Geçtiğimiz ay gündeme damgasını vuran olay zannederim Katar krizi idi. Katar krizi kadar bu krize Türkiye’nin gösterdiği tepkide gündem oldu. Çok sahip çıkan yorumlar yapıldığı gibi “bize ne” diyenler yada “Suudi Arabistan ve ambargo uygulayan diğer arap ülkeleri ile birlikte hareket etmeliyiz” diyenler de oldu. Bizim fikrimiz de acizane şöyle; Katar’a vefasızlık ne kadar kötü olacaktıysa (-ki olmadı ), SUUD’a vefasızlık, hakaret de o kadar kötü olur. Üslubumuzu korumamız lazım. Merhum Kral Faysal’dan beri en iyi Suud Kralı Selman’dır. İlişkilerde zikzaklar olabilir ama Selman, Türkiye ve Erdoğan dostudur unutmayalım. Katar’ın izolasyonu ve zayıf düşmesi bizi ne kadar üzerse, aynı şekilde Suudi Arabistan’ın da tezyif ve izolasyonu bizi o kadar üzmelidir... Unutmayalım ki bölgemizdeki tüm devletçikler (devlet demiyorum) Devletimiz Osmanlı’nın yıkılmasından sonra İngilizlerce peydah edilmiştir..
İmparatorluk sonrası kurulmuş ‘devlet olmayan’ ama ‘devletmiş gibi duran’ bu ülkeleri asla düşman veya rakip görmemeli, kazanmaya çalışmalıyız... İnsan kendi kardeşine kızar ama onu düşman (hasım) göremez. Bizim de Ortadoğu’da Osmanlı bakiyesi ülkelere bakışımız kardeşçe olmalıdır. Bölgemizde bizden evvel devlet geleneği olan tek kadim devlet İran’dır. İran’a bakışımız da ceddimiz Osmanlı’nın bakışı gibi temkinli olmalıdır... Ceddimiz Osmanlı İran’ı yok saymamış hatta Avrupa Sefaretlerini Haliç kenarına atarken, İran sefaretini Cağaloğlu’nda baş tacı etmiştir ANCAK İran’a asla arkasını dönmemiş -tam güvenilir bir dost olarak da hissetmemiştir.
Her daim temkinli bir siyaset izlemiştir. Biz de öyle yapmalıyız. Tekrar ediyorum...Katar’a vefa ve her türlü sahip çıkmamız, SUUD’a ve diğer bölge kardeş ülkelerine karşı asla düşmanlığa vesile olmamalıdır.. Büyük abinin bazen küçük kardeşi dövmesine mani olmak gibi davranmalıyız bu krizde... Yani küçüğü büyükten kollarken bunu dövmeden, sövmeden yapmalıyız. Türkiye tarihi, siyasi, iktisadi ve kültürel olarak kardeş ülkelere bölgenin ağabeyi gibi davranmalı; krizleri suhuletle, sükunetle aşmalarına destek olmalıdır...
Yine hatırlarsak Condalize Rice’ın tarihi hedefini. Ortadoğu’da 22 küçük devlet daha icat edeceklerdi. En büyük hedef de Suudi Arabistan’dır.. Emperyalizm SUUD’u da, Türkiye’yi de, İran’ı da devletçiklere bölmek istiyor. Suriye ve Irak’ta olanlardan DERS almalıyız. Yoksa yazık olacak! Emperyalizmin hedefinde SUUD en az 4 parçaya bölünmeye çalışılmaktadır. Mekke ve Medine’yi Vatikanvari yönettirmek amacındalar. Ben Türkiye ağabey gibi davranmalı ve kardeşlerinin birbirine olan hakkını müdafaa etmelidir dedikçe, bazı kafalar anlamıyor nedense? Bu çerçevede Katar’a asker yollamamız bizim ve tüm bölgenin menfaatine olan tarihi bir fırsattır.
Büyük ağabey ve devlet olmanın gereğidir... Yarın SUUD da bizden başka bir maraz için asker talebinde bulunabilir. O zaman da 100 yıl evvel Fahrettin Paşa’nın kaldığı yerden devam ederiz. Mekke ve Medine’yi müdafaaya hazır olmalıyız. Askeri güç, en büyük güçtür... ABD 1945’ten beri bununla dünyaya nizam veriyor. Osmanlı da böyleydi. İhanet etmediği ve ülkesine milli iradeye saygılı olduğu günlerde Cengiz Çandar’ın Merhum Turgut Özal’ın dış politikasına atıfla yazdığı bir “ADİOS İZOLASYONİZM” makalesi vardı... Zannediyorum 1991’deki 1. Körfez Harbinde... O zaman Türkiye’nin Irak’a gireceği konuşuluyordu tüm dünyada...
Orada Cengiz Çandar’ın kastettiği aslında şu idi: “Yurtta Sulh Cihanda Sulh ‘’ ile izole olmuş Türk dış politikası kabuğunu kırmalı ve en azından 12 adaların kendisine takdim edildiği 2.Cihan Harbindeki gibi İSTEMEZÜK demeyip, misal Musul ve Kerkük için hamle yapabilmesiydi... En büyük yatırım ve planlamalarımızı her şeyden daha fazla silah sanayine yapmalıyız ve bölgenin en büyük gücü olmalıyız. Bu caydırıcı olacaktır.. Ekonominiz iyi olsa bile eğer savaşmasını bilmiyorsanız, tıpkı Almanya ve Japonya gibi ekonomik olarak güçlü de olsa ‘GÜDÜK’ kalırsınız...
Ceddimiz Osmanlı gibi, günümüz Amerika’sı gibi olmalıyız. İçeride ve dışarıda mobil kuvvetlerimiz olmalı. Ekonomik büyümeye eşgüdümlü olarak askeri olarak da büyümeli ve olaylara anında müdahale edebilmeliyiz... Bu coğrafya da en az 1000 yıllık devlet ve askeri müdahale tecrübesi olan yegane devlet biziz. Bu vazifeyi meşru olarak tekrar kazanmalıyız. Merhum Türkeş’in çok tekrar ettiği güzel bir cümlesi vardı: “HAKSIZ GÜÇLÜ ZALİM; GÜÇSÜZ HAKLI İSE ACİZDİR!” Hem güçlü, hem haklı olmalı; her an meşru müdafaada bulunabilmeliyiz bölgemizde…
Facebook Yorum
Yorum Yazın