Bütün inançların temeli sevgiymiş.
Her kim severse, sevdiğine inanır, boyun eğer, kulluk etmiş olurmuş…
Olur muymuş?
Bence olurmuş…
Gerçekten yüreğiyle seven, ister erkek, ister kadın olsun, “kul” olur diye düşünüyorum. İnsanın yüreği severse her şey olur.
Sevginin esası dostluktur, ardından “ilgi” gelir.
Dostluğun ilgiye döndüğü noktadır içimizi ısıtmaya başlayan.
İlgilenmenin devamı “sevgi”. Yani, emek verilen şey sevilir…
Ardı sıra gelen “tutku” ve devamında “aşk” vardır.
Aşk son değildir elbette.
“Şevk”i unutmamak gerekir. Sözlükte "özlem" anlamına gelen şevk,
tasavvufta gönlün sevgili ile buluşma arzusu; Allah'a kavuşma özlemi demektir
(AŞK Kanatlar kırılıncaya kadar uçmaktır.
ŞEVK Kanatlar kırıldıktan sonra da uçmaya çalışmak!)
İşte bu noktada, “kulluk” şevkin getirisidir. Ve yine “dostluk” ile nihayet bulunur. Ebedi dostluk…
İnsan, sevgisini dizginleyip onu kontrol edebilir ama aşk insana hükmeder diyorlar.
Kim ki aşka tutulmuş, onun hali pek çaresizdir bence. Aşk kendinden geçme halidir çünkü.
Velhasıl-ı kelam, okuduğum İskender Pala’nın Şah&Sultan romanından esinlenerek yazdığım
bu cümleler, her yerde yazılıp kutlatılmaya çalışılan “sevgililer günü” için nasıl da farklı
bir bakış açısı ve anlam getiriyor değil mi? Yapay sevgilerin, açgözlü aşkların, yozlaşmış flörtlerin
ne kadar dışında aslında “aşk”. Şeyh Galibi’nin satırları ile yazımı bitirirken, aşk’ınız daim olsun,
kötülükler ve telaşlar sizden uzak olsun da işleriniz rast gelsin...
Hiç aşktan özge şey reva mı
Sarf etmeğe gevher-i kelâmı (Şeyh Galib)
(Hiç aşktan başka bir şey, söz mücevherini harcamaya değer mi?)
AŞK… Hareketsiz sükun, sükunetsiz hareket
AŞK… Kelimelere sığmayan bereket
AŞK… Dibi görünmeyen bir derya
Yusuf’un güzelliğine tutulan Züleyha
Kimi zaman Ferhad, kimi zaman Şirin, kimi zaman Mecnun ile Leylâ
Facebook Yorum
Yorum Yazın