşı ayaklanmaya ikna etti. Buna karşılık, Ä°ngiliz hükümeti Filistin de dahil olmak üzere bölgede bağımsız bir Arap devletinin kurulmasını destekleyecekti.
Bununla birlikte, buna aykırı olarak ve 1917’de, Ä°ngiliz DışiÅŸleri Bakanı Lord Arthur Balfour bir bildirge yayınladı (Balfour Deklarasyonu). Ä°ngiliz Ä°mparatorluÄŸunun Filistin’de bir Yahudi vatanı kurulması adına desteÄŸini açıkladı.
BaÅŸka bir komplikasyon olarak, Ä°mparatorluk Britanyası ile Fransa arasında Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nu bölmek, Arap vilayetlerini bölmek ve bölgenin kontrolünü ele alacak bir anlaÅŸma vardı. SavaÅŸ ganimetleri paylaşılacaktı. Afrika’nın Avrupa imparatorlukları arasında oylandığı 1885 Berlin Konferansı’nda olduÄŸu gibi, Orta DoÄŸu’nun bazı kısımları da parçalanacaktı; bu da yapay sınırlar, monarÅŸilerin, diktatörlerin ve kuklalar olarak kabul edilebilecek diÄŸer liderlerin desteklenmesi anlamına geliyordu...
2. Dünya Savaşı sonrası.
Ä°kinci Dünya Savaşı’ndan sonra, yeni kurulan BirleÅŸmiÅŸ Milletler (daha sonraları daha az geliÅŸmekte olan ülkeler de üye olmuÅŸtu) Filistin’in iki devlete ve Kudüs’ün uluslararasılaÅŸtırılmasına ve bölünmesini tavsiye etti. Azınlık Yahudileri toprağın çoÄŸunluÄŸunu aldı.
Kasım 1947’de BM Genel Kurulu, Filistin’in Arap ve Yahudi devletlerine bölünmesini tavsiye etmek için ezici bir ÅŸekilde oy verdi. Ä°ki devlet bir ekonomik birliÄŸe katılacaktı ve Kudüs BirleÅŸmiÅŸ Milletler tarafından yönetilecekti. Araplar toprağın yüzde 43’ünü, yüzde 57’sini ise Yahudiler alacaktı. Yahudi kısmı daha iyi bir toprak idi. 1947’nin sonunda Yahudiler tarafından satın alınan Filistin yüzdesi yüzde 7’den azdı. Yahudi toprağı alımları, önerilen Yahudi devletinin sadece yüzde 10’unu oluÅŸturuyordu. Yahudiler Filistin nüfusunun üçte birinden azını oluÅŸturuyordu. Dahası, Yahudi devleti, yeni devlet nüfusunun yüzde 50’sinden azını oluÅŸturan 497.000 Arap’ı da içeriyordu.
Dönemin 33. ABD BaÅŸkanı Truman’ın Filistin’deki bir Yahudi devletinin kurulmasını destekleme kararı, ABD’nin Araplarla iliÅŸkileri ve bölgeye olası Sovyet nüfuzu ihtimalinden endiÅŸelenen DışiÅŸleri Bakanlığı’nın ve diÄŸer dış politika uzmanlarının tavsiyesine karşı yapıldı. Savunma Bakanlığı Sekreteri James Forrestal ve Loy Henderson, o sırada DışiÅŸleri Bakanlığı’nın Yakın DoÄŸu iliÅŸkilerinden sorumlu ÅŸefi. Henderson, bu bölünmenin yalnızca Amerikan karşıtlığı yaratmakla kalmayacağını, aynı zamanda ABD askerlerinin de bunu uygulamaya koymasını gerektireceÄŸi konusunda uyardı. ABD’nin ve BM’nin kendi kaderini tayin ilkelerini ihlal ettiÄŸi yönündeki inancını belirtti.
Ancak Truman, partinin siyasi çıkarları ve bölme sorununun dış politika çıkarımları hakkında endiÅŸeliydi.
Bazı durumlarda, Filistin’deki Yahudilerin kabulü ve devleti desteklemesi, baÅŸka bir politik açıya sahip olabilir. Bu destek, Avrupalı Yahudileri 1920’lerden beri Amerika BirleÅŸik Devletleri’nden uzak tutan ve onları Nazilerin merhametine bırakmış olan ABD göçmen kotalarının hassas meselesini tersine çevirdi. BaÅŸka bir deyiÅŸle, Siyonizm’e destek, Yahudilerin anti-Semitik görünmekten kaçınmak için ABD’ye gelmesini istemeyen insanlar için uygun bir yol olabilir. Amerikan klasik liberalleri ve Amerikan Musevilik Konseyi de dahil olmak üzere diÄŸerleri kotalara karşı çıktılar ve mültecilerin çoÄŸunun ABD’ye gelmeyi tercih etmeleri muhtemeldi.
Kasım 1947 ortasına gelindiÄŸinde, Truman yönetimi Siyonist kampa sıkı sıkıya baÄŸlıydı. DışiÅŸleri Bakanlığı ve BirleÅŸmiÅŸ Milletler’e yapılan ABD misyonu, Negev’i Yahudi’den Filistin devletine kaydırmak için bölünme kararının deÄŸiÅŸtirilmesi gerektiÄŸine karar verdiÄŸinde, Truman, onlara karşı ana Siyonist örgüt olan Yahudi Ajansı ile birlikte hareket etti. BirleÅŸik Devletler, üye devletleri ülkesine geri gönderilemeyen Yahudi mültecileri kabul etmeye çağıran BM kararına karşı oy kullandı.
Ä°srail Devleti 14 Mayıs 1948’de ilan edildi, ancak Arap devletleri Filistin’in bölünmesini ve Ä°srail’in varlığını reddetti. Araplar; Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün, Suudi Arabistan, Yemen ve Mısır orduları saldırdı ancak Ä°srail ordusu tarafından yenilgiye uÄŸradı.
Yahudi halkı anavatanlarını oluÅŸturmada baÅŸarılı olsa da, Filistin de yoktu ve Kudüs’ün uluslararasılaÅŸması da yoktu. ÖrneÄŸin 1948’de Filistinliler yeni Ä°srail’den Ürdün, Mısır, Lübnan ve diÄŸer bölgelerdeki mülteci kamplarına sürüldü. En azından 750.000 kiÅŸinin sürüldüÄŸü söyleniyor. Siyonist örgütler birçok Yahudiyi Ä°srail’e göç etmeye teÅŸvik etti.
1956’da Ä°ngiltere, Fransa ve Ä°srail, Mısır’ın SüveyÅŸ kanalını devletleÅŸtirmesinden sonra Sina yarımadasını iÅŸgal ettiler... Mısır yenilirken, uluslararası özellikle ABD baskısı ile geri çekilmeleri zorlandı...
1967’de Ä°srail, aynı zamanda Mısır, Suriye ve Ürdün’e sınırları boyunca Arap birliklerine karşı önleyici önlemler aldı. Ä°srail, Suriye sınırındaki kuzeydeki stratejik Golan Tepeleri, Ürdün’den Batı Åžeria ve Mısır’ın Gazze ÅŸeridi gibi önemli toprak parçalarını ele geçirdi. Aslında, Ä°srail bu savaşın gerçekleÅŸtiÄŸi altı gün içinde büyüklüÄŸünü ikiye katladı. O zamandan beri, uluslararası hukukun ve BM kararlarının gerektirdiÄŸi gibi, müzakereler 1967 öncesi topraklarına geri dönüyor.
1973’te Mısır ve Suriye, Yom Kippur’un Yahudi kutsal gününde Ä°srail’e karşı kayıp topraklarını geri alma giriÅŸiminde bulundu, ancak baÅŸarısız oldu.
1978’de, Ä°srail, Mısır ve ABD arasında Camp David anlaÅŸmaları imzalandı ve Ä°srail, aralarındaki barış karşılığında Sina’yı Mısır’a geri verdi. Arap dünyasında birçokları için Mısır, ABD’nin baskısını azalttı. ABD ve Ä°srail’e, karşı bu büyük bir baÅŸarıydı.
1978’de, birçok Filistinli mültecilerinin de bulunduÄŸu ve Güney Lübnan’dan Hizbullah’a yönelik saldırıların artması ve Ä°sraile karşılık verilmesi sonucunda Lübnan, Ä°srail tarafından iÅŸgal edildi... 1982’de Ä°srail, Yaser Arafat’ın FKÖ’nün yerlerini ve Hizbullah’ın misillemelerini bombalama giriÅŸimleri sırasında kanlı çatışmalar oldu. 1985’te Ä°srail, Güney Lübnan ÅŸeridini Güvenlik Bölgesi ilan etti. Bu, BM tarafından asla kabul edilmedi ve bu yüzden de Ä°srail her zaman bu ulusu iÅŸgal etti. Lübnan tarafında daha çok olmakla birlikte her iki tarafta da birçok sivil öldü. Ä°srail güçleri birçok kez katliamla suçlandı. 22 yıl sonra, Ä°srail Mayıs 2000’de çekildi. Ä°srail’in önde gelen isimlerinden biri de Ä°srail BaÅŸbakanı Ariel Sharon idi.
1980’lerin sonunda Filistin ayaklanması geldi. Ä°ntifada. BaÅŸlangıçta ÅŸiddet karşıtı hareketlerin çoÄŸu varken, ana akım medya ÅŸiddet üzerine yoÄŸunlaÅŸtı. Genç Filistinliler, Ä°srail askerlerine, sapanlardan ve taÅŸlardan baÅŸka bir ÅŸeyle karşı koymadı. Ä°srail ordusu tarafından binlerce kiÅŸi öldürüldü. Birçok intihar eylemcisi, Ä°srail askerlerini öldürdü ve baÅŸka zararlara neden oldu. Gene Her iki tarafta da bir çok sivil kaybı yaÅŸandı...
1993, Ä°srail’in FKÖ’nü tanıması ve Filistinlilerin Ä°srail topraklarına verdikleri tazminatın sona ermesi ve bunun karşılığında sınırlı özerklik saÄŸlaması nedeniyle Oslo Barış AnlaÅŸması saÄŸlandı. Lakin bu, Filistin halkına deÄŸil, yalnızca Ä°srail’e fayda saÄŸlayan tek taraflı bir anlaÅŸma olarak eleÅŸtirilmiÅŸtir. Aslında Ä°srail, bu anlaÅŸma ile kara, su, yollar ve diÄŸer kaynakların kontrolünün ele geçirmiÅŸ oldu...
1994 yılında İsrail, yirmi yedi yıllık Gazze Şeridi işgalini sonlandırdı...
1995’te, en son barış süreçlerine katılan Ä°srail BaÅŸbakanı Yitzhak Rabin, Yigal Amir adında aşırı saÄŸcı bir Ä°srail’li öÄŸrenci tarafından vurularak öldürüldü...
Nisan 1996’da, Ä°srail kuvvetleri 17 gün boyunca Lübnan’ı bombaladı ve Hizbullah’ın Kuzey Ä°srail’in nüfuslu bölgelerine ateÅŸ ederek misilleme yaptı. Ä°srail, burada barınan 800 sivilin 100’ünün öldürülmesiyle sonuçlanan bir BM sığınağını da bombaladı. BM, kasıtlı olduÄŸunu iddia etti.
Ekim 1998’de, Ä°srail’in, Batı Åžeria’dan az da olsa geri çekilmesinin ana hatlarını belirten Wye Nehri Mutabakatı imzalandı ancak Ä°srail, 1999’da uygulamaya konan iç anlaÅŸmazlıklar nedeniyle bunu askıya aldı.
2000’li yıllar.
2000 yılının baÅŸlarına kadar devam eden giriÅŸimler ve Wye Nehri anlaÅŸmasının devamıyla birlikte Filistinlilerin yerleÅŸim yerlerinin yok edilmesi ve Ä°srail yerleÅŸimcileri için yeni yerlerin inÅŸaa edilme süreci baÅŸlatıldı...
2000 yılında yapılan Camp David zirvesi, Kudüs’e çözüm getiremedi.
2000 yılının sonuna doÄŸru, eski Ä°srail askeri generali ve sonraları Ä°srail’in baÅŸbakanı Ariel Åžaron, 1000 askerin eÅŸliÄŸinde, Ä°srailliler tarafından Tapınak Dağı olarak adlandırılan Müslümanların kutsal yeri, Haremi Åžerif (Asil Tapınak) tarafından ziyaret edildi. Ziyaret sonucunda burası Ä°srail toprakları ilan edildi. Åžaron uzun süredir katliamlarla suçlanan askeri günlerinde genellikle barış sürecine karşı görülüyordu. Bu, Filistinlileri çileden çıkarıyor ve bir dizi protesto, ÅŸiddete ve bir baÅŸka büyük ayaklanmaya, intifadaya yol açtı.
Arafat’ın Ä°srailliler tarafından silahlandırılmış bir polis gücüne baÅŸkanlık ettiÄŸi Filistin Ulusal Ä°daresi, Filistin halkının tüm çıkarlarına hizmet etmediÄŸi için eleÅŸtirilmiÅŸtir.
Bütün bu dönemde Filistin halkı yoksulluktan muzdarip olmakla birlikte sınırlı haklara sahipti. Ä°srail iÅŸgal bölgelerini iÅŸgal edilen topraklara doÄŸru geniÅŸletmeye devam ederek, vaat edilene kıyasla daha az arazi bıraktı. Ä°srail’de yaÅŸayan birçok Filistinli tam vergi öderken oy kullanma hakkına veya sınırlı haklara sahip deÄŸildir. Onlarca yılı aÅŸkın süredir Filistin halkı bir askeri iÅŸgal altında yaşıyor.
Filistinlilere karşı muamelenin hayal kırıklığı ve adaletsizliÄŸi, Arap dünyasında ABD / Ä°srail politikalarına karşı birçok vatandaşı kızdırdı.
2002 yılında, Ä°srail, Batı Åžeria’da Filistinlilerin Ä°srail ÅŸehirlerine ve yerleÅŸim yerlerine girmelerini engellemek için geniÅŸ çaplı bir güvenlik duvarı inÅŸaatına baÅŸladı. ÇoÄŸunlukla iÅŸe yarıyor gibi görünse de, bu büyük çitler, Ä°srail’i uluslararası eleÅŸtirilerin odağı haline getirdi. Ä°srail ayrıca tartışmalı yerleÅŸim programlarına tartışmalı bölgelerde devam etti.
Bush ve Ä°srail’in Arafat’tan duyduÄŸu hoÅŸnutsuzluk halka yansıtıldı. Dönemin ABD BaÅŸkanı George Bush bir konuÅŸmasında, Filistin halkına yeni liderler seçmeye ve Ä°srail’in yaÅŸayabilir, inandırıcı bir Filistin devletinin ortaya çıkmasını desteklemek için somut adımlar atmasını önerdi.
2003 yılında Ä°srail, intihar saldırılarının ardındaki baÅŸ örgüt olan Hamas’a karşı kampanyasını hızlandırdı.
Arafat’ın kendisi ve iktidardaki fatah partisi de Filistinlilerin kendileri tarafından giderek daha fazla yozlaÅŸmış ve etkisiz görülüyordu...
Aynı yıl ABD (Ä°srail’le birlikte CumhurbaÅŸkanı Yaser Arafat’la doÄŸrudan görüÅŸmeyi reddetti), Filistin BaÅŸbakanı Mahmud Abbas’ın seçimini destekledi... Aynı sene Filistin tarafı ateÅŸkes ilan ederken, Ä°srail Hamas liderlerine suikast düzenlemeye devam etti.
2004 yılında Sharon, Gazze Åžeridi’nden askerlerin yerleÅŸim yerlerinden geri çekilmesini, ancak Batı Åžeria’daki en büyük yerleÅŸimlere baÄŸlılığını duyurdu.
Ä°ntihar bombardımanları ve Ä°srail hava saldırıları devam etti... Ä°srail Hamas’ın manevi lideri Åžeyh Ahmed Yasin’e ve kısa süre sonra Abdel Aziz el Rantissi’ye ve bir üst düzey lidere suikast düzenledi.
Batı Åžeria’da devam eden protestolara raÄŸmen güvenlik çitleri inÅŸaatı devam etti. Ä°srail’in yüksek mahkemesi deÄŸiÅŸikliklerini istedi. Uluslararası Ceza Mahkemesi, bariyerin yasadışı olduÄŸunu, ancak Ä°srail’in yasalara uymadığını söyledi.
Filistin’deki kargaÅŸa, Hamas, El Fetih, Ä°slami Cihad ve diÄŸer güvenlik güçlerinin nasıl reform edileceÄŸi konusundaki tartışmalar gündeme oturdu...
2004 yılının Kasım ayında Arafat’ın ölümünden sonra Abbas, FKÖ’nün baÅŸkanı oldu.
2005’in başında Abbas, Filistin Yönetimi BaÅŸkanı seçildi. Hamas ve Ä°slami Cihad’a geçici bir ateÅŸkes kararı aldırmayı baÅŸardı. Aynı yılın Eylül ayında, Gazze Åžeridi’nden çekilme, direniÅŸe ve yerleÅŸimcilerin protestosuna raÄŸmen tamamlandı.
2005’in sonlarına doÄŸru, Ä°srail BaÅŸbakanı Åžaron, saÄŸ kanattan Likud partisinden istifa ederek, daha hızlı bir ÅŸekilde popülerlik kazanan daha merkezci Kadima partisini kurdu. Sol kanat Ä°ÅŸçi Partisi’nin liderliÄŸini kısa süre önce kaybeden Eski BaÅŸbakan Åžimon Peres, Åžaron’un daha büyük bir Ä°srail için saÄŸ kanat ideolojisinden uzaklaşıp Filistinlilerle müzakere edilen barıştan yana olduÄŸu görüÅŸüne güvenerek Kadima’ya katıldı. (Ä°ÅŸçi Partisi uzun süredir iki partili bir çözüm çaÄŸrısında bulundu, ancak iÅŸgal altındaki topraklarda Yahudi yerleÅŸimlerinin eleÅŸtirilmesine neden oldu).
Ä°srail, etkisiz Filistin Ulusal Ä°daresi’nin kendi topraklarındaki intihar bombacıları ve diÄŸer unsurları kırmak için bir ÅŸeyler yapmasını talep ederken, resmi binaları bombalamaya devam etti... Bu aynı zamanda Ä°srail’le barış fikrini sevmeyen Hamas gibi daha aşırı grupların gücünü, otoritesini ve nüfuzunu da arttırdı...
2006’nın baÅŸlangıcında Hamas’ın örgütlenmesinin daha da güçlendiÄŸini gördük.
Ehud Olmert, Nisan 2006’da Ä°srail’in yeni baÅŸbakanı oldu.
ABD’nin Orta DoÄŸu’daki katılımı da kritik bir konu olarak görülüyor. ABD ve Batı’nın bölgedeki çıkarları genellikle petrolden kaynaklanıyor. Ä°srail ve Filistin topraklarının kendi petrolleri yoktur, ancak devletler tarafından kuÅŸatılmıştır. Ä°srail’in güçlü askeri ve mali desteÄŸi bölgedeki güçlü bir müttefikliÄŸe sahip olmak için iyi bir yoldur. (Bu sebepten ötürü, diÄŸer Arap liderleri ve yöneticiler de desteklenmiÅŸ ve hatta iktidara yardım etmiÅŸlerdir. Saddam Hüseyin bunlardan biriydi. Alınabilecek liderler, bölgedeki olası halk ayaklanmasına karşı ve dolayısıyla ABD, güvenliÄŸini saÄŸlamaya yardım ediyor. Yani ulusal çıkarları korunuyor ve yerel kuklalar kar ederken, bölge halkı acı çekiyor ve kaybediyor.
BirleÅŸmiÅŸ Milletler Güvenlik Konseyi, Ä°srail’i eleÅŸtiren çeÅŸitli kararları kabul etmeye çalışırken, ABD neredeyse hepsini veto etti. Yine de, Ä°srail’in 1967 savaşında ele geçirilen toprakları geri vermesini talep eden bazı kararlar vardı... (BM ÇözünürlüÄŸü 242 gibi). 1948 BM Kararı 181, hem Yahudilerin hem de Arapların Ä°srail’de yaÅŸamalarına izin verdi ki bu bazı grupların Ä°srail’in olmaması gerektiÄŸi iddialarına ters düÅŸüyor. ÇoÄŸunlukla uluslararası toplum Ä°srail’in hareketsizliÄŸini eleÅŸtiriyor... Ä°srail toprak geniÅŸlemesi ve yerleÅŸimleri devam etti. ABD, Ä°srail’e, Orta DoÄŸu’daki en geliÅŸmiÅŸ ve en üst düzey orduya sahip olduÄŸu ölçüde, muazzam askeri yardım saÄŸladı. Yüksek teknoloji, askeri endüstrileri de çok ileri düzeydedir. Ä°srail’in nükleer silah kapasitesi de var.
Ä°srail’in Hamas ve Hizbullah’a karşı yürüttüÄŸü bir dizi toplu suikast sonucu, 2006’lı yılların ortalarında Ä°srail’e karşı ÅŸiddetli misillemeler oldu. Bu, Ä°srail’in Lübnan’a ve Hizbullah’a karşı hava saldırısı ile çatışmanın tırmanmasına yol açtı ve ÅŸehirlerin ana altyapılarının çoÄŸunu kullanılamaz hale getirdi. Hizbullah, Ä°srail’deki ÅŸehirleri ve kasabaları hedef almak üzere birçok roketle misilleme yaptı. Hem Hizbullah hem de Ä°srail sivilleri hedef aldı...
Facebook Yorum
Yorum Yazın