Kendini Bilmek

“Nefsini bilen Rabbini bilir” Şanı Yüce Kur’an

Apollon’a adanmış olan Delf Mabedinde yazılı olan büyük bilge Pythagoras’un “Kendini Bil” sözünü hepimiz biliriz. Biliriz de acaba bu ne anlama geliyor, kendimizi nasıl bilebiliriz, kendimizi nasıl tanıyabiliriz.

İşte burada olma, bu planette olma nedenimiz bu diyorum, “Kendimizi Bilmek”. Peki ama nasıl olacak bu ? Tabiki bu bugünden yarına hemen olabilecek bir şey de değil, bir süreç, uzun, meşakkatli, sabır gerektiren, akıl ve sezgiyi bir potada eriterek yani hikmet sahibi akılla yani eskilerin deyimiyle aklu-hikmetle başarılabilecek bir süreç. Ayrıca bu yolculukta dengede olmak başlı başına bir sanat, çünkü terazinin kefesini biraz kaçırdımı bu kez yol kazalarına ve hedeften uzaklaşmaya başlar insan ve hatta tam tersine gelişmeler de olabilir. Buna o kadar sık düşülüyor ki günümüzde. Burada “denge ve orta yol” sanırım sihirli kelimelerden biri. Meşakkatli dedim, çünkü tarihe baktığımızda bunu görüyoruz. Hiçbir bilge, hiçbir peygamber bir eli yağda bir eli balda, günlerini hedefsiz, amaçsız, anlamsız geçirerek oldukları bilinç düzeylerine gelmemişler. Bir çok riskleri göze almışlar, cefalar çekmişler, bazıları eziyetler görmüş, çivilenmişler, başlarına işkembeler atılmış, derileri yüzülmüş, yakılmışlar, sabretmişler , işaretleri, doğayı ve en büyük kitap olan yani ümmül kitap olan evreni okumayı öğrenmişler ve hepsinin vazgeçirilemez büyük hedefleri olmuş, aşkları olmuş, risk almışlar.

İçimize dönelim ve dürüstçe soralım kendimize; bunu istiyormuyuz gerçekten? Buna kendimizi hazır hissediyor muyuz? Çünkü yol da sıkıntılar var, meşakkat var, özveri var, terk etmek var, karşılıksız sevgi var, farkındalık var, sabır var, merak ve öğrenme isteği var, sorma-araştırma-kendi sentezini kurma var, affetme var, bedenimize dikkat etme var. Evet bedenimize dikkat etme var dedim; çünkü beden zihni, zihinde bedeni direkt etkiliyor ve zihin-beden uyumu ve denge olmazsa olmaz bu büyük hedef için.

Bu süreç sayısız aşamalarla dolu ama çokta zevkli diğer taraftan ve unutmayalım müthiş bir çekim merkezi aynı zamanda. Yoksa nasıl dayanılır bu zorlu ve meşakkatli yolun iniş ve çıkışlarına, nasıl dayanmışlar bu çetin yolculuğa? Ve her aşamayı geçtikten sonra yeni imtihan sayfaları var. Biz ne kadarını göze alabiliyorsak, ne kadarına hazırsak ve ne kadar talep ediyorsak o kadar olabiliyoruz bence. Tekamül veya insanı kamil olma veya aydınlanma sonsuz bir süreç, bir seviyeyi geçtin ve eğer bir sonrasını da talep ediyorsan yeni bir sayfa açılıyor önüne ve yeni imtihanlar başlıyor bu kez. Diğer taraftan baktığımızda da insanlık tarihi yollarda veya yarı yolda kalanlarla, tekamül yolculuğunu tamamlayamayanlarla dolu.

Bugün insanoğlu kendini ne kadar biliyor? Bana göre; teknolojinin geometrik hızla ilerlediği, neredeyse hergün yeni galaksilerin keşfedildiği, DNA’nın şifresinin çözüldüğü, klonlamanın yapıldığı ,Higgs parçacığının bulunduğu bilgi çağını yaşadığımız günümüzde insanlık her açıdan cehalet, dengesizlik, yoksulluk, ızdırap ve bilgisizlik içerisinde kıvranıyor hala ?

Bu ne ironidir böyle ?
İnsanlar bugün neden mutsuz, neden inanç ve dinler arası savaşlar hız kesmeden devam ediyor, neden aynı dinin inanırları her gün birbirini boğazlıyor?

Neden sefalet-açlık-tatminsizlik ve hastalıklar içinde yüzüyor bugün insanoğlu ?

Neyi paylaşamıyoruz?
Neden ???
Niçin ????
Ne için ???

Cevabı; günümüz insanının “Kendini Bilmemesinde” veya başka bir deyişle “Kendini Bilen” insan sayısının çok az olmasında veya sayılarının kritik eşiğin altında kalmasında yatıyor bence. Her birey yani hepimiz Tanrısal varlıklarız, halifeyiz, öyle değilmi? Bu potansiyel hepimizde var, bir kişi bilge olduysa hepimiz olabiliriz, bir kişi duvardan geçtiyse hepimiz geçebiliriz potansiyel olarak. Ne mutlu bizlere ki Kendini Bilme yolundayız hepimiz. Kendini bilme yolları tek değil tabiki, tek olsaydı bu yaradılış amacına aykırı olurdu herhalde. Kişi kendine uygun bir yol seçmeli tabiki. Yaşadığımız bu modern toplumda bizlere insanlık tarihi kadar eski bir süreçten süzülen bir yol haritası, bir anahtar veren ezoterik-batini yollar var. Bu yollar kişiye bir anahtar veriyor, anahtarı kullanması bizlere bağlı tabiki. Yolun zorluğundan daha fazla çekiciliği var, zaten bu çekicilik olmasa katlanmak mümkün olmazdı herhalde.

Evet zorluklardan, meşakkatten bahsettim ama yolda yürürken korkmaya ve çekinmeye de hiç gerek yok. Çünkü çekim gücünün yanında, elimizde doğru bir yol haritamız varsa; haritayı iyi okumak, zaman ayırmak, her gün mümkünse düşünceye dalmak, düzenli olmak, merak ve öğrenme isteğini hiç kaybetmemek, bedenimizi daha sağlıklı hale getirmek, okumak, araştırmak, yargılamamak, herkese ve her şeye saygı duymak, kendimizi ve başkalarını affetmek (düşmanımızı bile), çalışmak, fayda yaratmak, sevgiyi paylaşmak, empati kurmak, sezgilerimizi güçlendirmek, irade gücümüzü güçlendirmek, tefekkür etmek, ibadet etmek, oruç tutmak, sabırlı olmak gerekli. Yolda yürürken de aklu-hikmet süzgecinden geçirdikten sonra bize en uygun olan bedensel ve ruhsal gelişim tekniklerinden (spor, yoga, meditasyon, dua, doğayı gözlemleme, doğa yürüyüşleri, müzik, reiki, namaz, zikir, ezoterik-okült uygulamalar, güzel sanatlar vb.)  destek almak yolumuzu kısaltır ve motive eder bizi.

Tabi merak ve öğrenme isteğini ve hazır olmayı çok önemsediğim için tekrar vurgulamak istiyorum, bu konuda hermetik bilgelik bize ne güzel söylüyor;

” Öğrencinin kulakları duymaya hazır olduğunda onları bilgelikle dolduracak dudaklar gelecektir…”

Yüce Yaradana  sonsuz teşekkürler ediyorum yolda olma imkanını verdiği için ve önünde edep ve tevazu ile eğiliyorum…