Kötü Para İyi Parayı Kovar

Ekonomik teorilerden sosyal dersler çıkarmayı seviyorum. Bunun bir çok örneğini daha önce sizlerle paylaştım. En son Trabzonspor Başkanı Sadri Şener’in Teke Tek programında Fatih Altaylı ile yaptığı söyleşi bana ekonomideki meşhur “Gresham Kanunu” hatırlattı.

Gresham kanunu kabaca der ki, “kötü para iyi parayı kovar!” Eğer devlet aynı kanuni değerde, ama biri kötü para (bakır/nikel) diğeri iyi para (altın/gümüş), iki değişik parayı tedavüle sokarsa zamanla kötü para iyi parayı piyasadan kovar. İnsanlar aynı işlevi gördüğü için iyi parayı yanında tutar, (ayarı düşürülmüş) kötü parayı ödemeler için kullanır. İyi para kanuni değerinin üzerinde bir kıymete sahip olduğundan ödemelerde kullanılmaz; hammaddesi değerli olduğundan özenle saklanır ve yavaş yavaş ortalıktan kaybolur. Sonunda meydan kötü paraya kalır!

Gresham Kanunun isim babası Sir Thomas Gresham adında 1519-1579 yılları arasında yaşamış bir İngiliz finansçısıdır. Bu kanun Gresham’a atfedilir ama ondan önce Memluklular döneminin meşhur kadısı ve tarihçisi El-Makrizi (1364-1442) de benzer bir olayı eserlerinde tespit etmiştir. Bence bu kanun en azından sosyal uyarlaması büyük insan Mevlana’ya (1207-1273) aittir. Mevlana der ki “kargalar ötmeye başlayınca, bülbüller susar!” Bunu “kötü para, iyi parayı kovar” diye de tercüme edebilirsiniz, “kargalar bülbülleri piyasadan kovar” diye de.

Aynı çıkarımla, acaba “kötü insanlar” da “iyi insanları” piyasadan kovuyor mu? Gresham Kanunun sadece ekonomide değil, sosyal hayatta da cari olduğuna dair bir çok karine var. Futbolumuz malum ülkemizin bir çok alanı gibi önemli sınavlardan geçiyor. Şike davasının uzun seyri, federasyon tarafından karara bağlanış şekli, süper finalin gelişim süreci bir çok kişinin sinirlerini germiş durumda. En son Trabzonspor Fenerbahçe maçının devre arasında Trabzonspor Başkanı Sadri Şener ile Fenerbahçeli Semih Şentürk arasında soyunma odasında yaşananan kavga bunun küçük bir örneği. Bu olay dikkatimi nedense çok çekti. Olayı araştırırken, Şener’in Teke Tek programına konuştuğunu fark ettim. Arşivden söyleşiyi buldum ve gecenin bir yarısı uyumadım, iki saatlik söyleşiyi banttan seyrettim.

Baştan belirteyim Sadri Şener’i tanımam. Geçmişini, iş ahlakını bilmem. Trabzonspor’u takdir ederim ama taraftarı değilim. Ancak Başkanı dinlediğimde haklı veya haksız sisteme ve adalete bir isyan gördüm. İki saatlik söyleşinin şu kısmı Gresham Kanunu hakkında bende önemli çağrışımlar yaptı: … Sadri Şener: Benim için keyif kalmadı. Yoruldum açıkçası. Belli bir yasa da geldik artık. Benden daha iyi bilen, daha kaliteli, daha eğitimli nesillerin gelmesini isterim. Federasyona da daha iyi tiplerin, daha kaliteli, daha eğitimli, daha çok lisan bilen tiplerin gelmesini isterim.

Fatih Altaylı: Öyle iyi adamlar gelmiyor ama. Girmiyorlar bu işlere. Sadri Şener: Federasyonda bir ikinci başkan vardır. 20 senedir orada. “Abi ben karışmıyorum!”diyor. “Neden karışmıyorsun? İkinci başkansın, işin ne, karışacaksın!” Bu makamlar caziptir. 50 milyar maaş alırsın. Altında Mersedes araban vardır. Havan bin beş yüz. Devletin verdiği koruman vardır. VIP uçarsın. Maçları ortada, en önde seyredersin. Statüsü eksik olanlar için şahane bir yerdir. Keyifli bir iştir.

Fatih Altaylı: Peki niye böyle adamları federasyona seçiyorsunuz?
Sadri Şener: Doğru soru. Niye seçiyoruz? Hep böyleleri aday oluyor da ondan.
Fatih Altaylı: Doğru adam olsalar seçilmez ki!
Sadri Şener: Aday olanlar bu. Kesit bu. Arzum daha genç, daha dürüst insanların gelmesi...

Federasyona (haklı/haksız) atfedilen bu durum, Amerika’da ve Türkiye’de bir çok sivil dernek ve kurumda (STK) görünen acı bir vaka aslında. Dernekler ve kurumlar bir çok yerde adeta işgal altında. Militan, agresif ve kifayetsiz kişiler dernekleri cebren ele geçiriyorlar ve mülayim, efendi, nitelikli insanları yavaş yavaş bezdirip piyasadan uzaklaştırıyorlar. Bu tür yerlerin böyle insanların elinde olduğunu gören “efendi ve dürüst insanlar” muhatap olmamak için derneklerden mümkün olduğunca uzak duruyorlar. Böylece “kötü insanlar” “iyi insanları” sonunda piyasadan kovuyor. Ortalık –tabir-i caizse- “kurtlara” kalıyor. Toplantılar esnasında sandalyelerin havada uçuştuğu, yumrukların konuştuğu, küfürleşmelerin olduğu, seviyelerin ayaklar altına alındığı bir ortama kim talip olur? Hele bu tür yerlerde bir de rant olayı varsa, “kanın köpek balıklarını çektiği” gibi, rant da “haramileri” çeker.

Ancak iyi para (insan) ile, kötü para (insan)’ya aynı değeri veren, kötülerin tedavülüne sebep ve seyirci olan devletin baş rolünü de unutmamak gerek. Halbuki, Gresham Kanunun öngörüsü sosyal hayatta da egemen olursa büyük felaketlere sebep olabilir. Ortalık kötü para ve kötü insanlara kalırsa ülkelerin gelecekleri tehlikeye girer. İmparatorlukların ve medeniyetlerin yıkılışının bence Gresham Kanunuyla yakından ilgisi var. Kötülerin iktidar olduğu yerlerde ancak hüsran ve şiddet olur. Hatırlanırsa, Birinci Dünya Savaşı ve Büyük Buhran sonrası ekonomik zorluklar ve siyasi çalkantılar, Hitler, Mussolini, Franco ve Mao gibi “radikallerin” iktidarına zemin hazırlamış, tüm dünyayı sonunda kana ve yasa boğmuştu. Benzer şekilde 11 Eylül sonrası iktidara gelen “militan ve militarist” Bush yönetiminin tüm dünyaya verdiği zararı düşünün. Osmanlının zevalinde de Gresham Kanunun ilgisi var. Altı yüz yıllık saltanat, sonunda bünyeye hakim olan “kötülerin” elinde zeval bulmuştur. Şahitlerden biri ne güzel tespit ediyor: “Bir ülkedeki, namuslu insanlar, en az namussuzlar kadar cesur olmadıkça o ülke için kurtuluş yoktur!”

“İyi insanlar” ortalığı katiyetle “kötülere” bırakmamalı. Zira “kötüler” yukarıya tırmandıkça, onların şerrinden kaçan iyilere daha büyük zarar verebilecek makamlara geliyorlar. “Kötülerin” tamamen hakim olduğu düzenlerde, çöküş ve hüsran kaçınılmazdır.
Toplumu bir arada tutan sosyal kontrat bu insanlar tarafından ihlal edilir, adalet işlemez hale getirilirse, ne mülk kalır, ne asayiş! Beyfendi insanlar evlerine ve köşelerine çekilirse, partileri, dernekleri, kulüpleri, federasyonları, bürokrasiyi, en nihayet devleti militanlara bırakırlarsa, tek kendilerine değil, yedi nesillerine zarar verirler. Halbuki “kurtların istila ettiği yerde koyun değil, aslan olmak lazım”. Bilelim ki. en iyi antiseptik güneş ışıklarıdır!