Günümüzde özel yaşamımızda olduğu gibi sosyal, toplumsal, ekonomik ve kültürel hayatımızda da , sürekli bir değişim yaşıyoruz. Kimi zaman sosyal, kültürel ve psikolojik doğru tahlillerini yapmıyor, geçmiş günlerin, kaybolan yılların fikir muhasebesini yeterince tutamıyoruz. Sevgi, saygı hoşgörü ve yardımlaşma duyguları, komşuluk aile ve akraba ilişkileri, sabır, toplum hayatımızda var olan değerlerimizdir.
Zaman içerisinde kaybolmaya yüz tutmuş bulunan bu ahlaki değerlerimiz aslında hayatımızı anlamlı kılan, yaşamımızı bir o kadar güzelleştiren, var olduğu yere huzur veren, mutluluk getiren kavramlardır. Gün geçtikçe bunları unutuyoruz. Nerede o eski günler demek geldi içimden…
Şöyle bir düşünün ve bakın etrafınıza . Farkında olun veya olmayın neler girmiş hayatımıza neleride alıp götürmüş hayatımızdan... Değişen insan yüzleri, çarpık ve yanlış giden ilişkiler , sahte arkadaşlıklar ve dostluklar , toplumsal sorunlar ve zorlayan ekonomik koşullar vs…
Eskiden komşuluk ilişkilerimizin de ayrı bir önemi vardı. “ Komşu komşunun külüne muhtaçtır” der ve onun aç olması halinde tok yatamayacağı bir inanç ve anlayışa sahipti insanımız. Kaybettiğimiz bu değerle, kalabalıklar içerisinde yalnızlaştığımızın maalesef farkında bile değiliz. Aynı apartmanda yaşadığımız, aynı kapıyı, aynı asansör veya merdiveni kullandığımız halde, komşumuzun vefatını geç duyuyor, hatta cenazesine bile katılamıyoruz. Eskiden bir köy nüfusunu oluşturan sayı kadar belkide daha fazlası binalarda oturuyoruz artık. Bu çok katlı rezidans konutlarda kimse kimseyi tanımıyor bile. Çoğu zaman “ Merhaba” , “ Günaydın “ demekten çekinir olduk. Selamlaşmadan geçip gidiyoruz yanlarından. Ne sevincimizi, nede üzüntümüzü yeterince paylaşmıyoruz artık. Oysaki “sevinçlerin paylaşıldıkça çoğaldığını, üzüntülerin paylaşıldıkça azaldığını” bilirdik. Çünkü bize öyle öğretilmişti. Çizgi filmlerde şiddet, savaş değil sevgi, yardımlaşma insancıl duygular işlenirdi. Benim çocukluğumda güzel anılarla aklımda kalan doğduğum yerdeki komşuluk , arkadaşlık ve dostluk ilişkileri..Öyle güzel anılar var ki .. Belki de ben o güzellikleri yaşadığım için şanslı görmeliyim kendimi. Eski dostlarla ne zaman bir araya gelsek hep o günleri yad ederiz.. Tabi ki o zamanlar insanları birbirine yaklaştıran başka başka şeyler değerler vardı. İlişkiler daha saf, samimi ve içtendi. Herkes birbirini çok iyi tanırdı. Küçük şehirlerde yaşamak beklide bu anlamda daha güzeldi. Aile kavramı çok değerliydi. Saygı, sevgi, dirlik ve birliktelik vardı.
Birbiriyle küs olan insanlar varsa hemen barıştırılırdı. İnsanlar birbirlerine en değerli zamanlarını ayırırlardı. Aslıda bir çeşit terapiydi belki de bu. Herkes birbirinin derdini dinler ve birbirinin derdine ortak olurdu. Bir çeşit psikologluk yapardı. Çünkü günlük işler dışında çok fazla işleri yoktu. Şimdilerde olduğu gibi cep telefonları, bilgisayarlar, televizyondaki diziler zamanlarını çalmıyordu insanların. İnsanlarda hep bir koşturmaca ve “ zaten benim sorunum bana yetiyor dercesine “ birbirinden kaçış var. Günümüzde nerede olursak olalım hepimizin elinde 7 den 70 ‘ e cep telefonları , tabletler , bilgisayarlar var. ..
Sürekli bir şeylerle meşgulüz .Yada herkes kendi hayatını daha bireysel yaşıyor ve kendi kabuğuna çekilmiş şekilde . Çoğu zaman öyle bir kaptırıyoruz ki buna yanımızdaki kişileri görmüyoruz unutuyoruz bile. Gelişen ve değişen teknoloji dünyasında bunların yanında korumamız sahip çıkmamız gereken hatta kaybolup giden “SEVGİ, SAYGI, MERHAMET, GÜVEN ve ARKADAŞLIK değerlerini unutuyoruz. Tabi ki değişime açık olmalı ve teknolojinin her türlü yeniliğini yakalamalıyız. Bir eğitimci olarak zaten farklı olan yeni nesille iletişimin güçlü ve sağlıklı olması için bunu savunan biriyim. Ancak bu değerlere de sahip çıkmalıyız diyorum. Ne yazık ki gözlemlediğim ve yaşadığımız gerçekler var. Hayatımızı Asosyal yaşıyoruz. İnsanların zaman zaman birbirinden uzaklaştığını ve menfaat ve çıkar ilişkileri olduğu zaman bir araya geldiklerine tanık oluyoruz hep. Hepimizin arkadaşı , dostu ve ailesi olmuş bu teknoloji ürünleri birçok hayatımızda birçok değerin de yerini almış durumda..
Bazen bende soruyorum kendime ya hu bunlar yokken biz yaşamıyor muyduk diye? Adeta onlar olmazsa sanki hayat duruyor. birçoğumuzun işi gereği olmazsa olmazlarımız tabiî ki. Haberleşmek, dünyanın bir ucunda yaşayan bir kişi ile görüntülü ve sesli iletişimde bulunmak son derece mükemmel bir şey. Günlük maillere bakıp ona göre karar verdiğimiz ve takip ettiğimiz çok şey var. Ama benim anlatmak istediğim yeni neslin bunları kullanırken gittikçe bencileşmesi, doyumsuz ve mutsuz olması, elindekiyle artık yetinememesi ve bunlarla sürekli yalnız kalması.
İşte o yüzden SEVGİYİ onlara doğru anlatmak ve yaşatmak lazım diyorum. Maalesef sevgiyi ve saygıyı bilmeyen bir nesille beraberiz. Sevgi varsa saygı vardır. Bizim görevimiz biz büyüklerimizden ne alıyorsak yeni nesilede onu taşıyoruz. O yüzden bizim farkındalığımız çok önemli. Bayramlarda anne babamızın elini öptükten, onlarla bayramlaştıktan sonra komşuları dolaşır, poşetlerimize topladığımız şeker ve harçlıklarla keyif alırdık. Bayramlaşma için anne baba ve akrabalara gitmek yerine, yurt dışına tatil planları yapıyor, bayramı tatil olarak anlıyor öyle yaşıyoruz artık. Bulunduğumuz şehirleri terk ediyoruz… Ama bu trafikte gidişte dönüşte ayrı bir kâbus…
Bayramlarda bir tebrik kartı göndermek, uzaklardan gelen bir mektubu okumak büyük bir mutluluk verirdi bize. Ne yalan söyleyeyim şimdiki öğrencilerimizde hem okuma hem de yazma tembelliği var. Bu aslında eğitim sistemimizde büyük bir sorun. “ OKUMA VE YAZMA TEMBELLİĞİ OLAN BİR NESİL YETİŞTİRİYORUZ…
Çünkü bilgiye ulaşmak her an elimizin altında. Öyle uzun uzun okumaya ve yazmaya ne gerek var diye düşünüyor çocuklarımız. Birçok şeyi fazlasıyla biz önlerine getiriyor ve sunuyoruz da ondan. Kaybettiğimiz bu değerin boşluğunu, şimdi telefon mesajlarıyla doldurmaya çalışıyoruz. Eskiden öğretmene saygı, anne ve babaya saygı kabul edilir, hatta öğretmenin eline: “Eti senin kemiği benim” anlayışıyla teslim edilirdi çocuklarımız. Evde de okulda da disiplin anlayışıyla yetiştirilirdi çocuk. “ Özgüven tabiî ki olmalı ama saygı, sevgi, hoşgörü, sabır, anlayış, kurallar, disiplin eğitimde olmazsa olmazlardandır…
PEKİ ya GÜVENMEK Güven kelimesi aslında büyüyen, gelişen, sosyal psikolojik olarak değişime açık olan toplumumuzda son 20 yılda kendini çok fazla göstermeye başlamıştır. Özellikle insanların beklentilerinin değişmesi, yaşam amaçlarındaki farklılaşmalar güvenmek durumunu değiştirmiştir. Toplumda en çok ihtiyaç duyduğumuz güvendir. Güvenirsek severiz, seversek sayarız. Peki ya gerçek arkadaşlarımız, gerçek dostlarımız kimlerdir? Düşündünüz mü? Tabi ki en güvendiğimiz kişilerdir. İşte bu yüzden güven, en çok ihtiyaç duyduğumuzu sandığımız sevgiden de, saygıdan da önce gelir. İşte, ancak bu üçü bir arada olduğunda, beraberlikler üçayaklı taburenin üstünde durabilir hale gelir. Mutluluk, ancak bu üçayak üzerinde oluşabilir. Güven karar önemli hatta daha da önemli bir olgu oda “ İSTİKRAR “ İlişiklerde en önemli kriter kişilerin davranış, duygu ve düşüncelerinde istikrarlı olmalarıdır. Bana göre istikrar güvenin yüzüdür. Sonuç olarak bu değerlere sahip çıkmak, önce onları yaşamak, sonra da yaşatmak herkesin üzerine düşen bir görev olmalıdır. İnsan ilişkileri doğru işlenmelidir yeni kuşaklara…
DEMOKRİTOS ‘ un söylediği gibi şu üç eylem aslında çok önemlidir. Aklın Üç İlkesi, İyi Düşünmek, İyi Söylemek, İyi Yapmaktır. Sağlık, başarı, huzur, sevgi ve güven dolu bir dünya diliyorum.
Facebook Yorum
Yorum Yazın