İnananların İlk Kıblesi Neresidir?

Bu sayıda üzerinde duracağımız müminlerin ilk kıblesinin neresinin olduğudur. Malumunuz herkesin zihninde Kudüs’te bulunan Beyt El-Makdis (Mescidi Aksa)’nın olduğudur. Ve bu bilinç öylesine yerleşmiştir ki bütün tarih kitaplarında ve tv. Programlarında hemen herkes bu konuda müttefik olarak karşımıza çıkıyor. Bu görüşün doğruluğunu Kur’an’a sorarak doğruluğunu onaylatabilecek miyiz? Bir deneme yapalım! Bilindiği üzere tarih, yazılı veya sözlü anlatılarla bize kadar gelen belgelerin denetimi ve sağlamlığı, o gün için tarihi yazan veya birileri tarafından yazdırılan sultan veya sultaların yönlendirilmesiyle olurdu. Toplumu kendi istediği gibi inşa etmek isteyen kötü niyetli insanlar var oldukça Kur’an’ı Kerime ihtiyacımız her zamankinden fazla olmasını gerektirecektir. Şimdi biz bu kıble konusundaki bildiklerimizi birde Kur’an’dan öğrenmeye çalışalım.

Hz. İbrahim, İsrail oğullarının atası olmakla birlikte aynı zamanda Müslümanların da atasıdır. Fakat o’nun hangi dine mensup olduğunu yüce Allahtan öğrenelim;

“İbrahim ne Yahudi idi, ne de Hristiyan. Fakat o, hanif (Allah’ı birleyen, hakka yönelen) bir Müslümandı. Allah’a ortak koşanlardan değildi.” (Ali imran 3/67)

Müslüman olan Hz. İbrahim kendisinin, oğlunun ve peşinden gelecek olanların da namaz kılmalarını kendilerinden istemiş olan yüce Rab, kendisinin evi olarak temsil edilecek, dualar da ona yönelecek ve hac için tavaf edilecek bir yer inşa etmesinin istedi.

“Hani, biz Kâbe’yi insanlara toplantı ve güven yeri kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: “Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için evimi (Kâbe’yi) tertemiz tutun.”  (Bakara 2/125)

 “Hani biz İbrahim’e, Kâbe’nin yerini, “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; evimi, tavaf edenler, namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için temizle” diye belirlemiştik. (Hac 22/26)

Bu ayetler bize gösteriyor ki namaz ta Hz. İbrahim’den beri varmış. Peki, onlar namaz kılarken yönlerini nereye dönerlerdi? Namaz kılarken yüce Allah’a yalvarırken cihetleri ne tarafaydı dersiniz? Şüphesiz rabbim onun için Kâbe’yi inşa etmesini emretti, İbrahim ve oğlu İsmail’e!

“Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor, “Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” diyorlardı.” (Bakara 2/127)

Onun için Kâbe ilk namazgâh ve aynı zamanda ilk kıbleydi…

“Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ’be’dir.” (Âl-i İmrân 3/96)

 

 

“Kitap’ta İsmail’i de an. Şüphesiz o, sözünde duran bir kimse idi. Bir resûl, bir nebî idi. Ailesine namaz ve zekâtı emrederdi. Rabb’inin katında da hoşnutluğa ulaşmıştı.” (Meryem 19/54,55)

Hz. İsmail, onun soyundan gelen ve ona tabi olan Müslümanlar için de kıble yine Kâbe idi. Hatta ve hatta Hz. Musa’ya namaz kılma emrini Tur dağında veren rab, Musa’nın da kıblesinin de atası gibi İbrahim’in kıblesi yani Kâbe olması yüksek bir olasılıktı. Hz. Musa’ya gelen emir şöyleydi;

“Şüphe yok ki ben Allah’ım. Benden başka ilah yoktur. O halde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl.” (Taha 20/14)

Hal böyle olunca Hz. Musa’ya emredilen de onun kavmine de emredilmiş sayılırdı. Ona tabi olanlarda namaz kılar onlarda Kâbe ye yönelirdi. Lakin ondan sonra gelen nesil o namazı kaybettiler ve içini boşalttılar ve kıblenin yönünü çevirdiler. Yahudiler, Hz. İbrahim’in soyundan gelen Yakup ve silsilesinden oluşurdu. Bu ayeti dikkatli okuyalım!

“… Âdem’in ve Nuh ile beraber (gemiye) bindirdiklerimizin soyundan İbrahim, Yakup’un ve doğru yola iletip seçtiklerimizin soyundan kendilerine nimet verdiklerimiz nebilerdir. Kendilerine Rahmanın ayetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı. Onlardan sonra namazı zayi eden, şehvet ve dünyevi tutkuların peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından dolayı büyük bir azaba tutulacaklardır.” (Meryem 19/58,59)  

 

Yahudilerden namazı kaybeden bir zihniyet kıbleyi de kaybetmesi çok normaldir. Öbür yandan Peygamberimizin ümmi olduğu Kur’an’da sabittir. (bak. Araf 7/157) O öncekilerin kitaplarını bilmez ve okumazdı. (bak. Ankebut 29/48) Lakin Mekke’de hicret etmesine kadar nasıl namaz kıldı ve nereye yönelirdi. Onunla beraber olan Müslümanların ciheti ne tarafaydı? Şüphesiz Kâbe’ye başka bir yere değildi.

Peygamberimizin Medine’ye hicreti ile birlikte orada yaşayan Yahudi topluluğu vardı. Ve bunlardan çok az sayıda namaz kılanları da vardı. Onların mescidi aksaya doğru yönelmekte olduklarından ötürü Müslümanların da aynı yere yönelmeleri çok doğaldı ve öylece yaptılar. Anlaşılan peygamberimizin Medine’ye hicret etmeden önce oradaki Müslümanlara öğretmenlik yapması için atanan Mus’ab bin Umeyr’in uygulamasıydı. Lakin peygamber Medine’ye geldiği zaman bu uygulamayı sürdürmüş ama gönlü başka yerdeydi. Bir süre devam eden devam eden bu uygulamanın sonunda Medine'nin Kuzeybatısında Mescidi Nebeviye’ye 5 km. mesafede Vebere Harresi denilen mevkide namaz kılarken peygambere vahiy gelir;

“(Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. (Bundan böyle), yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü hep onun yönüne çevirin. Şüphesiz kendilerine kitap verilenler, bunun Rabblerinden (gelen) bir gerçek olduğunu elbette bilirler. Allah, onların yaptıklarından habersiz değildir.” (Bakara 2/144)

Peygamberin cemaatle namaz kıldığı esnasında inen bu ayetten hareketle mescidi aksanın yönünden ayrılıp mescidi harama doğru yönelir ve böylece Allah’ın evini kıble edinmiş olur. (Bu mescit bu gün için “mescidi kıbleteyn” yani iki kıbleli mescit diye anılıyor.) Bu ayetin nüzul sebebinde anlatılanlara göre çok az sayıda namaz kılan Yahudilere de gönderme var. Allah’ın ayetlerine şahit olup buna rağmen inanmayan bir zümreyi de Müslümanlardan ayırmak istediğini buyuruyor.

“Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık. Her ne kadar Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına ağır gelse de biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resûl’e tabi olanlarla, gerisingeriye dönecekleri ayırt edelim diye kıble yaptık. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.” (Bakara 2/143)

Böylelikle Müslümanların kıbleleri değişir. Yahudilerin yöneldikleri kıbleden, Kâbe’ye döndüren Allah’a hamdolsun! Buna rağmen bazı Yahudiler eski kıblelerinde ısrarcı olup öylece kaldılar. Ta ki savaş hukukunu çiğneyip Medine’den çıkarılana dek!

“Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen de, onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, o takdirde sen de mutlaka zalimlerden olursun.” (Bakara 2/145)

İşte Allahtan gelen bir emirle Hz. İbrahim’den beri inananların kıblesi olan Kâbe tekrar Müslümanların kıblesi haline geliyor.

 “(Ey Muhammed!) Nereden yola çıkarsan çık, (namazda) Mescid-i Haram’a doğru dön. Bu, elbette Rabbinden gelen gerçek bir emirdir. Allah, sizin işlediklerinizden asla habersiz değildir.” (Bakara 2/149)

Sonuç olarak Yahudilerin değiştirdikleri kıble ve kaybettikleri namazı ikame eden bir Resul geldi. Ve onunla birlikte ilk kıblemiz olan Kâbe yeniden bizim dualarımızın ve namazlarımızın ciheti yönü oldu. Ve kıyamete kadar öyle kalacak umuduyla selam ve dualarımızla…