HİLAFETİ KİM KALDIRDI?

Son dönemlerde Dışişleri Bakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu’nun çabaları ile tüm komşu ve yakın ülkelerle olan sorunlarımız (ki bu sorunlar zaten suni idi) sıfıra indi. Sayın Davutoğlu’nun bu ülkelerle vizeleri de kaldırması, bu başarıyı göstermesi bizlere geçen sayıda da yazdığım gibi bambaşka duygulara itti. Hepimizin aklına Osmanlı İmparatorluğu’nun etki altındaki toprakların durumunu geldi. Öyle bir nüfuz alanı ki bu topraklar; birlikte hareket ettiklerinde Dünya’nın seyrini değiştirir. Bunun yazımızın başlığı ile ne alakası var diyeceksiniz. Bununla şöyle bir alakası var; Bu coğrafya bir lidere bağlılıktan yoksundur. Bu coğrafya darmadağındır. Yıllardır savaşlar ve işgaller altındadır. Kendi orduları dış tehditlere  karşı değil kendi halklarına karşı namlularını çevirmişlerdir. (lider deyince de insanın aklına hemen halifelik geliyor.) Müslüman bir coğrafyanın halifesi olması ne kadar da doğal geliyor insana. Hani Hiristyan aleminin papası var, İslam aleminin halifesi kim? Pekala; soruyu şöyle soralım: Hilafeti aslında kim kaldırdı? Hilafet İslam Coğrafyası’nda ne zamandır yok? Ben burada devreden çıkıyorum ve sözü hocaların hocası, kıymetli ilahiyatçımız Prof. Dr. Sayın Hayrettin Karaman hocamıza bırakıyorum. Kendileri bir sunni alim olarak Yenişafak Gazetelerindeki 23 Ocak 2011 günü yazdığı yazıda hangi nefis tespitleri yapmıştır.

*****************************************************************************************************

Hilafet "halife olmak" demektir, halîfenin İslam siyaset ilminde manası, "Hz. Peygamber (s.a.)'den sonra, ümmetin siyasi lideri, imamı, önderi olan, O'nun sünnetini (yolunu, usulünü) izleyen, ümmete veya onun temsilcisi olan danışma meclisine danışarak İslam devletini yöneten kimsedir.
 
Ehl-i sünnete göre Peygamberimiz (s.a.) kendisinden sonra kimin halife olacağını bildirmemiş, bunun seçimini ümmete bırakmıştır. İslam devlet yönetiminde "serbest seçim/bey'at ve yönetimde ehline danışma iki temel şarttır.
 
İlk dört halife (hulefâ-i râşidîn) farklı usullerde serbest seçimle tayin edilmiş, hiçbiri hayatında bir yakınını velîaht (kendinden sonraki halife) olarak tayin edip ona bey'at almamış ve ülkeyi ehli olan kimselere danışarak idare etmişlerdir.
 
Suriye valiliğinden azledileceğini anlayınca Hz. Ali'ye isyan eden Muâviye, Hz. Ali'nin şehadetinden sonra kendisine bey'at edilen Hz. Hasan'a, "Benim namıma hilafetten çekilir ve bana bey'at edersen ben hayatta olduğum sürece ülkeyi idare ederim, sonra oğlumu veya bir başkasını yerime bırakmam, veliaht tayin edip bey'at almam" demiş, Hz. Hasan bu şartla hilafeti bırakmış ve ona bey'at etmiştir. Fakat Muaviye sözünde durmamış, oğlu Yezid'i veliaht tayin etmiş ve daha kendisi hayatta iken onun adına (kendisinden sonra halife olması için) her hileye ve şiddete başvurarak halktan bey'at almıştır. Başka yerlerde bey'at işini hallettikten sonra Medine'ye gelmiş, yaptığı usulsüzlüğe muhalefet eden bazı genç sahabiler ile Peygamberimiz'in torunu Hz. Hüseyin'i bir odaya hapsettirmiş, başlarına silahlı nöbetçiler koymuş ve şöyle demiştir: "Ben şimdi halka sizin bana bey'at ettiğinizi söyleyeceğim, eğer aksine bir söz söylerseniz nöbetçiler kellelerinizi uçursunlar".

Muaviye öldükten sonra başa geçen Yezîd'in neler yaptığını ve Hz. Hüseyin'i Kerbelâ'da nasıl şehid ettirdiğini herkes biliyor.
 
Şimdi şu soruyu sormanın zamanı geldi:
 
İslam hilafetini kaldıran ve yerine istibdadı, saltanatı getiren kimdir?
 
Ehl-i sünnet kaynaklarında Muaviye ve yandaşlarının hilafeti saltanata (zalim ve cebbar hükümdarlığa/mülk adûda) çevirdikleri açıkça ifade edilmektedir. Bunların meşru halifeye haksız yere başkaldırdıkları ve böylece bâğî oldukları da yine aynı kaynaklarda yer almıştır.
 
Hz. Ali'ye bey'at etmeyen hatta isyan eden başka sahâbîler de vardır, ama bunlar sonradan pişman olmuşlar, tevbe etmişler ve hilafeti de yıkmamışlardır.
 
Asırlar boyunca bir daha, "Hz. Peygamber'in yolunu izleyen, seçimle işbaşına gelen ve gerektiğinde azil ile ayrılan ve ümmetin seçkin (ilimde ve ahlakta önde gelen) temsilcilerine danışarak ülkeyi yöneten kişi manasında halife ve bu manada hilafet" geri gelmemiştir.

Bir hadise göre "kötü bir çığır açan, o çığırı takip edenlerin günahlarına, kötülüklerine de katılmış oluyor".
 
İşte bunun için sevmiyorum, ama yine de sövmüyorum.
 
İbret alınsın ve hak yerini bulsun diye -bir soru üzerine- bunları yazdım.  Hayrettin Karaman / 23 Ocak 2011 – YENİŞAFAK

Şimdi siz kararınızı verin. Hilafeti kim kaldırdı. Atatürk’mü yoksa Muaviye’mi?