İki Ecel’den Biri Elimizde

Geleneksel bilgimizde bir kimsenin ömrü ne ise, doğmadan önce belirlenmiş ve süresini tamamlamadan ölmezmiş. Lakin kur’anı kerim öyle olmadığını, ecelin değişken olduğunu söyler. O zaman ayetleri inceleyim ve nasıl bir çıkarım elde edeceğimize bir bakalım!

“Yaşayanın yaşatılması ve ömrünün kısaltılması bir deftere kayıtlıdır. Bu Allah’a kolaydır.” (Fâtır 35/11)

“Her ecelin yazıldığı bir belge (bir Kitap) vardır. Allah emrettiğini siler (kısaltır) veya sabitleştirir. Ana Kitap onun yanındadır.” (Ra’d 13/38-39)
 
Ayetlere baktığımızda ölüm için ecel (süre) üst sınır limiti hariç, aşağıya doğru değişkendir. Bu da bir insan için iki tane ecel’in varlığı demektir.
 
“Sizi tînden (çamur’dan) yaratan odur. Sonra bir ecel-i (kaza) belirlemiştir. Onun katında bir de ecel-i müsemmâ (yazılmış/belirlenmiş) vardır.” (En’âm 6/2)


Allah c.c. iki ecel’in üst sınırı sabit olmak üzere bir ecel ve aşağıya doğru kısalabilen haraketli ikinci bir ecelden bahseder. Bunu bir örnekle izah etmeye çalışalım; yeni doğmuş bir kimseye yüz yıl ömür’ü üst sınır olarak yazılmıştır. Ve üst sınırını sadece Allah bilir ve belirlemiştir. O kimse her şey normal giderse ömrünü tamamlar ve eceli ile beraber vefat eder. İşte yukarıdaki ayette buna ecel’i “musemma” yani belirlenmiş ecel deniyor. İkinci ecelin yani ecel’i kaza ise hareketli aşağıya doğru inebilen eceldir ki onu doğa ve insan şartları belirliyor. Örnekte verdiğimiz yüz yaş olarak belirlenmiş o kimse, kırk yaşlarnda intihar etmek iradesine sahiptir, birisi tarafından öldürülebilir veya kazaya kurban gidebilir. Bunun sebeplerine göre sonucu ölümle neticelenirse bunun sorumluluğuna göre hesap verecektir veya hesabı alınacaktır. Aşağıdaki ayetler anlatımımızı biraz daha açacaktır.

“Sizi önce topraktan sonra meni parçasından, sonra rahime yapışık kan pıhtısından yaratan odur. Sonra sizi bir bebek olarak çıkarır, sonra kuvvetli çağınıza eresiniz, sonra da ihtiyarlar olasınız diye yaşatır. Bundan önce vefat edeniniz de olur. Bunlar ecel-i müsemmâya ulaşmanız içindir. Belki aklınızı kullanırsınız.” (Mümin 40/67)


“Elçiler, toplumlarına dediler ki: “Allah hakkında şüphe mi olur; göklerin ve yerin yaratıcısı hakkında? O, günahlarınızı bağışlamak ve ecel-i müsemmânıza kadar yaşatmak için size çağrıda bulunmaktadır.” (İbrahim 14/10)

Görüldüğü gibi Allah bize doğumumuzla birlikte bir ecel tayin ediyor. Eğer biz elçinin ki o,  Kur’an-ın çağrısına kulak verir ve ona göre yaşarsak Allah bizi bağışlayacağını ve ömrümüzün sonuna kadar yaşatacağını söylüyor.  Eğer biz nasihat almayıp çağrıya mukabele etmeyeceksek ömrümüzün kısalması an meselesi olup, sorumlusu kendimizin olacağını bilmemiz gerekir.
Ömrümüzün uzaması ile ilgili hadislerde Allahın Nebisi s.a.v. şöyle buyurduğu rivayetlerine bakalım;
 
“Sıla-i rahim, malı çoğaltır, ailede sevgiyi artırır ve ömrü uzatır”. Taberani

“Sadaka vermek, iyilik etmek, ana babaya ihsanda bulunmak ve akrabayı ziyaret etmek, şekaveti (hayatın zorluğunu) saadete çevirir, ömrü uzatır ve insanı kötü ölümden korur”. Ebu Nuaym


“Müslüman kişinin verdiği sadaka ömrünü uzatır, kötü ölümü önler.”Camiü’s-Sağir, 3/1121;


“Sürekli abdestli ol ki Allah ömrünü uzatsın.” Emali’el-Müfid, 60/5

 
“Her kim rızkının fazla ve ömrünün uzun olmasını istiyorsa, sıla-i rahimde bulunsun.” el-Hisal, 32/112

“Ömrü sadece iyilik etmek uzatır.” ed-Derret’ul-Bahire, 18


Demek ki sadaka ve sıla’i rahim Allahın katında yazılı olan belirlenmiş bir süreye kadar ömrü uzatır. Bu gibi iyilikleri yapmayan ve özellikle vahy’in öğretisine kevni ayetlerin şartlarına göre uygun yaşamayanın, ömrünün kısa olabileceğine müşahade ediyoruz. Çünkü ansızın bir bela veya musibet gelebilir değebilir.

“Azap gelip çatmadan imana gelip de imanı kendine fayda vermiş bir tek kavim olsaydı keşke; Yunus kavmi başka, onlar iman ettiler; biz de kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını giderdik ve onları bir süre daha yaşattık.” (Yunus 10/98)

“Elif, Lâm, Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış, sonra hakîm olan ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır. Allah’tan başkasına kul olmayasınız diye. Ben onun tarafından bir uyarıcı ve müjdeciyim. Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra ona dönün ki sizi ecel-i müsemmâ gelinceye kadar güzel bir şekilde yaşatsın. Fazlasını yapana, kendi katından daha fazlasını versin. Eğer yüz çevirecek olursanız, o büyük günün azabına uğramanızdan korkarım.” (Hûd 11/1-3)

Bütün bunlardan sonra Allah birine azap edecekse, canını erken alacaksa, tabiri caizse kalem kırıldıysa işte o zaman geri dönüşü yoktur!

Ayette;
“Eğer Allah insanları yaptıkları yanlışlardan dolayı hemen sorumlu tutsaydı, yeryüzünde tek bir canlı bırakmazdı. Ama Allah onları ecel-i müsemmâya kadar ertelemektedir. Ecelleri gelince ne bir an geri kalabilirler, ne de bir an ileri geçebilirler.” (Nahl 16/61)

“Biz Nuh’u kavmine elçi gönderdik; kendilerini acıklı bir azap çarpmadan önce onları uyar diye. Nuh dedi ki: “Kavmim! Ben sizi açıkça uyaran bir kişiyim; Allah’a kul olun; ondan sakının, sözlerimi dinleyin ki Allah günahlarınızı bağışlasın, sizi ecel-i müsemmânıza kadar yaşatsın. Çünkü Allah’ın belirlediği ecel gelince artık geri bırakılmaz. Bunu bir bilseydiniz.” (Nuh 71/1-4)

Bunu Kur’an örneğiyle tövbe etmekle ömürleri uzayan Hz. Yunus peygamberi ve kavmini gösterebiliriz.

“Yunus da elçilerden biridir. Bir gün dolu bir gemiye kaçtı. Diğer yolcularla kur’a çekti ve kaybetti. Sonra onu bir balık yutuverdi, o kendini kınayıp duruyordu. Eğer tesbih etmeseydi yeniden dirilecekleri güne kadar balığın karnında eriyip gidecekti. Tesbih edince onu boş bir yere attık; hasta bir haldeydi. Yanı başında kabakgillerden bir bitki bitirdik. Halbuki onu yüz binlere, daha da çok kimselere elçi göndermiştik. Nihâyet onlar ona inandılar. Biz de onları bir süreye dek nimetlendirdik.” (Sâffât 37/139-148)

“Balığın yuttuğu Yunus’u da an. Bir gün öfkelendi, başını alıp gitti. Dünyayı başına dar etmeyeceğimizi sandı. Sonra karanlıklar içinden şöyle yalvardı: “Senden başka ilah yoktur. Senin kusurun yok, ben yanlış yaptım.” Onun yalvarmasına karşılık verdik; üzüntü ve kederden kurtardık. İşte inananları böyle kurtarırız.” (Enbiya 21/87-88)


Hz. Yunus’un kavmi için, ömürlerinin uzatıldığını söyleyen ayet;
“Azap gelip çatmadan imana gelip de imanı kendine fayda vermiş bir tek kavim olsaydı keşke; Yunus kavmi başka, onlar iman ettiler; biz de kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını giderdik ve onları bir süre daha yaşattık.” (Yunus 10/98)

O halde bizlerinde ömürlerimizin uzun olmasının kriterlerini Kur’anca yaşamak olduğunu unutmamak kaydı ile birkaç madde yazalım;
 
1- Allahın istediği helal ve temiz gıdadan beslenmek.
2- Nefislerimizi tehlikeden kaçındırmak.
3- Haram aş ve işlerden uzak durmak.
4- Üretirken işlerimizi ve ürünlerimizi sağlam ve mükemmel yapmak.
5- Her şeyin aşırısından (israftan) kaçmak.
6- Tövbe edip günahlardan arınmak.
7- Sadaka vermek. Sıla’i rahimde bulunmak (akraba ziyareti).
8- Anne baba ve kardeşleri gözetmek.
9- Yalan söylememek ve çirkin fuhşiyattan geri durmak.
10- Kevni ayetlere göre uygun yaşamak. (Tıp ve bilimden faydalanmak)

Sayın okur! Formülü verdikten sonra yukarıdaki örnekleri çoğaltabilirsiniz.

Sonuç olarak iki ecel’in verildiğini gördük. Birisi Allahın biçmiş olduğu süre ki buna ecel’i musemma denir, ikincisi insanın iradesine verilmiş ecel’i kaza denir. Bize brakılmış, sebep ve sonuç ilişkisine bağlı ecelimizi uzatmak için, sizleri sözün en güzeline Kur’ana (indirilmiş) ayetlerine ve kevni (yaratılmış) ayetlerine davet ediyoruz.

“Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir.” (Zümer Suresi, 18)

Ömrünüz uzun ve bereketli olsun.