Sert bir kış akşamı, yine hamsi koydum tavaya başladı oynamaya misali, hamsiler bir köşede süzülüp tavaya dizilmeyi bekliyor. Bakır kalaylanmış tava aile boyu. Yerinden kaldırıp hamsileri çeviren annemin kolları iyice kas yapıyor artık. İyice süzülen hamsi sultanlığına yakışır şekilde bakır tavaya diziliyor. Hele bir kızarsın ev ahalisi de sofranın etrafına dizilecek inşallah. Buram buram kokusunu yayarken kızaran görüntüsü herkesin iştahını açıyor.
Bugün ayrı bir heyecan var, dünkü çıtlatma hamsiden sonra nar gibi kızarmışı süsleyecek sofrayı. Ben bir yanımla ''of ne güzel koktu mis gibi mis'' derken, bir yanımla da ''of yinemi hamsi var'' triplerindeyim. Midem bayram öncesi arife telaşı yaşarken ruhum hep hamsi yemenin ezikliğinde. Haşlanmışı, çıtlatılmışı, patlatılmışı, işte şimdide kızartılmışı.
O sıralar ruhumda birde çocukluk aşkı rüzgarları esmekte. Okul ev arası gidip gelirken ''acaba bu akşam gelecek mi'' düşüncesiyle leyla misali dolaşıp duruyorum. Uzaktan akraba Yadigar ağabeyin yeğeni gelmiş memleketten. Esmer sert duruşlu hoş bir çocuk.Yaşı yaşıma boyu boyuma uymasa da hayallerimde boyunu uzatıp yaşını küçültüp uyduruyorum bir şekilde. Kimi zaman tersini yapıyor boyumu kısaltıp yaşımı büyütüp koyuyorum yanına kendimi.Yeğen fazla da sert duruşlu. Olsun ben onu sevgimle yumuşatırım diye diye kendimi avutuyorum. Hoş onun beni gördüğü yok ya ben her yerde varmış gibi davranıyorum.
Yeğen her akşam dayı evine gitmeden bize bir uğruyor. Gurbetten yeni gelmiş tanıdıklara tanıdık olma çabasında. Bende ona tanıdık olma çabasında.. Bizde bir çaba bir çaba. Her gece yatarken yeni bir hayal kurmakta ayrı bir çaba. Böyle gidip gelmelerle günler günleri kovalıyor, çocukta bana karşı ilgi yok. Kalkmış gelmiş memleketinden iş güç yer edinme derdinden beni görecek gözü de yok. Düzenli gelip babamla annemle sohbet ediyor odanın köşesinde kedi gibi kıvrılan ben, konular ilgimi çekmiş gibi pür dikkat dinliyorum. Anlatıyor, anlatıyor o anlattıkça mest olup düşecek gibi oluyorum. Zaman geçiyor o anlatıyor ben hala dinliyorum. Hoş dinliyorum da anladığım mı var. O memleketin yeşilini, bağını bahçesini anlatıyor, ben hemen orda onunla yeşillikte koştuğumu hayal ediyorum.. Oğlan inekten,eşekten, attan bahsediyor ben atın üstünde gelin oluyor şahlanıyorum. Evini ocağını söylüyor o an damının altında çocuklarının anası oluyorum. Sert bakışlı sevdiğimin haberi yokken ben Evliya çelebi gibi gezip duruyorum onunla yurdumun her köşesini. Kılıktan kılığa giriyorum hayal dünyamda.. Bize gelmeleri sıklaştıkça kendime pay çıkarıp bir bakış yakaladığımda ‘’hah tamam o da benim için geliyor’’ heyecanıyla bu sefer bulutlarda geziyorum onunla memleket havaları eşliğinde.
Hamsilerimizin kızardığı akşam yemeğin tam ortasında yeğen yine bizde. Annem her akşam ki ezberiyle ''oğlum gel ye bak kaynanan seni seviyor'' diyor. ''Eh anne bu kadar olur yani şimdiden sevdiğini belli etme diyorum damadına, zaten o bakıyor diye kılçık yuttum kaç tane’’. Başım önde yavaşça devam ediyorum hamsiyle olan muhabbetime. Kılçık yırtmış boğazımı, bir boğaz o bakışlara feda olsun diyerek canım yana yana yutuyorum lokmaları. Yerde, sofra etrafında dizili ev halkı iştahla yiyip içerken o divanda oturmuş kim ne kadar yiyor ölçecekmiş gibi sessizce bakıyor. Ben olmuşum utancımdan hamsiden beter kırmızı. Sırtımdaki ter hamamdaki terden beter.. O geldiği akşamlar hamsinin varlığının ezikliğiyle sofra başında küçülüp yok olasım geliyor. Ne zaman gelse evde hamsi kokusu, “hayır beni hamsi tüccarının kızı zannedecek, evin durumu bu tanıma uymasa da. ''
Ben ezilip büzülüp, eh! arada da gözlerimi süzerken, annem tüm iyi niyetiyle ''gel bahri sende ye açsındır'' deyip sofraya çağırıyor. “Yok teyze tokum ben'' diyor. Annem ısrar ediyor o yok diyor. Tam bitti, davet ret faslı derken bizimki boğazını temizliyor gayet dik bir şekilde bir İstanbul asilzadesi gibi ‘’şu hamside iyi ki var yani, ne güzel ucuz, ucuz fakir fukara yemeği oluyor '' diyor. Kaldıramadığım başım duyduğum laflarla kulağımda bombanın patlama etkisiyle iyice düşüyor. Elimdeki hamsi ateş oluyor o an, kor olup yakıyor avucumun içini. Bedenim bir taş parçası, hatta yerinden kalkmayan bir kaya. Oturduğum yerden gördüğüm ayakları dersin hamsi olmuş bana gülüyorlar.
Demin ki küçülmenin yerine yok olma isteğiyle kıvranıyorum. Yerin yarılmasını içine girmeyi istiyorum. Yok... yok olmadan önce onu hamsilere yem etmeyi hatta nazlanıp yemediği hamsileri boğazına sokup boğmayı sonra yok olmayı istiyorum.
Elimde sıktığım hamsiye aşkımın kurban gitmesiyle, usulca sofradan kalkıyorum.
Facebook Yorum
Yorum Yazın