Salgından dolayı büyük bir kriz ile karşı karşıya kalan devletler, bunu aşmak için her yolu deniyor. Ekonomilerdeki finans, mal ve hizmet üretimi, tedarik zinciri, lojistik, ulaşım, emtia ve enerji gibi alanların tümü etkilendi.
Yıllardır enflasyon yaratamayan gelişmiş ülkeler, son yirmi-otuz yılın en yüksek enflasyonuna ulaştı. ABD ve AB Merkez Bankaları, para musluklarını açıp, yüklü varlık alımları yaparak, piyasalara destek oldu. Bu arada rekor borçlar yazıldı. ABD’nin temerrüde düşmesini önlemek için, borç limitini artıran yasa çıkarıldı. (28,4 trilyon dolar)
Temsilciler Meclisi’nde sert tartışmalar olsa da kimse; “Yeter ki Biden gitsin, isterse kriz büyüsün!” demedi. Zira ABD çıkarları söz konusu olduğunda, çözümde ortaklaşmasını bilirler. Bizdeki yıkıcı muhalefet anlayışına pek rastlanmaz.
Krizle mücadelede para ve mali politika uygulamalarında, iktisatta genel kabul görmüş doğruları gerektiğinde kulak arkası eden ABD ve AB ülkeleri, iyi bir iletişimle gerek salgın gerekse kötü gelen verilere rağmen piyasaları yönlendirebiliyorlar. Zaten algı yönetiminde üstlerine yok.
Maalesef bizim de yüksek enflasyon ve cari açık gibi kronik sorunlarımız var. Enflasyonda zaman zaman nispi düşüş kaydetsek de cari açıkta sorun yaşamadığımız zamanlar, hiç büyümenin olmadığı, siyasi çalkantı ve darbelerin yaşandığı dönemler oldu. Yani büyüme modelimizden kaynaklı olarak, bunun bedelini cari açık vererek ödüyoruz.
Salgın krizine gelince; sağlık ve bankacılık sistemlerimizin güçlü olması gibi avantajlarımızın yanında enflasyon, cari açık, işsizlik gibi yapısal sorunlarımızla birlikte, bu krizle mücadeleye koyulduk. Her kriz aynı zamanda kendi fırsatını da yaratır. Coğrafi konumumuz bu fırsatı değerlendirmek için uygundu. Tedarik zincirinde, lojistik ve ulaştırmada avantajlarımız olduğu gibi, alt yapıda da büyük oranda hazırdık.
Aslında her sorunda olduğu gibi nedenleri doğru tespit etmek, çözümün yarısıdır. İşin sağlık tarafı ile mücadele bir yana iktisadi boyutu ile mücadelede olması gerekenler, doğru politikalar kadar kurumlar arasındaki uyum ve etkili iletişimdir.
Aylardır negatif reel faiz veren ABD ve AB ülkeleri, yüksek enflasyonu, faiz politikasıyla kontrol altına almak yerine sözlü ve doğru iletişimle zaman kazanıyor. Kelimeler özenle seçiliyor. Varlık alımlarını azaltacaklarını ama faiz artırımı gibi bunu da zamana yayacaklarını söylerken, piyasaları buna hazırlıyor. Kaldı ki bizim gibi dolarizasyon sorunları da olmadığı halde faiz artırımının istihdam ve büyümeye negatif etkisini göze alamıyor ve geçiciliğine vurgu yapılarak yüksek enflasyonu tercih ediyorlar. Aslında zaman kazanmaya çalışıyorlar.
Biz, yıllarca faiz artırarak, enflasyonu kontrol etmeye çalıştık ve başarılı olamadık. İktidar, cari açığı çözmeden, kurdaki istikrarı, dolayısıyla fiyat istikrarını sağlayamayacağı düşüncesiyle, yeni bir yol çizdi. Yüksek faiz-düşük kur yerine, tersi bir yol seçilirken, yapılmak istenen topluma anlatılıp, zorlukları paylaşılmalı. Aksi halde beklenmedik sonuçları olabilir.
Cari açığı düşürmek için üretim şart. Bunun için gereken sermaye, faiz indirimi ile sağlanmaya çalışılırken, kur artışının gözardı edilmesi de üretimi engelleyebilir. Oldukça hassas bir denge.
Yapısal sorunların çözümü, fedakârlık isteyen sancılı bir süreçtir. Erdoğan tarafından açılışları yapılan derdimize şifa olacak yatırımlardan dönüş alınmasına kısa bir süre kaldı. Okyanusları aşıp derede boğulmamak için kılı kırk yarıp, öyle karar verilmesi başarının anahtarı olacaktır. Bu kısır döngüden çıkmak için başarmak zorundayız.
Facebook Yorum
Yorum Yazın