İlk Aşk Şehidi: SALEBE

Gün geçmiyor ki özel bir gün kutlamıyoruz; Sevgililer Günü, Kadınlar Günü, Anneler Günü… Beklentiler hep aynı: Sevgi Gösterileri. Yüreklerdeki asli yerinden görselliğe düşen sevgi de sırasını bekler oldu bu vesile ile… Gün bekler olduk, anneye-babaya hediye almak için, kadınımıza değer vermek için, sözde baş tacı yaptığımız kadınlarımız için… Oysa sevgi ne gün bekler, ne gösteri kaldırır, ne de beklentiye gebe bırakır… 14 Şubat’a endekslenmiş sevgiler, yılın en kısa ayında ve senede bir gün romantiz-minden uzak, bir hediye rekabetine dönüştürülmüş olmasa, İlk Aşk Şehidi Salebe gibi sevebilse bir kalp ve Tövbe makamından Aşk makamına taşıyabilse günümüz insanını, insanlık böylesine mutsuz olur muydu?
 
Şimdi sizi Salebe’nin nasıl aşk şehidi olduğunu anlatan bu yazıyla baş başa bırakıyorum inşaAllah:
 
“Hz. Peygamber (s.a.s) Hayber’e cihada gidiyordu, giderken Medine’de nöbetçiler bırakmıştı. Bu nöbetçilerden birisi de Salebe idi. Salebe henüz yirmisinde Medine’de bir nöbetçi. Gece yarısı Medine sokaklarında nöbet tutarken bir kadın def-i hacet için mecburen evinden çıkıyor. Salebe kadını görünce kadına yaklaşarak şöyle sesleniyor:
“-Ey kadın! Gözlerin beni yakıyor.”
Kadın: “-Ey Salebe! Ateş daha yakıcıdır.”
Salebe: “-Ey kadın! Senin yüzün ne kadar güzel.”
Kadın Salebe’ye dönüp: “-Ama Salebe yakında toprak olacak.”
Salebe yaklaşıyor ve eliyle kadının omzuna dokunarak diyor;
“-Ey kadın seni seviyorum” .
Kadın Salebe’ye kafasını şiddetle çeviriyor;
”- Ey Salebe! Allah Resulü Medine’ye döndüğü zaman O’na, ne yüzle bakacaksın?

Salebe kendine geliyor ve hatasını anlayarak oradan kaçmaya başlıyor. Salebe kaçıp, bir kenara çekildiğinde 
“-Ben Medine nöbetçisiydim, ne yaptım?” diyordu. Allah Resulü geldiğinde ne cevap vereceğini düşünmeye başladı. Salebe bin kere bin pişman olmuştu yaptıklarından…
 
Günler günleri kovaladı ve Allah Resulü (s.a.s.) ve askerleri Medine’ye tekrar teşrif ettiler. Salebe binlerce kez pişman halde ağlayıp yola çıktı ve huzuruna geldiğinde ellerini ve kollarını devesinin (kusva) önünde açıp;
“-Ya Resulullah! Ben bittim, ben helak oldum, ben helak oldum” diye bağırıyordu.
Resulullah (s.a.s):
-“Ya Salebe ne oldu sana, neden böyle konuşuyorsun” dedi.
Salebe Peygamber efendimize yaptıklarını anlattı. Resulullah (s.a.s.) bunları işitince;
“-‘Defol’ dedi, ‘gözlerim görmesin seni’”

Salebe kovulmuştu. Salebe Medine’den kaçtı, Medine’nin dışına kayalıklara, tepelere koştu. Salebe bin kere bin pişman kayalıklarda bağırmaya başladı;
YA ERHAMER RAHiMiYN
“Ey merhametlilerin en merhametlisi, tövbe ediyorum, muhakkak ki sen tövbeleri çokça kabul eden, çokça merhamet edensin” diyerek öylesine haykırıyordu ki ta Medine’den insanlar duyuyordu bağırmasını. Aradan bir hafta geçiyor. Cebrail (a.s.) efendimize geliyor ve Resulullah (s.a.s.)'e:
“-Allah senden soruyor; “-Kulları yaratan sen misin, yoksa Allah mı?
Resulullah (s.a.s.):
“ -Elbette kulları yaratan Allah' tır” diyor.
Cebrail devam ediyor: “-Allah senden soruyor; kullara rızkı veren sen misin, yoksa Allah mı?”
Allah Resulü:
“-Elbette rızık verici olan Allah’tır” diyor.
Sonra bütün ümmete şifa olan ayetleri okuyor:
"Kim ki, ne kadar günah işlemiş olursa olsun, layık-i veçhi ile Allah'tan af dilerse ve tövbe ederse; Allah elbette tövbeleri kabul edendir. Kimse Allah'tan ümidini kesmesin."
Peygamber efendimiz (s.a.s.) ayeti işitince hemen sahabelere sesleniyor;
"-Salebe’yi çağırın"
Bütün ashap tepelere koşuyorlar. Salebe’yi arıyorlar fakat bulamıyorlar. Bir haftadır dağlarda ve tepelerde tövbe eden Salebe’yi nihayet bir kenarda buluyorlar. Nasıl bir halde biliyor musunuz?  Yüzünü toprağa gömmüş sadece hıçkırıkları ve nefes alıp-verişi duyuluyor. Salebe bitmiş artık. Sesleniyorlar:  ''-Salebe, Salebe, …'' fakat Salebe duymuyor. Bir müddet sonra başını kaldırıyor:
“- Allah (c.c.) ne buyurdu, Resulullah (s.a.s.) ne buyurdu?”
Sahabeler Salebe’ye:
“-Kalk Salebe! Allah Resulü seni çağırıyor”  dediler. Salebe’nin kalkacak gücü kalmamıştı. Eli ayağı tutmuyordu. Sahabeler Salebe’yi omuzlarına aldılar ve onu omuzlarında taşıyarak şefkatli Peygamberin önüne getirdiler. Salebe başını kaldıramıyordu.
Allah Resulü Salebe’ye,  Allah (c.c.) ın Cebrail (a.s.) ile göndermiş olduğu ayetleri okudu. Salebe bunları işitince işte orada TÖVBE makamını geçerek AŞK makamına yükseldi.
-Salebe orada "ALLAH" diyerek can veriyor ve böylece aşk tarihine ilk aşk şehidi olarak geçiyor...”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu ayetin (Zümer Suresi; 53) getirdiği müjdenin büyüklüğüne dikkatlerimizi çekmek için şöyle buyurmuştur;
“Bu ayeti dünyaya ve dünyada bulunan hiçbir şeye değişmem.”
Evet. Affetmek büyüklüğün şanındandır ve Allah (c.c.) en büyüktür.

Yüreğimizdeki Salebe’nin  tövbe vakti gelmedi mi daha? Ellerimizi semaya kaldırmak ve af dilemek için bir bahanemiz yok mu?

Böylesi bir AŞK’a aşık olmamak ne mümkün? Böylesi bir tövbe görüp de, ‘tövbe lazım ettiğimiz tövbeye’ dememek ne mümkün?
 
Aşk ile Yâ Hû …
Kalbi Selamlar