Siyah önlük belden lastikli, önde iki büyük cep, rengi biraz solgunca, belli abladan kalmış yıllar eskitmiş yüzünü kumaşın. Etek boyu kısa, altında siyah pantolon. Kolları da kısa aslında, artık iyice küçülmüş kardeşe bırakma zamanı. Ne çok isterdi belden lastikli olmayan, düz önden tek parçalı parlak önlüğü olmasını.
Bu siyah pantolunu hiç sevmiyordu alttan giymeyi ama beyaz çorabı yoktu zengin kızların giydiği gibi kar beyazı olan. Ayşe giymişti yine tombul bacaklarına çorabını. Parlak rugan ayakkabılar gıcır gıcırdı. Bakarken hep iç geçirmiş ama dememişti ''senin bacakların şişko ben daha güzelim sana yakışmıyor bunlar ''diye.
Solmuş önlüğün üstünde beyaz yakada kolasız ve sararmıştı. Kalıp gibi değildi o da. Kolalanması neysede yıkanmaktan sararan rengi olmasa iyiydi. Küçücük bedeni o solgun önlük içinde öyle parlaktı ki, saçlarının altın sarısı gözlerindeki ışıkla buluşunca alıyordu önlüğün solgunluğunu, canlanıyordu herşey. Birde öğretmeni sevseydi ayırmasaydı beyaz çorap giyenlerden onu daha mutlu olcaktı bunu biliyordu. Ama sessizliğe gömüldükçe sınıfta unutuyordu öğretmeni varlığını.
Hava güzel herkes okul bahçesinde. Fotoğrafçı gelmiş dışardan. Okuldan isteyene çekecek poz poz fotoğraflarını. Parasını verecekler herkesle çektirmekte, o bir köşede sessiz. Tek bir poz istiyor Şengül öğretmen atsın elini omuzuna sarılsın diğerlerine yaptığı gibi. Çimlerin üzerinde öğretmeni yanında tombul bacak Ayşe hemen kolunun altında. Nasıl oluyorsa biri ''sende gir çektir'' diyip oturtuyor öğretmeninin diğer yanına onu. Poz verin diyor fotoğrafçı o bekliyor şengül öğretmeni uzatsın diğer kolunu onun boynuna doğru, kol kalıyor önde yerde, o kalıyor arkada bir yerlerde.... Fotoğraflar ellerde herkes kendini sevmekte. Onun elinde siyah beyaz tek bir poz, Ayşe güvenli, Ayşe sırıtgan. Şengül hoca arkadakini farketmemiş kolu Ayşe'nin omuzunda. Arkada hüzünle bakan bir çift göz.
Yıllar geçiyor ilkokul günleri çok geride, o büyüyor, soluk önlüğü yerini bırakıyor dar daha şekilli bir önlüğe.Yakada kolalı artık. Elinden geldiğince kendi kolalıyor ütüyle bastırıp kazık gibi yapıyor beyaz yakayı. Artık ince çorap giyme zorunluluğu var burası ortaokul. İnce çorap gözü çıksın tırnak takılır kaçar, sıraya takılır kaçar. Dik tuttur nereye kadar para var mı yedek alınsın kaçtımı giy hemen. Kaçık çorabın dikilecek yanı yok giymiş üstüne kadar yarım kalın çorap.
Günlerden pazartesi disiplin kapıda. Sırayla herkes hocaların denetimden geçmekte. Tek tek bakılıyor erkeklerin saçları traşlımı, kızlar iki örgülü, ince çoraplımı.. İnce çorap tamam, tamam da kaçıkları örten kalın ne olacak, O da biliyor yeni çorap giymeyi, dikmiş ne yapsın yırtık kaçık görünse rezil olacak. Yağan yağmurda hızla bakılan öğrenciler arasında kaynayacağını zannetsede ''kenara geç çıkar üstteki çorabını'' diyor hocasının teki. Geçiyor kenarda on, onbeş kişi beklemekte.. Çıkarsa olmayacak kimseye görünmeden sessizce kaçıyor ordan, eve koşuyor yağmurun altında. Nefes nefese koşarken yağmura karışıp gidiyor gözyaşları.
'' Nerden geldi aklıma'' diyor ''bu kadar anı durup dururken ''. Okuduğu haber kızdırıyor onu belki de. Artık o yıllar geride kalmış üniversite bitmiş meslek sahibi olunmuş, istediği kadar çorap alabiliyorken niye takılmış eski çoraplar aklına şimdi.
Bırakıyor elindeki gazeteyi ''bırakın '' diyor ''bırakın kıyafet serbestliğiymiş okullarda. Zengin fakiri çıkarın iyice ortaya, varlıklı olan marka marka giydirsin çocuğunu, fakir olanda soluk bir palto. İçini acıtın iyice onların, minicik yüreklerinde bu ayrımı acı olarak yaşatın. Bir kalemi zor alan çocuğun yanına rengarenk kıyafetler içinde yıldız havasında oturan çocuklar oturtun, ezildikçe ezdirin minicik bedenlerin, bilinçsiz anne babaların yarışında yarıştırın çocukları da geleceğe bir sıfır yenik başlatın yokluğun yükü altında''.
Gazete masada, aklı geçmişinde usulca kalkıyor yerinden çalan ders zilinin sesiyle. Öğretmenler odasından daha bir hırsla çıkıyor, en yoksul öğrencisine birşeyler vermek arzusuyla.... Ders zili ısrarla çalmakta.......
Facebook Yorum
Yorum Yazın