Kılavuzu Kur’an Olmayanın, Kılavuzu Şeytandır.


Kur’an-ı Kerim, insan denilen makinenin kullanma kılavuzudur. İş bu makinenin diğer makinelerden farkları vardır. Makineler birileri tarafından çalıştırılır, kontrol edilir ve birileri bakımı ile ilgilenir ve böyle bir döngü ile çalışırlar. Bu döngüyü çalıştıran sorumluları, makinelerin kullanma kılavuzuna riayet etmek zorundadır. İnsanın makineden farkı ise, herkes kendi kullanma kılavuzunu kendisi okuyacak, kendisi uygulayacak ve sonucuna da kendisi katlanacaktır.


İnsanında kullanma kılavuzu •Kur’an-ı Kerim olduğuna göre kurallara uyulmadığı takdirde oluşabilecek kazalar, belalar ve cezalardan yaratıcı sorumlu değildir. Tıpkı makine veya bir araba üreticisi gibi! Firma garantisi veya sigorta kapsamına alınmaz, hasarı karşılanmaz ağır bedellere maruz bırakılır. Bunların önüne geçmek için bizim kullandığımız bir metodumuz var aslında…  Yeni bir klima veya çamaşır makinesi satın aldığımızda kesinlikle servisine montajını yaptırır, garanti belgesini imzalatır ve kullanma kılavuzunu mutlaka okuyarak cihazdan en iyi bir şekilde istifade etmeye çalışırız.


Cenabı Allah şöyle buyuruyor;

“And olsun biz onlara, bilerek açıkladığımız bir kitabı, inanan bir toplum için bir kılavuz ve rahmet olarak getirdik.”  (7/52)


Bu insanın kılavuzu, rehberi, yol göstericisi olan bu kitap eğer ona uyulursa işte o zaman rahmet olur. Eğer kitaba uyulmazsa işte o zaman zahmet olur. 


Yine Mevla Kur’anı Kerim de şöyle buyuruyor; 

“Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir kılavuz, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.” 16/89


Düşünsenize insan, birçok özelliği olan bir ürün alındığında her özelliğini bilmek ve kullanmak isteyecektir. Bundan hasep yaptığımız olan ilk şey kullanma kılavuzunu okumak ve uygulamak olacaktır. Okuyalım ama içinde Çince yazılar, İngilizce, Almanca, İspanyolca Türkçe ve hatta Arapçada var. Bizi ilgilendiren bölüm esasen anladığımız olan dil Türkçedir. Öteki dilleri ya üstten bir baktık anlamadık, ya da resimlerine hızlıca baktık anlar gibi yaptık. Peki ama neden böyle yaptık?  Cevap gayet basit ve mantıklı!

 

Çünkü cihazdan iyi faydalanmak için okuduğumuzu anlamaya çalışmıştık. Gayet güzel ve olması gereken de budur.


Peki Kur’an insanın ve insanlığın kullanma kılavuzu ve rehberi olmasına karşın, insanlar nedense Kur’an-ı hiç anlamadığı dilde okur veya dinlerler..!


Problemin kaynağı esasen hiçbir delile dayanmadan Kur’anı Kerim’in Arapça seslendirilişini, yazılışını ve dinlenişini ibadet sanmalarındandır. Oysa ibadet “abd” kelimesinden türeme olup Türkçe karşılığı kul olmaktır. Allaha kul olmak demek hiç manasının bilinmeyen güzel sesli ve uzun nefesli birinin mırıldanması mıdır? Öyle ise en iyi okuyucu kasetçalar veya bilgisayarlardır.


Bunlar hem mahreçleri iyi çıkarır hem de hiç yorulmazlar. Her gün iki hatim yapabilirler. Kendi çalar, kendi oynar ve sonra biz sevabı kapar cennete gideriz.  Durum böyle olunca kendimiz ile beraber üzerine veya kabrine okuduğumuz Kur’anı en kuvvetlisinden üfleriz. Sizce kulluk bu mudur?

  

Allahın kitabında “Bu Kur’an dirileri uyarsın diye indirildi” 36/70 derken Allaha din öğretircesine biz tam aksini yapıyoruz.  Bu ramazanda bir sürü mukabeleler yapıldı. Halkalar oluşturuldu ve anlamını bilmeden insanlar ibadet yaptığını zannettiler. İşte bunlar Allahın kitabına en büyük hakarettir. Allaha kul olmak, yaratanın, kanun koyucunun, haram ve helallerini bilip ondan sakınmakla olur. 


“Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.”43/2-3


“Biz onu, akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik.”12/2


Bu ayetler inerken Arap toplumunu muhatap almış ve akıl edebilsinler, düşüne bilsinler diye Arapça inmiş kabul edip,  biz Türkler ve Kürtler kendimizi bu sorumluluktan sıyırta bilir miydik acaba! O zaman ibadet olarak bize, sadece Kur’anın bir teğannisi yani melodisi kalırdı. Evet biz Arapça okunmasına veya mukabele yapılmasına hatta ölülerin arkasından okunmasına karşı değiliz, ama bir şartla! Şart şu, Kur’an hem Arapça okunsun hem de insanların anlayacağı dilden tercüme edilsin. Lütfen bunu yapalım, diyanet ve hocalar buna teşvik etsin. Faiz ile ilgili, zina ile ilgili veya boşanma hukuku ile ilgili ayetler okunduğunda, okunduğu Kur’an’ın anlamını bilecek olan Müslümanlar haydi bakalım okunan Kur’an’ın elde edilecek olan sevabını diledikleri yere göndersinler. Sanki Kur’an (haşa) sevapmatik imiş. Sevap olan Allah’ın emirlerinden helal olanı yapmak, haram olandan uzaklaşmak ile olur. Öteki türlü Allah’ın kelamını okuyarak yapılan hatimler, eğer onu haramlardan uzaklaştırmıyorsa bu nice okumaktır!


Kur’an çok yüce, müthiş bir belağatla ve edebiyatla geldiği için hiç kimse tercüme edemez, tercüme edilenler birebir değil, zaten biz anlamayız, bizim büyükler okumuş ve gereğini yapmışlar diye eleştiriler gelir! Evet, o zaman atalarımız her şeyi haletmişken biz niye uçak yapıyor, uzaya uydu fırlatıyoruz? İş dine gelince üç maymunları oynuyoruz, ben anlamam hocam bilir diye. Ya adam tıp okuyor, veya bilgisayar mühendisliğini okuyor her şeye aklı çalıştırıyor, ama iş Kur’an’ı Kerime, dini işlere gelince efendim ben anlamam, bilmem diye biliyor.   İşte bunu diye bilecek olan kimselere Allah c.c. Enfal süresinde şöyle buyuruyor.

“Allahın katında gerçek şu ki, yeryüzündeki canlıların en kötüsü, akıllarını kullanmayan sağır ve dilsizlerdir” 8/22


Durum böyle olunca Kur’an-ı Kerimi okumamak ve ona uymamak için bahaneler uyduran kimselerin durumunu anlayabiliyoruz. Kendisini doğruya ulaştırsın, sakındırsın diye okunmayan bu ilahi Kur’an, kendisini virüslerden kapattığı için kimse ne içine girebiliyor nede anlayabiliyor.


 Kur’anın bir özelliği de şudur; onu bir şiir, hikaye, mezar, tarih, müzik veya bir ilaç kitabı diye okuyan, kendisine böyle bir muameleyi reva görenlere hiç bir şey vermez, kendini açmaz.


Bakara suresinde cenabı Allah şöyle buyurduğu gibi “elif, lam, mim. Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Sakınanlar için yol gösteren bir kılavuzdur” 2/1-2

 

De ki: “O, inananlar için bir kılavuz ve şifâdır. İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalı ve anlaşılmaz gelir. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor (da anlamıyorlar).” 41/44


Kılavuzu Kur’an olmayanların, rehberi yönlendiricisi ve idarecisinin şeytan olduğunu bir kez daha söyleyelim.


“Her kim rahmanın zikrini (Kur’anı) görmezlikten gelirse, biz onun başına bir şeytan sararız. Artık o onun ayrılmaz dostudur. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar. Onlar ise doğru yolda olduklarını sanırlar” 43/37-38


Formülün şöyle olması gerekir. Sadece ve sadece indirilen vahye tabi olmamız lazım ki doğruya ulaşalım. Gerçekten Allah’a karşı samimi davranıp ona karşı sakınırsak, rabbimizin bize vereceği müjde ile vedalaşalım.


“Ey iman edenler! Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız; o size iyiyi kötüden ayırt etme yeteneğini verir ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah büyük lütüf sahibidir” 8/29