“Her yolculuk ‘şimdi’den gidiştir.”… diyordu okuduğum bir yazıda. An’ın kıymetini bilme gibi mi algılamalıydım bu cümleyi bilemedim.
Okumaya devam ettim: “Geleceğe yolculuk doyumsuzluğa işarettir, evvele yolculuk ise sahipliklerden vazgeçiştir. Geleceğe her yolculuk biraz daha giyinmekse, evvele yolculuk giyilenleri soyunmaktır.”…diye sürdü. O zaman anladım ne demek istediğini.
Şu aralar birçok yazımda belirttiğim bir şeyi yapıyorum. Hayatımı safralardan arındırma yolundayım. Ne kadar gereksiz şey varsa tek tek yok ediyorum hayatımdan… cep telefonumdan kim olduğunu bile unuttuğum insanları siliyorum, gardırobumda yıllardır bekçilik etmiş kazakları birilerine veriyorum, fazla olan eşyaları gün olur lâzım olur demekten vazgeçtim… Fazlalıklardan kurtuluyorum tek tek. Bu kurtuluş, bu arınma, sadece elle tutulur/gözle görülür şeylerle sınırlı değil tabii ki. Tutkulardan, olmazsa olmazlardan, belki ufak hırslardan belki de küçücük kıskançlıklardan da arınma. Ve işlem tamamlandığında olabildiğince daha sade “insan” haline gelebilme ümidi…
Mevlana’nın Mesnevîsi’nde geçen hikâyede de, Rum ve Çinli ressamlar en iyi resmi kendilerinin yapabileceğini iddia ederler. İddialarının ispatı için hükümdar kendilerine yardımcı olur. Bir salon bir perdeyle ikiye ayrılır. Çinli ressamlar perdenin bir tarafında Rum ressamlar diğer tarafında kalırlar. Çinli ressamlar ihtiyaç duydukları malzemeyle resimlerini yapmaya koyulurlar. En iyi boyalar ve sağlam fırçalarla muhteşem bir resim yaparlar. Rum ressamlar ise, resimlerini yapmak üzere istedikleri tek bir şey olan zımparayla kendilerine ayrılan duvarda birikmiş kirleri ve fazlalıkları giderir, duvarı parlatırlar. Süre dolar, hükümdar Çinli ressamların duvarına bakar. Gördüğü şey, eksiksiz bir resimdir. Sonra perdeyi kaldırıp Rum ressamların duvarına bakar. Kirden ve fazlalıklardan arınmış, aynaya dönüşmüş duvara Çinli ressamların resmi yansımıştır. Çinli ressamların duvarında bir resim olarak duran şey, Rum ressamların duvarına canlı bir şey olarak yansımıştır. Mevlâna bu hikâyeden bize şu kıssayı çıkarır: Ey okur! Kalbine dön. Yapacağın şey, kalbini örten tozları/fazlalıkları gidermen, onu parlatmandır.
Benim sayfalarca yazsam yine de tam olarak hissettiremeyeceğim duyguyu Hz. Mevlâna nasıl da güzel özetlemiş…
Koca bir ay geçip sizlerle hasbihal etmek ne güzel ama her şeyin olduğu gibi bu ayki yazımın da sonuna geldim. İzin verirseniz yine bir dörtlükle ayrılayım sizlerden:
Âlemde ne var ki aşktan özge
Beyhude nefes tüketme şair
Bitmez diyerek sarıldığın ömür
Bir sade fasıldır aşka dair
Beşir Ayvazoğlu
Aşk’ınız daim olsun, kötülükler ve telaşlar sizden uzak olsun da işleriniz rast gelsin...
Facebook Yorum
Yorum Yazın