İyilikte Görünmezlik

‘’ Sağ elin verdiğini sol el bilmeyecek’’ denilmiş hadislerde, Denilmiş de; acaba sol elin dışında,  kimlere bildirilmiş yapılan iyilikler…
 
Ramazanın ortalarını da geçirdiğimiz, artık geri saymaya başladığımız şu günler kim kime, ne kadar,  ya da nasıl yardım ediyor değil, kim ne kadar göstermeden, kim ne kadar sessiz yardım ediyor onu düşünüyorum.. Göstere, göstere yaptığımız için her şeyi, bunu göstermesek olmaz diyerek iyice  benimsemişiz  bu reklamlarla verme işini.
 
İlkokul sıralarında fakir aile çocuğu olup, Kızılay’ın dağıttıklarını almak için can atarken, fakir listesine adımı yazdırmayışım geliyor aklıma. Müdür odasına tek tek çağırılırdı fakirler. Sınıfta kalanlar anlardı neden çağrıldıklarını. Dönüşte her kafa suçlu gibi aşağıda gelinirdi. Hiç parmak kaldırmazdım fakirim diye. Oysa dağıtılanlara içim gider benimde olsun isterdim. Ama o zengin olup ayrılanların bakışı yok mu, içimi delerdi. Bende içimde saklardım fakirliğimi. Seçilenlerin ayak numaraları alınır, bir bir kağıda yazılırdı. Sonra, Allah ne verdiyse büyük ayaklıya küçük, küçük ayaklıya büyük ayakkabılar rastgele dağıtılırdı. Hiç unutmam bir sene  parlak siyah ayakkabı dağıtıldı kız öğrencilere. Ayakkabının yüzüne baksan parlaklığından yüzün parlar. Öyle parlak gıcır gıcır. Sıra altına sakladığım parmağım orada bir inip bir kalkıyordu, listeye adımı yazdırmak için can atıyordum. Yan sırada tombul Rıza’nın pis pis sırıtıp küçük gören bakışlarıyla, vazgeçiyordum  hevesimden, elim iniyordu hemen.. Yıllar sonra  hep parlak rugan ayakkabı almam buralardan  kalmış belki de ..O zamandan  içimde olan istek  hiç sönmemiş ..
 
Fakirliğin çok gerilerde kaldığı oğlumun  her istediğini aldırdığı ortaokul zamanları. Bir akşam eve geliyor çantasında bir poşet’’ bak bunu okuldan verdiler’’ diyor.  Elimdeki  yünlü kadın pantolonuna  bakıyorum, gözlerimde niye verdiler böyle bir şeyi sorusu.’’Hiç’’ diyor, ‘’dağıtıyorlardı fakirlere bende fakirim dedim bana da bunu verdiler’’.Ben şaşkın güleyim mi, ağlayayım mı bilmiyorum, elimde anlamsız bir pantolon.Takılıp kalmışım ‘’fakirim dedim’’lafına. Neden fakirim dediğini  çözmeye çalışıyorum. Oysa o rahat ‘’herkes alıyordu bana da verdiler, ne yapayım belki işinize yarar diye aldım’’ diyor. Benim gerçekten yokluğu yaşarken, o parlak ayakkabılardan vazgeçmek adına sakladığım fakirliğimi, oğlum rahatça söyleyebiliyor  hemde bu kadar varlığın içinde, sadece alacağı şeyin  merakıyla. O gün, kalın kışlık yün pantolonu bir küçük erkek çocuğuna ne amaçla verdiklerini çok merak etmiştim. Hala da anlam veremem, yardım etmek adına anlam katarak dağıttıkları anlamsız hediyelere.   
 
Hep aklımın bir köşesinde merak olarak kalmıştır, ihtiyacı olana Kızılay’ın yada başka yardım kuruluşlarının neden manasız eşyalar dağıttığı. Yada bunu  neden deşifre ede, ede  başkalarının gözlerine soka, soka yaptıkları.
 
Birkaç yıl önce  internet ortamında  bir araya gelen grubumuz vardı. Bir kaç kişi önder olmuş Doğu’da bir okula yardım topluyorlardı. Fikirler verilirken neler alalım neler yapalım derken, ben renkli tokalar olsun istedim, sağlıklı güzel saçları arasında onlar ışıldasın ve onlar tokalarının ışıltısında mutlu olup ışıl, ışıl olsunlar. Kutu, kutu tokalar benden dedim. Çocukluğumda heves ettiğim ne kadar renk varsa aldım renk, renk tokalar yanına birçok renkte kalemler ilave ederek. Her alan kişinin adı yazıldı ne alıp ne verdiğine dair, yazılmasın istedim adım, veren kim bilinmesin .
 
Bir ay kadar bir süre sonunda toplanan koliler oralara ulaştı bizler ulaştığını çarşaf çarşaf fotoğraflardan öğrendik. Ayakkabı giydirilen çocuklar (yalnız birkaç numara büyük belli) Acıyla karışık sevinç gülümsemesiyle o kareler içindeydiler.. Küçücük bedenine iki beden büyük kabanlarıyla nasıl da mutlu olmaya çalışıyorlardı. Her kare yavaş yavaş içimi parçalarken  bunların deşifre edilmemesini söylüyordu yüreğim. Eline tutuşturulmuş erkek botlarıyla  hazır ol da duran kız çocuğunun duygularını düşünmeleri gerekiyordu. Başı öne eğik dururken alttan bakan mahçup gözlerini fark etmeleri gerekiyordu. Yaptıkları, paylaştıkları güzellikleri, bu utangaç yüzlerle gölgelememeleri gerekiyordu. Bir süre sonra bu görüntülerinin verdiği rahatsızlıkla herkesin okuması için ortaya yazmıştım. İyilik yapalım ama lütfen onlarca fotoğraf çekip yaptığımızı herkesin gözüne sokmayalım. Bilelim ki o fotoğraftaki çocuklar utanıyor, onlar içten içe eziliyor. Böyle yaparak  birçok insanın görmesini, böylece yardım etmek isteyenlerin çoğalacağını  savunsalar da, ben kabul etmiyordum gizlide olabilir, hediye gibi paketler verilip sonra sessizce herkes çekilebilirdi diyordum. Eline ayakkabı verdin dur çekeyim, kabanını giydirirken daha etkili olur dur çekeyim. Hatta renkli tokaları takarken saçını okşayayım daha da etkili olsun. Ben bunları kabul etmiyordum. Yüreğim almıyordu, yüreğimi o çocukların  bakışı parçalıyordu.   
 
Anlamadım anlayamayacağım yapılanı göstermeyi. Hani sağ elin verdiği sol elden bilinmeyecekti. Çok iyilik yapmadığımızdan olsa gerek yapılanı sokuyoruz herkesin gözüne. Ben sevinç gördüğüm kadar utanç hüzün görüyorum o çocukların yüzünde.
 
Verelim Allah versin bizler çok verelim çok sevindirelim ama verirken yedi düvele duyurmayalım.. Yapılan iyilik söylenince iyilik olmaktan çıkarmış ya, bırakalım iyilik olarak kalsın. Sessiz kalalım ki tılsımı bozulmasın. Allah’tan gelecek bir parça sevabı indirmeyelim yarıya. Vermenin yüceliğini nasip ettirmişken bizlere onu kendi egomuzla yok etmeyelim. Tek yapılacak şey   verirken görünmez olmak.
 
Bir varmış, bir yokmuş misali…..