İran-İsrail ve Nükleer Tartışmaları

Dünya’nın gündemindeki konu. Nükleer ve İran. Diyeceksiniz zaten bu konuda 24 saat 365 gün yeterince medya da tartışılıyor. Bari burada görmesek dediğinizi duyar gibiyim. Ancak bu konu o kadar önemli ki 3. Dünya Savaş’ını bu evren de yaşayan kimse temenni etmez ama çıkma ihtimali varsa da sebep bu olur diyecektir.

Zira son yıllarda özellikle 1990’dan sonra Amerika’nın dünya da tek süper güç olması ile bilindiği üzere Nato ve Amerika kendine yeni bir düşman aramaya başlamıştı. Hatta öyle ki Sovyetler Birliği çöktükten sonra Nato tatbikatlarında düşman rengi kırmızı iken yeşile çevrilmişti. Bu ne demekti? Bu Nato’nun yada Amerika’nın yeni düşmanının Sovyet Blok’u değil İslam Dünyası olduğunun ilk işaretleri idi.

Zaten 1980’li yıllarda bunun işaretleri Ronald Reagan tarafından verilmişti. Bir demecinde Amerika Başkanı’nın “Ortadoğu daki son İsmailoğullarını da yok edeceğiz” dediğini hatırlıyorum. Bu Amerika ve Nato’nun İslam Dünyası’nda ileri ki yıllarda (bilhassa 1990’lı yıllarda) girişeceği mücadelenin ilk işaretleri idi. Gerçekten de öyle oldu 1986’larda birkaç defa Libya’nın vurulmasını havadan saymaz isek genelde Müslüman Dünya için düşman İsrail ve Sovyetler eksenli idi.

Ama ne zaman ki Sovyetler Birliği Afganistan’dan çekildikten bir veya iki yıl sonra dağıldı o zaman Amerika için yeni düşman İslam Dünyası oldu. Afganistan’da Sovyetlere karşı mücadele eden mücahitler bir anda Taliban teröristleri olmuştu.

Oysa Afganistan’daki mücahit örgütlerini oluşturan insan profili ile (Hizb-i İslami veya Cemaati İslami gibi) Taliban’ın insan profili arasında hiçbir fark yoktur. Ama bir şey olmuştur ve Afganistan’ın özgürlük savaşçıları bir anda Radikal İslamcı Teröristler olmuşlardır. İşte gerek Irak’daki Saddam yönetimi gerekse Afganistan’daki mücahitler (bugünkü adı ile Taliban) 1980’li yıllarda Amerika’nın müttefiki iken, 1990’lı ve 2000’li yıllarda en büyük düşmanı olmuştu. Çünkü konsept gereği  düşman rengi kırmızı değil yeşil idi. Ortak düşmanda İslam Dünyası  idi. Şimdi gelelim asıl konumuza; İsrail ve İran karşı karşıya iki devlet.  İdeolojik olarak Ortadoğu’nun iki kutup liderleri.

Ve nükleer konusu; Tüm bu yukarıda saydığım konuları düşünerek nükleer konusuna  değinelim. Amerika ve Nato’nun İslam Dünyası’nı düşman ilan etmesinden sonra (bu direkt olmasa da endirekt defalarca dile getirilmiştir.) Nükleer gibi caydırıcı bir gücün İslam Dünyası’nın eline geçmesini ister mi sorusunu sorabiliriz.

Bırakın nükleer silahı; barışçıl amaçla kullanılan, enerji üreten nükleer reaktörlere bile binbir engel çıkarmaktadır. Bakın dünyada bulunan 443 nükleer enerji üreten reaktörün 442’si batılı ülkeler, gayri müslim ülkeler ve İsrail de iken sadece bir tanesi Pakistan’dadır. Şimdi bu teknolojiyi kullanmak veya yararlanmak isteyen İslam Dünyası’na barışçıl amaçla da olsa izin verilmemektedir.

Bu İran gibi ülkelere İsrail’i veya barışı tehdit eder bahaneleri ile engel teşkil ettirilirken Türkiye gibi ülkelere de sağlığa veya güvenliğe zararlı diye önüne setler koymaktadırlar. İçimizdeki Truva atları nükleer karşıtı işbirlikçileri ile bu muazzam teknolojiden istifade etmemizi istememektedirler.

İşte bu açıdan Amerika ve Avrupa Birliği adeta nükleer deposu olan İsrail’e tam destek verirken İran’a ise asla izin vermemektedir. Tamam nükleer kötü ise tüm dünya bundan vazgeçsin eyvallah diyelim. Ama Fransa enerji ihtiyacının %75’ini nükleerden elde edecek tehlike olmayacak fakat Türkiye veya İran’da sağlığa aykırı olacak !!!
Buna Kargalar bile güler!