Çalan saatlerinin zilleriyle uyanmayan komşular çelik kapımın sesi sayesinde uyanıp kesin bildikleri ne kadar kötü söz varsa arkamdan yolluyorlardır. Zavallı kapı bile dile gelmiştir beni böyle çarpma her defasında diye. Ya anahtar ne yapsın, geç kalma telaşlarımda onu öyle çeviriyorum ki ’’yeterrr başım döndü’’ isyanlarında olurdu dile gelse.
Her sabah son beş dakika keyif yapma uğruna geç kalıyor nefes nefese dışarı atıyorum
kendimi. Tam sokak kapısında Kemal Sunal’ın postacı halini takınıp başlıyorum onun gibi yürümeye, adımlar kısa kısa ve de sık.
Durağa kadar selamsız sabahsız gidiyorum. Mezarlık köşesi, alışkanlıktan durup başlıyorum üç ihlas,bir fatiha okumaya. Duvar uzun sureler kısa bu okumalar duvar boyu devam ediyor. Ölmüşlerimi tek tek saymak uzun olacağından toplu bir duayla bu işi yapıp uzaktan görünen otobüse koşuyorum.
Otobüsler sıralı, insanları bir yerlere yetiştirme derdinde. İnsanlar sıralı hep bir yere yetişme derdinde. Önde yine halkımın otobüsü halk otobüsü, kokusuyla, kirli koltuklarıyla hakkını kimseye vermeyen.
Özel olduklarından içine kırmızı halı döşeyenimi ararsınız, ön cama perde takanımı.. hepsi onlarda mevcut. Bir kaç kez ona binme gafletinde bulunup halkımla fazlaca bütünleştikten sonra bir daha binmeme kararıyla arkadaki belediyemin otobüsünü bekleyip biraz geç ama temiz gidiyorum işime.
Durak hayli kalabalık yağmur çiselemekte.. Ben henüz yaz havasını hissetmek istediğimden açık ayakkabı giymişim, ayaklar çıplak.. Bu.yağmurda yağacak günü buldu karizma düştü mü yerlere. Karizmayı geçtim üşütüp hasta olma korkusu düşüyor içime.
Aklım git halk otobüsüne diyor yüreğim belediyede kal..Öndeki hareket etmeden öteki almıyor seni içeri. İnsafa gelse açsa kapıları derdim kalmayacak. Halk otobüsü kapısını açıyor halkımdan beş on beden yapışıp kapıdan girmeye çalışıyor. Kararsızlıkla olanları izlerken hızlanan yağmurdan korkuma, birde ayaklarımın sevdasına atıyorum halkımın arasına kendimi.
Saçlarımın ıslak, ayaklarımın çıplak hali, görülmeye değer. Yürüdükçe açık ayakkabıdan vıcık,vıcık bir ses çıkıyor.
Can havliyle kendime oturacak bir yer ararken, kafasını küçük görüp aldandığım bedeni koltuğumun yarısını kaplayan, şişmanlığı koltuk sınırlarını aşan teyzenin yanına ilişiyorum.
Yarım.. koltuğun dışında, elimdeki çantama sıkıca sarılıp diğer yarımı teyzeye akraba yaparcasına yapıştırıyorum. Teyzem bir kıpırdansa bende onunla kıpırdanıyorum, sanki kurma düğmem onun elinde. Ara sıra şikayetimi anlatan ufff derin çekmelerim olsa da o mutlu, mutlu oturuyor. İkinci durağa gelmeden içerinin hava akımı değiştiğinden şoföre nefes için maskeler dağıtsalar önerisini sunmak geliyor içimden.. Neyse diyip kendimi kuş tüyü minderlerde hayal edip kitabımı açıyorum. Balık istifi gibi olan insanlarda, yapışmanın verdiği hoşnutsuzluk yüzlerine yansımış. Hepsi sert bakıyor, hatta bakmamak için yerlerde dikiliyor gözler. ’’ İlerleyelim bayanlar beyler ortalar boş hadi gelenlere yer açalım‘’diyor kendince kibar ama dayatmalı komutlu muavin.. Bu bir iki devam ediyor. Başımda dikilmiş otobüsün demirine kurtarıcı gibi tek elle sarılmış bayan dayanamıyor ’ nereye ilerleyelim kardeşim, yer mi var gel sen ilerle varsa’’ lafını tamamlayamadan, muavin ’’ilerle abla var işte orda yer‘’diyor. Dalmış vaziyette onları dinlerken ‘’bu muavinin kalp gözü açık galiba olmayan yerleri bile görebiliyor’’ diyorum kadına. Kadın lafımdan yumuşamış gülecekken muavin ’’hadi abla durma’’ demesiyle kopuyor ipler. ’’Sen ne diyorsun önce konuşmasını öğren terbiyesiz, zaten her sabah cambaz oluyoruz bu arabalarda., sayenizde her türlü durmayı öğrendim bak istersen bugün tek elle amuda kalkayım ha ne dersin değişiklik olur’’ Sinir vidaları kopmuş herkes başlıyor gülmeye, şişman teyze gülerken sallandığından beni de sallıyor oturduğum yer de. O da tepkili muavine ‘’sizi şikayet edeceğim babanızın otobüsümü bu’’ diyor. Pişkin muavin gayet ciddi ’’he babamın otobüsü benim babam almış bunu istersen git şikayet et‘’diyor daha bir pişkinleşerek. Biraz geçmeden ön kapıdaki direğe yapışan adama, yeni binen biri ‘’biraz yol verir misiniz’’ diyor. Adam direkle bütün olmuş iyice, hiç aldırmıyor. Yeni binen sinirli ‘’kardeşim yol ver dedik’’ diyor hafif dirsek atarak..Gayet sakin durup istifini bozmayan adam ’’in aşağı, bak yol orda burada yol ne arar‘’ diye cevap veriyor. Hay gözümün sevdiği halkım sabah bu cevaplar verilir mi. Herkes mutsuz işe giderken sinir telleri oynatılır mı?.Dirsek atan adam bu sefer bir yumruk atıyor öfkeli çıldırmış gibi. Direği sıkıca tutan adam yere düşecek gibi olurken birden malkoçoğlu kesilip çevik bir hareketle yer bulamadığı kalabalıkta kalkıp, nereye vurduğunu bilmeden tüm malkoçoğlu darbelerini indiriyor. Yaradana sığınıp kontrol edemediği elini ayağını savuruyor rastgele..Yakınında erkek kadın kim varsa nasibini alıyor. Bir yumruk atanı tutturamıyor ıskalıyor her vuruşta. Bunlar kozlarını paylaşmak için sözleşip ilk durakta iniyorlar. Neyse diyip kendimi kitabıma verip kulaklığım takıp üç maymunu oynar işime giderim diye düşünürken başlıyor bir miyavlama sanki dersin zavallı derdinden ağıt yakıyor. Ortalıkta bir ses bir acı çekme durumu var ama görüntü yok. Sağa bakıyorum sola bakıyorum hâlâ ses var görüntü yok. Benim gibi bir çok insan sesin nerden geldiğini bilse, alıp şefkatli kollarına sarıp sarmalayacak durumda merakla bakınıyor. Bakıyorum adamın teki kalabalığı yararak koltuğun altından sepet çekiyor. ’’Tamam kızım tamam canım bak baban yanında şimdi annende gelecek gideceğiz dur ağlama, bak annene vereceğim seni.’’ yok diyorum artık pes insanlar ne zamandır kedileri evlat edinmiş anne baba olmuş demeye kalmadan süslü teyzeye sepet ulaşıyor. Kadının imkanı olsa meme çıkarıp verecek. ’’Tamam kızım sakin ol bebeğim annen seni kollayacak ağlama güzelim’’ artık şefkatli yüreğinde ne kadar sevgi sözcüğü varsa döktürüyor. Kedi inceden bir mırlayıp sakinleşiyor. Elime alıp tek bir sayfasını okuyamadığım kitabı kapatıp çantama koyuyorum. Halkımın otobüsündeki maceralarla farkında olmadan ineceğim durağa yaklaştığımda, iyice yapışıp bütün olduğum teyzeden, yarımı orda bırakma hissiyle kopuyorum. Kurtuluşu buldum, yaşasın edasıyla kalabalığı yarıp kapıya ulaştığımda ister yağmur olsun, ister kar bir daha binmem, asla sözü veriyorum kendime..
Facebook Yorum
Yorum Yazın