Geçen yıl Mayıs ayı…
Tamamen benim seçimim olan; yaşantımın hiç beklenmediği ve tasarlamadığım şekilde değişmesine sebep olan, bana göre evlilik kararımdan sonra verdiğim en önemli karar; toplamda 25 yıl, son 15 yıldır emek vermiş olduğum işimden istifa edişim… benim için tam bir dönüm noktası Mayıs 2011…
“Kimi insan odaya girdiğinde odayı aydınlatır, kimi insan karartır.” Hepimiz bu sözün doğruluğunu defalarca yaşamışızdır, hani bazı insanlar vardır; onlarla ilk kez karşılaşmamıza rağmen, anında kendilerinden hoşlandığımız insanlar; bulundukları ortama neşe, canlılık, sıcaklık getiren insanlar; çevresindekileri rahatlatan insanlar. Bu tip insanların yanında kendimizi rahat hissederiz, maske takmaya ve savunmada olmaya gerek duymayız. Bu insanlar yaşama dostça bakarak, yaşam serüveninden çocukça bir neşe, bir haz alan insanlardır. Hareketleri rahat ve doğaldır. Etrafına yaydıkları enerji güçlüdür. Ve her daim gençtirler.
İnsanın fiziksek çöküntüsünün nedeni ‘ruhsal’ çöküntüdür. Şu deneyde görüldüğü gibi: Kızgınlık ve nefret dolu bir insanın soluğu, içinde küçük böceklerin bulunduğu bir cam tüpe üflendiğinde böcekler birkaç dakika içinde ölüyorlar. nedeni, o kızgın ve gerilimli psikolojik yapının bedende ürettiği toksinlerin böcekler üzerindeki etkisi. Yani kızgın ve nefret dolu insanın nefesindeki toksinler sözcüğün gerçek anlamıyla zehir saçmaktadır.
İşte, asık suratlı, kızgın, kıskanç, ve korku içinde yaşayan insanların fiziksel olarak çökmelerinin nedeni kendi kendilerini zehirlemelerindendir. Bu toksinler, “free radikal” olarak hücreler arasına çıkmamak üzere yerleşirler ve hücrelerin kendilerini yenilemesini önlerler. Yenilenmeyen hücreler, ruhsal çöküntünün uzantısı olarak bedeni de çökertirler.
“Keskin sirkenin zararı küpüne”, “bir kahkaha bir kilo pirzolaya bedel” gibi sözler de bu gerçeğin ifadesi.
“Gözler ruhun aynasıdır” denir. sevgi ve iyimserlikle dolu insanda gözler ve yüz sanki içten vuran bir ışıkla aydınlatılmış gibidir. bu yüksek titreşimli güzel duygular, ruhsal enerji kanallarını açtığı gibi insan bedenini çevreleyen ‘aura’yı da güçlendirir.
Şimdi düşünüyorum da, çalışırken yaşamış olduğum stres ve sıkıntıları etrafımla paylaşırken sürekli, aslında var olduğum ortamı karartıyordum farkında olmadan. İnsanlardan empati kurmalarını ve beni anlamalarını bekliyordum hep. Onların ne düşündüklerini pek sorgulamıyordum nedense. O anda tek düşündüğüm içimdeki sıkıntıları karşımdakine aktarmak ve rahatlamak, daha doğrusu kendimi rahatlatmak… Hep ben, hep benim yaşadığım stres ve sıkıntılar… ve dolayısıyla bulunduğum ortamı aydınlatmak yerine, karartmaya devam etmek…
Tüm bunlar devam ederken, beynim, ruhum alarm vermeye başladı. Sıkıntılar deryasına dalmışken, yanı başımda duran mutluluk ve huzurun farkına bile varamıyordum.
Beni seven bir eşim ve sağlıklı bir oğlum olması bile içinde bulunduğum durumu düzeltmeme yetmiyordu.
Bir şeyler yapmalıydım, kendimle ilgili. İçinde bulunduğum girdaptan beni kurtaracak bir yol mutlaka olmalıydı. İşimi bırakmak benim için ilk adım oldu. Sandım ki istifa etmek, biranda içinde bulunduğum durumdan beni çekip kurtaracak…ama olmadı, asıl istediğim şey bu değildi, bunu beynimde, kalbimin derinliklerinde hissediyordum.
Kişisel gelişim üzerine birçok kitaplar okumuş, araştırmalar yapmıştım. Kendimi geliştirmek adına günlük seminerlere katılmak istemiştim her seferinde ama, hep bir bahanem olmuştu gitmemek için. Ya zamanım olmuyordu, ya da başka bir şey çıkıyordu her seferinde. Ama bu eğitimi almalıydım, bunu mutlaka başarmalıydım. Karşıma çıkan tüm engelleri kaldırdım.
Şimdi kendimi yeni yürümeye başlayan bir çocuğa benzetiyorum, minik adımlar atarak, şimdiye kadar hiç dokunmadığım şeylere parmak basarak, aslında hayatın ne kadar güzel olduğunu keşfediyorum… hayatın hangi noktasında olursam olayım, zorlukların, engellerin ve korkuların aslında, amacımıza ulaşabilmek ve hayata sımsıkı bağlanmamız için bir araç olduğunu biliyorum. Evrendeki tüm güzelliklerin farkına varabilmem için bunları yaşamam gerekiyorsa yaşayacağım.
Artık kişilere güvenmeyi, onlarla empati kurabilmeyi, daha da önemlisi sağlıklı bir iletişim kurabilmeyi öğrendim. Bu minik adımlar eminim, her geçen gün daha da büyüyecek.
Artık ben, gerçek BEN’i buldum. “İnsan var, odayı aydınlatır; İnsan var, odayı karartır” sözündeki gibi, güzel olanın “ne söylediğim değil, nasıl söylemiş olduğum ve ne yapmak istediğimi bilip anlatmak” olduğunun farkına vardım.
Evet ben uzun bir yolculuğa çıktım, yola çıkarken yanıma sevdiklerimi de kattım. Sizin de devam etmekte olan yaşam yolculuğunuzda sevdiklerinizle birlikte, aydınlık dolu günler geçirmenizi dilerim.
Facebook Yorum
Yorum Yazın