Hiçbir Günahkâr, Başkasının Günah Yükünü Yüklenmez !

Hemen hemen herkesin yanlış bildiği “günahım onun boynuna” diye attığı ve böylece günahlarından sıyırıldığını söyleyen veya zanneden kardeşlerim! Yüce Allah’ın kitabı olan Kur’an Kerimin ışığında meseleye bakmalarını tavsiye etmekle birlikte birkaç ayeti beraber okumaya, anlamaya ve gerçeği ortaya çıkarmaya davet ediyorum… 

 

“Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Günah yükü ağır olan kimse, (bir başkasını), günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa. Sen ancak, görmedikleri hâlde Rablerinden için için korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. Kim arınırsa ancak kendisi için arınmış olur. Dönüş ancak Allah’adır.” 35/FÂTIR-18


Bu ayet açık ve net anlatıyor ki, bir kimse yapmış olduğu bir yanlışından dolayı kazanacağı günahı bir başkasının boynuna atamayacak ve yükleyemeyecektir. İş ticarete veya dünya menfaatine geldiği zaman kendi hocasının veya büyüğünün sözünü dinlemeyip kendi bilgi, beceri veya aklını kullanarak kararlarına kimseyi ortak etmeyen bir kimse, ne hikmetse dini mevzulara gelince ben bilmem deyiveriyor! Ya kim bilebilir diye sorulduğunda, şeyhim bilir, hocam bilir veya büyüklerimiz, atalarımız bilir deyivererek aklını kullanmayı, sorgulamayı veya Kur’an’ı okumayı ihmal ederler…


Bu ihmallerin nedeni ise açıktır ki, kulaktan kulağa dolaşan ve adeta Dindendir diye yerleşmiş mesnetsiz bir söz yüzünden… 


O da şudur; ya! Ben böyle duydum. Günahı onların boynuna, diyerekten! Sıyrılabileceğimizi zannederekten…


Velev ki mezhebi, tarikatı, meşrebi, cemaati veya partisi, ona dinden diye anlattıkları şeylerin sorgusuz sualsiz kabul eden, itaat eden ve bunda bir hikmet vardır diye kabul edip onlar daha iyi bilir bir ön kabulüyle, aklını kullanmayan ve kendisine indirilen kitabını okumayan bir kimsenin hali de budur. 


O kimse yaptığı veya işlediği günahların hesabını kendisi verecek ve yakını da olsa bu günahı ona yükleyemeyecektir. 

Kim ne yaparsa kendine yapmış olacağı gerçeğini unutmaması ve ihmal etmemesi gereken bir gerçektir.


Bize dini anlatan kurumlar, hocalar veya din bilginlerinin, siz bizim dediklerimizi yapın ve uygulayın ve bunda müsterih olun diye telkin ettikleri, hatta ve hatta eğer günahı varsa boynumuza diye yeminde edebilen kimselere Kur’an, kâfir deyip bu durumu yalanlıyor! 


Kâfir; lügat anlamı olarak bir şeyin üstünü kapatmak, hakikati örtmek manalarını içerir. Istılahta ise; Apaçık olan Kur’an’a rağmen olayı saptırtmak, gerçeği kapatmak veya olayı başka bir şekilde göstermeye çalışanlara delilsiz konuştukları veya zanna uydukları için, onlara kâfir denmiştir. 


İşte bu kimseler, iman edenlere şöyle derler;      


“kâfirler, iman edenlere “Yolumuza uyun da sizin günahlarınızı yüklenelim” derler. Hâlbuki onların günahlarından hiçbir şey yüklenecek değillerdir. Şüphesiz onlar kesinlikle yalancılardır. Ant olsun, onlar mutlaka kendi yüklerini ve kendi yükleriyle beraber nice ağır yükleri yükleneceklerdir. Uydurmakta oldukları şeylerden de kıyamet günü şüphesiz, sorguya çekileceklerdir.” 29/ANKEBÛT-12,13 


Müslüman dediğimiz veya mümin diye nitelendirdiğimiz kendimizin gerçekte bir kıymeti yoktur. Ancak inandığımız yaratanımızın, bizi nasıl tanımladığının bir kıymeti ve değeri vardır. Bizim sabahtan akşama kadar, elhamdülillah biz Müslümanız dememizin Allah katında bir değeri olmayacaktır. 


Ne zaman ki bizim inancımız Allah’ın indirdiği kitaba göre olursa o başka! Bunu sağlayabilmemiz için, bize indirilen kitabı okuyup bilip ve yaşantımıza aktardıktan sonra umut edebiliriz.


Okunmayan bir kitabın, âlimi olunmaz!


Âlimi olunmayan bir kitabın, amili olunmaz! 


Amili olunmayan bir kitabın, hamili olunmaz! 


Dolayısıyla, Kur’an’da ki emirleri ve vasıfları taşımayanlara da şunu diyoruz…


Hamili olmadığın kitaba, imanlı da olunmaz!


 Çünkü cenabı Allah Kur’an’ı Kerimde şöyle buyuruyor;   

“Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilen Kur’an’ın gerçek olduğunu ve onun, mutlak güç sahibi ve övgüye lâyık Allah’ın yoluna ilettiğini görürler.” 

34/SEBE-6

Sevgili okur! Ne yaparsan hesabını kendin vereceksin. Kendinin vereceği hesabın sevap veya günah karşılığını, yine kendin göreceksin. Bu ayetleri iyi okuyup tefekkür etmeli ve ona göre yaşantımıza bir Kur’an ayarı yaptırmalıyız…


“Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez. İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.” 53/NECM-38,39,40,41  


Kendisini insan kabul eden biz mahlûklar için! Hiç kimse anne babası kadar kendisine şefkatli ve merhametli değildir. Onlar dahi, Allah’ın katında bize bir fayda sağlayamayacak!


“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah’ın va’di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın.” 31/LOKMÂN-33 


Sevgili peygamberimizde bu konu için biricik kızı olan Hz. Fatima’ya;” Ey Resülullah’ın kızı Fatima! Sen de kendi nefsini Allahtan satın almaya çalış; zira senin için bir şey yapamam!” mealindeki sözünü, öz kızına söylemiştir. (Buhari. Vesaya 11: Tefsir (26) 2 Müslim, İman 348-352)

Bundan sonra başımızı iki elimize alarak, ebedi ahiret saadeti veya eziyeti için karar vermeliyiz. Bin düşünüp bir yapmalıyız. 

Doğru yol, piyango veya tombaladan çıkmayacak! Ancak bizler arayıp gerçekten istersek umabiliriz ki cenabı Allah hidayeti bize ulaştırır. Ama bunun için samimiyet ve salih amel gerekir. Ve zaten Allah’ında va’di dir. Ancak, o’dur bizi doğru yola eriştirecek… Ama eğer bizden talep olursa, nasipte olacak…


 “Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Biz, bir Resul göndermedikçe azap edici değiliz.” 17/İSRÂ-15


Sevgili okur! Bu gün resul aramızda yok diyenler olabilir. Biz Resulü, getirdiği Risalet’ten tanırız. İşte Risalet, elimizde ki Kur’an’ı Kerimdir. Azap gelmeden önce, dinimizi Kur’an’dan öğrenelim, okuyalım, yaşayalım ve yayalım. 

Selam ve dua ile…