Fenerbahçe’deki kötü gidişat, her geçen gün alınan yanlış kararlar ve yönetimin pasif duruşu ile katlanarak artıyor. Başkanlık yarışında çok büyük umutlarla kulübün başına geçen yeni yönetimin, göreve başladıkları ilk haftadan itibaren eski yönetime serzenişte bulunmaları, yeni icraat ve yol haritasını anlatmak yerine eski yönetimi, çeşitli nedenlerle taraftara şikâyet etmesi, karar vermedeki ağırlığı ile az da olsa taraftarda güven kaybından başka bir işe yaramıyor. Çünkü bu taraftar yaşanan her başarısızlığın ardından yıllardır aynı bahaneleri dinlemekten bıktı usandı. Yeni yönetimden beklentisi şikâyet ve bahaneler değil, icraatlarıdır.
Fenerbahçe takımı, çeşitli kumpaslarla dönemin Başkanı Aziz Yıldırım’ın hapse atıldığı, oldukça zorlu adli süreçler yaşadığı ve beraberinde gelen, Avrupa kupalarından men cezası aldığı, buna bağlı olarak da bazı futbolcularının da takımı terk edip gittiği en karanlık dönemde dahi bu kadar ruhsuz ve kopuk bir futbolla taraftarının karşısına çıkmadı. Evet, o dönemler de şampiyon olamadı, zevkle izlenen bir futbol izletmedi ama hepsine rağmen eksileri fazla olsa da, sahada mücadele etmesini bildiler.
2016 -17 sezonun da takımın başında olan ve en ağır eleştirilere maruz kalan yönetim ve teknik kadronun, hayal edilen gibi geçmese de dört derbiyi kaybetmeyerek, Kadıköy’deki yenilmezlik rekoruna bir yıl daha eklemesi ve takımın Avrupa liginden mücadele etmesini sağlaması, taraftarın geçen sezon tesellisi olmuştu.
Taraftarın son tesellisi ve belki de sabrının son noktası olan Kadıköy yenilmezlik rekorunu Cocu’nun iyi anlaması ve bu şuurla oynayacak oyuncular ile bu rekoru muhafaza etmesi, kendisinin akıbeti açısından önemli rol alacaktır. Transfer sezonu kapalı olduğundan futbolcular bu konuda da oldukça rahatlar zannediyorum. Bu nedenle bu kötü gidişata Kadıköy’de son verilmesi belki de takımın kendisine gelmesine taşların bir nebze de olsa yerine oturmasına sebep olacak.
Yaşanan başarısızlığın tek sorumlusu elbette ki tek başına Cocu değil. Ancak azımsanmayacak bir süredir takımın başında olması, hem gözlemleri hem de Aykut Kocaman’dan aldıkları raporlar ile takımdaki eksikleri çoktan tespit etmiş olması ve transfer döneminde de buna göre transferler yapması gerektiği için mazereti olmayan hedefteki ilk isim kendisidir.
Sahada oynanan futbol üzerinden tek tek futbolcuları değerlendirmeye elim varmıyor ne yazık ki, çünkü neresinden tutarsak tutalım bir yere varamayacağız. Fenerbahçe de tartışılması gereken konu da kişiler değil esasen. Asıl tartışılması gereken konu yönetimden teknik ekibine, futbolcusundan, temizlik işçisine kadar eksik olan mücadele ruhunun yeninden kazanılmasıdır. Bunu da sağlayacak olan büyük umutlarla kulübün başına geçen yeni yönetimdir.
Naçizane fikrim bunun ilk adımı, ülkemizi bilen takımı ve alt yapıyı iyi tahlil edebilen disiplinli ve ağırlıklı olarak da yerli bir teknik kadronun sağlanması. Yine bu kadronun öyle gelişi güzel isimler değil Fenerbahçe’nin ruhuna uygun futbolcuları talep etmesi ve gelen her yeni oyuncuya da bunun aşılanmasını sağlayacak iskelet kadronun belirlenmesi olacaktır. Bu sistem yerleştiğinde futbolcu nasıl bir kulüpte oynadığının bilincinde, azimle mücadele edecek, teknik kadro yine bu heyecanla oyuna müdahil olacak ve sonuç ne olursa olsun yönetim takımına sahip çıkacaktır. Böyle bir tabloda, taraftar küsmeyecek, “iyi oynadık ve kazandık” ya da; “kaybettik, ama olsun iyi oynadık” diyerek takımını alkışlayacak ve yanında olacaktır. Bu milli şuur ve bütünlük sağlanmadan kısa ve uzun vade de büyük başarılar elde edilmesi pek de mümkün görünmüyor.
Yeni yönetimin taraftarın gözündeki kredisini yitirmeden, taraftarını küstürmeden köklü ve yerinde değişimler yapmasını dört gözle bekliyoruz
Facebook Yorum
Yorum Yazın