Yazımı her zamanki gibi son güne bıraktım. Hatta bu sefer daha da ötesine geçtim ve son gün dergiye telefon açıp yazımı ancak akşam yazıp yarın yollayabileceğimi söyledim. Bu sefer miskinlikten, konular arasından konu seçememekten veya hastalıktan değil aksine tam da dergide anlatmak istediğim bir konu bulduğum içindi gecikme isteği talebim.
Gelelim anlatacaklarıma: Yarıyıl tatili başlar başlamaz her velinin sorunu olan evdeki çocuğu (-ki bizde ergeni) 15 gün boyunca nasıl oyalayacağımızdır. Kara kara bunu düşünürken aklımıza İstanbul’da yaşadığımız geldi.
(Bu tamamen trajikomik bir durumdur ve eminim bizim gibi uydu kentlerde yaşayan birçok aile her ne kadar adres bilgisinde İstanbul yazsa da aslında İstanbul’u yaşamaz/yaşayamaz.)
Bunun farkına vararak İstanbul’u bir gün de olsa oğlumuza yaşatma kararı verdik. Şehrin merkezine kadar arabayla gidip ardından metrobüs ile Gülhane’ye geçip Arkeoloji müzesine gittik.
Müze gezmenin gizemini, ruhunu, huzurunu, heyecanını ve bittikten sonra iç dünyamda yarattığı lezzeti unutmuşum. Hepsi tekrar geri geldi. Her gördüğüm objeyle bambaşka diyarlara gittim. Her okuduğum metinde geçmişin geleceğe nasıl ışık tuttuğunu gördüm. O sessiz ortam aslında yüzyılların sesleri ile doluydu ve ben bunu duydum.
Müzeden çıkıp Gülhane’den Sirkeci’ye inerken attığımız her adımın ne kadar değerli topraklarda olduğunu konuştuk oğlumuzla ve nasıl kıymetli bir geçmişi barındırdığımızı düşündük.
Tadı damağımızda kalan bu geziyi okullar açılınca eşimle yeniden yaşamak istedik ve yine gerçek İstanbul’a gidelim dedik. Bu seferki durağımız aslında biraz alışveriş gezisi olacaktı. İşte yazımı erteleme sebebim de bu alışveriş gezisi sırasında gördüğüm o gizemli handı.
Bu gün gittiğimiz dükkân sanırım 15 yıl kadar önce bir arkadaşımız aracılığıyla Eminönü’nde sobacılardan girip sokak arasında bir yerlerden bana aldığımız “tay tüyü” manto ile hafızamda kalmıştı. Eşim o kadar yıl buranın kartvizitini saklamış.
Elimizde kartvizit, sora sora hanı bulduk. Yıllardır kullanılmaktan dere taşının aşınması gibi aşınmış merdivenler, yüksek tavanlar, beyaza boyanmış yamrı yumru duvarlar ve kubbeli tavanıyla bir anda geçmiş yüzyıla adımınızı attığınız Yemiş Han bizi içine alıverdi.
Hiç değişmeyen kendine has kokusu ve sanki bu eskiliğe hürmeten aynı vakur tavırla duran esnafı yine karşımızdaydı. Dimdik ve her biri ayrı yükseklikteki merdivenlerden soluk soluğa çıkarak aradığımız dükkâna ulaştık. Öyle kare kare dükkânlar değil de mağara içine oyulmuş dar kısa koridorlu odalara açılan yerler hayal edin.
Bizi geçmişte olsaydı Yıldız Giyim’in sahibi Hacı Salih Yıldız amca karşılardı. Ne yazık ki ahrete göçmüş ve oğlu Muhammet beye bırakmıştı müşterilerini. Bizde alışveriş bahane, maksat orada biraz soluklanmak, illaki ikram edilen çaydan nasiplenmek ve eskiyi hissetmek…
Nitekim çayımızı yudumlarken çalışanlardan Recep Bey tam da istediğimiz muhabbeti açıverdi önümüze hanın tarihini anlatarak. Kısaca bahsedecek olursam; hanın yanındaki Rüstem Paşa Cami’nin inşaatı sırasında ustalara kalacak yer yani şantiye binası olsun diye yapılmış Yemiş Han. Zamanla işlevi odalara yerleşen esnafla bugünkü AVM’lerin o zamanki tüccar-halk buluşma yeri olmuş.
Recep bey bir de şikâyetini anlattı. İçim acıdı duyunca. 99 depreminden sonra kubbeler onarıma alınmış. Bir daha yazları o serin serin oturmalarımız kalmadı dedi. Nedeni ise onarım sırasında kubbelerin üstündeki kurşun kaplamaların çalınıp veya atılıp yerine betonla kaplayıvermeleriymiş. Ne acı…
Diyeceğim o ki; İstanbul’da yaşamıyorsanız İstanbul’u yaşamanız daha kolay. Geldiğinizde eminim ki bizden daha çok geziyorsunuzdur. Benim sözüm İstanbul’da olup İstanbul’u yaşamayanlara… Bir gün o kubbe gibi her yer beton olunca artık isteseniz de hiçbir şey göremeyeceksiniz. O yüzden fırsat buldukça gezin, görün, anlayın, hissedin. Başka İstanbul yok ve biz burada yaşayan dünyanın en şanslı insanlarındanız.
Sözü çok olanın yalanı bol olur ya, bu sefer daha çok söz var içimde İstanbul’a dair. Aşk’ınız daim olsun, kötülükler ve telaşlar sizden uzak olsun da işleriniz rast gelsin...
Facebook Yorum
Yorum Yazın