Yaşadığımız topraklar yani Anadolu ve kısmen Rumeli coğrafyası Kavimlerin geliş geçiş kapısıdır. Medeniyetlerin kurulup ve zaman zaman yok olduğu bir coğrafyadır. Bu topraklarda ilk çağlardan beri hiç bir zaman kalıcı bir istikrar ve barış olmamıştır. Her zaman dalgalanmalar savaşlar isyanlar işgaller olmuştur. Türkler de bu toprakları 1071 yılında Malazgirt Meydan Muharebesinden beri vatan edinmiştir. 1071 den beri de bu toprakları korumak için savaşmaktadır. Hiç bir zaman savaşlar ve işgal denemeleri eksik olmamıştır. Kanaatimce de olmayacaktır. Geçenler de zannederim Mehmet Barlas yazmıştı..Sultan Alpaslan Gazi şayet 1071 yılında savaşı Malazgirt de değil de Misal İsviçre’nin Bern ya da Zürich şehrinde verse idi ve Türkler Anadolu’yu değil de Orta Avrupa’yı vatan edinselerdi şu an da belki hiç sıkıntısız rahat rahat oturuyorlardı. Aynı şeyi İskandinav ülkeleri veya Kopenhag şehri için de söyleyebiliriz. Ama En Nihayet bu topraklar yani Anadolu zaferlere ve Hüsranlara açılan bir Kadim Coğrafyadır ve Dünya’nın hakimiyeti buralara Hakimiyet sağlamaya bağlıdır. Bakmayın siz Dünya’nın hakimlerinin uzaklarda olduğuna. Onlar buralara hakim oldukları için Dünyaya da hakimdirler. Bu topraklarda söz sahibi olanlar ancak tüm Dünya da da söz sahibi olurlar. Yeni Zelenda veya Endenozya değildir Dünya’nın medeniyetlerinin merkezi veya enerji koridorlarının geçiş yolları. Anadoludur, Mezapotamyadır..
Şayet bir Dünya savaşı tekrardan çıkacaksa da en büyük aday maalesef yine bu topraklardır. Bu coğrafyada kalmanın bedeli hep rahatsızlık, sıkıntı, savaşlar ve işgal veya darbe teşebbüsleri ile boğuşmaktır. Eğer Müstakiliyet yani bağımsızlık istiyorsanız savaşacaksınız, zaten savaşıyoruz da 1071 den beri. Bu topraklarda bir adımız ve aidiyetimiz varsa şehitlerimiz, gazilerimiz ve 1000 yıllık tarihimize hizmet verenlerimizin yüzü suyu hürmetinedir. Barış dönemleri Dünya tarihinde hep geçici ve kısa süreli dönemlerdir. İnsanlık tarihinin bilhassa bu coğrafyanın uzun süreli kaderi genelde savaşlar işgaller ve Krizlerledir. Bunu asgariye indirmek mümkün değilmidir? Tabii ki mümkündür. Azami ittifaklarımız ortak noktalarda buluşmamız sıkıntılı dönemlerin kısalmasına huzurlu dönemlerin de uzamasına vesile olacaktır. Bırakın Selçuklu ve Osmanlı tarihimizi kısacık Cumhuriyet dönemimizde ki 93 yılımıza dahi baksanız bu dediğimi görürsünüz. En başarılı ekonomik ve huzurlu dönemler sosyal siyasal kültürel ittifaklarımızın olduğu istikrarlı yıllarda gerçekleştirmişizdir. İşte 1950-60 arası Demokrat Parti iktidarı, 1965-69 arası 1. Demirel iktidarı, 1983-87 1. Özal iktidarı ve son 13 yıllık dönem. Hep ittifak halinde ülkeyi yönettiğimiz, makul çoğunluk olarak aynı yerlerde buluşabildiğimiz zamanlarda ekonomimiz ve kültürümüz yüksek seviyelerde olmuştur. Zaten o yüzden diyoruz ki siyasi istikrarlar ekonomik istikrarları getirir diye. Osmanlının en huzurlu ve güçlü olduğu dönemlerde umumiyetle uzun süreli iktidar süren Padişahlar döneminde gerçekleşmiştir. En çok toprak kazanılan dönem 1520-1566 (46 yıl) Kanuni sultan Süleyman da da bu böyledir çöküş döneminde ki 1876-1908 (33 yıl ) Abdulhamit döneminde de böyledir. Batmış bir Devlet gram toprak kaybetmeden 33 yıl daha ayakta durabilmiştir. Neden? hep istikrar sebebi ve tek başlı yönetimler sayesinde. Aynı düzeyi aynı istikrarı yakalamaya devam etmeli ve bu topraklarda hakimiyet için mücadele etmenin, savaşmanın şart olduğunu bilmeliyiz.
Ne güzel demiş Merhum Akif ..;
‘’Sâhipsiz olan memleketin batmasi haktir;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktir”
Facebook Yorum
Yorum Yazın