Kasım Ayında Yaşlanmak

Kasım ayı; hüzün ayı…
Kâh güneşli, kâh bulutlu…
Genelde soğuk.


Kasım ayı yaşlandığım ay, doğum ayım. Ve bu yıl ilk kez Kasım ayında yaşlandığımı ve büyüdüğümü hissediyorum.

Yaşlanmak / büyümek… Hangisi olmalı sizce? İnsan yaşını alırken mi büyür yoksa büyüdükçe mi yaşlanır? İhtiyar delikanlı dediklerimiz kimler? İçindeki çocuğu büyütmeden yaş alanlardan mı bahsediyoruz acaba? Evet, onlar ihtiyarlamayıp yaşını alanlar.

Size bununla ilgili bir hikâye aktaracağım. Bu hikâyeyi okumadan önce bir an durup kendinizi dinleyin. Kaç yaşındasınız ve kendinizi kaç yaşında hissediyorsunuz? Aradaki fark uçurum halindeyse vay halinize…

Büyümek, yaşlanmak ile eş değildir / Yaşlılık yaş ile eş değildir
Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini tanıttı, sonra ”Bu yıl, yepyeni bir öğrencimiz var. Çok ilginç biri bakalım bulabilecek misiniz” dedi… Ayağa kalkıp etrafa bakmaya başlamıştım ki, yumuşak bir el omzuma dokundu… Döndüm… Yüzü iyice kırışmış yaşlı bir hanımefendi, bana gülümseyerek bakıyordu… ”Ben Rose” dedi… ”Benim adım Rose, yakışıklı…. 87 yaşındayım. Madem tanıştık seni kucaklayabilir miyim?”… Güldüm…”Tabii” dedim… ”Hadi sarıl bana…”

Öyle sımsıkı sarıldı ki…
”Bu kadar genç ve masum yaşta üniversiteye niye geldin” diye şaka yaptım! Minik bir kahkaha ile yanıtladı:
”Buraya zengin bir koca bulmaya geldim. Evlenip birkaç çocuk doğuracağım. Sonra emekli olup dünya turuna çıkacağım…” Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik. Hemen arkadaş olmuştuk. Ertesi gün ve ertesi üç ay, sınıftan hep birlikte çıktık ve hep kantinde lafladık… Öyle akıllı ve öyle deneyimliydi ki, onu dinlemekle, derslerden daha çok şey öğrendiğimi hissediyordum.

Sömestr boyunca Rose kampüsün ilahesi oldu. Nereye gitse etrafı çevriliyor, çok çabuk arkadaş ediniyordu. İyi giyinmeyi seviyor, diğer öğrencilerin ilgisini çekmeye bayılıyordu. Rose hayatını yaşıyordu. Hepimizden daha canlı, daha dolu yaşıyordu…

Sömestr sonunda, Futbol Balosuna davet ettik Rose”u… Konuşma yapması için… Orada bize verdiği dersi unutmama imkân yok…

Konuşmasını önceden hazırlamış ve bir yığın karta kocaman-kocaman yazmıştı. Elinde bu deste ile kürsüye yürürken, kartları elinden düşürdü. Konuşma darmadağın olmuştu. Şaşkın, biraz da utanmış mikrofona doğru eğildi… ”Ne kadar beceriksizim, değil mi? Özür dilerim… Buraya gelmeden önce heyecanım yatışsın diye bir duble viski aldım. Sonucu görüyorsunuz… Şimdi bu kartları toplasam bile onları yeniden sıraya koymam mümkün değil… Onun için en iyisi ben size aklımda kalanları söyleyeyim, olur mu?”

Biz kahkahalarla gülerken, o bardaktan bir yudum su aldı ve konuşmasına başladı:
”Yaşlandığımız için eğlenmekten, oynamaktan, yaşamaktan vazgeçmeyiz… Eğlenmek, oynamak ve yaşamaktan vazgeçtiğimiz için yaşlanırız. Genç kalmanın, mutlu olmanın ve başarıya ulaşmanın sadece dört sırrı vardır… Her gün gülmek ve yaşama katacak mizah bulmak… Bir rüyanız olmalı mutlak… Rüyalarınızı kaybettiniz mi, ölürsünüz. Etrafımızda dolaşan pek çok kişi aslında ölü ve bundan kendilerinin bile haberi yok…
Yaşlanmakla, büyümek arasında çok büyük bir fark vardır… Eğer 19 yaşındaysanız ve bir yıl hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey üretmeden bir yıl sırtüstü yatarsanız, sadece bir yaş yaşlanır, 20 olursunuz… Ben 87 yaşındayım ve ben de bir yıl hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey üretmeden sırtüstü yatarsam, 88 yaşımda olurum. Herkes bir yılda bir yaş yaşlanır. Bunun için özel bir yetenek ya da bilgiye ihtiyaç yoktur. Oysa bir yaş daha büyümek için, mutlak bir şeyler yapmak, üretmek, kendini geliştirecek fırsatları bulmak ve kullanmak gerekir.

Asla pişman olmayın… Biz yaşlılar, genelde yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan pişman oluruz çünkü… Ölümden korkan insanlar, pişman olanlardır… Pişman olmaktan korktukları için hiçbir şey yapmayanlardır…”

Ders yılı sonunda Rose, yıllarca önce başlayıp, yaşam mücadelesi içinde ara vermek zorunda kaldığı üniversiteyi derece ile bitirdi…

Mezuniyet töreninden bir hafta sonra, uykusunda, huzur içinde öldü. Cenaze törenine iki binden fazla üniversite öğrencisi katıldı.

”Yapabileceğimiz her şeyi yapmak için asla geç olmayacağını” hepimize hem de nasıl öğreten bu muhteşem kadının anısına layık bir törendi bu…
Rose”un öğretisi aslında dünyanın bütün üniversitelerinde zorunlu ders olmalıydı:

”Çok Geç Diye Bir Zaman Yoktur” (Alıntı)