7 Haziran seçim sonuçlarını yazarken ÅŸöyle demiÅŸtim: “Åžimdi yapılması gereken, çıkan bu sonuç üzere bir yol belirlemek ve bu iÅŸin çocuk oyuncağı olmadığının bilincinde halkın verdiÄŸi göreve talip olmak. Kapris ve dayatmalar, kiÅŸisel husumetler de halkın defterine not edilecek, ilk seçimde (olası erken seçim) okunmak için.”
Ä°ÅŸte 1 Kasım’da halk, kaydettiÄŸi notlarına bakarak, oyunu kullandı. Åžimdi; iki seçim arasındaki sürece bir göz atalım. Seçim sonrası fırlayan dolar, deÄŸer yitiren borsa, önünü göremeyen yatırımcılarla, ekonomi ilk notu yazdırdı. 2001 krizinde, binlerce iÅŸsiz, intiharın sınırında insanlar ve iÅŸyerleri kapanıp iflaslar olduÄŸunda, ülke bir koalisyon tarafından yönetiliyordu. 8 Haziran bir dejavu yaÅŸattı.
Çözüm Süreci boyunca, devletin operasyon yetkisini valilere vermesi ve toleranslı davranması, örgüt tarafından istismar edilerek, silah yığınakları ve gençlerden ÅŸehir milisleri oluÅŸturmalarına neden olmuÅŸtu. Süreci ErdoÄŸan’ın bozduÄŸunu ileri sürenler, birden ortaya çıkan bu ÅŸehir yapılanmasını ve çeÅŸitli yerlere yapılan yığınakları, kendilerine bile izah etme gereÄŸi duymadılar. Zira, nefretlerini ürkütebilirlerdi!
Aslında, süreç içinde yaÅŸanan bir çok olay, münferit ya da provakatif eylemler kategorisinde deÄŸerlendirilip, sürece sahip çıkıldı. Ancak, seçim sarhoÅŸluÄŸu ve şımarıklık, Suriye’deki geliÅŸmeler, Batı’nın el altından verdiÄŸi silahlar, Ä°ran’ın ezeli düÅŸmanlığı ve kaostan bir devrim çıkarmak isteyenlerin gazıyla, PKK /HDP, “AKP Devleti”ne savaÅŸ açtılar. Anahtar tanım, tam da buydu. “AKP Devleti”. Ä°çerde ve dışarda birbirine benzemezler ortak bir noktada anlaÅŸmışlardı bile. TSK ile bir sorunları da yoktu, onlar “Saray’ın polisi ve askeriyle” savaşıyordu!
Her ÅŸeyi bir kenara bırakıp, kullanılan terimlerden yola çıkarak bile mevzuyu çözmek iÅŸten deÄŸildi. Ancak ne var ki, aydınlardaki ideolojik bağımlılığın yanı sıra çevreden gelen birinin, oryantalist zihinlerine ayna tutması da körleÅŸmeye neden oldu. Ne de olsa yüzleÅŸmek, sancılı bir ÅŸeydi.
Ekonomik kaygılar, terör ve sınırımızda savaÅŸ varken, AK Parti dışındaki partilerin sorumsuzca davranışları, hiç bir konuda elini taşın altına koymamaları, bütün muhalefeti AK Parti/ ErdoÄŸan karşıtlığı üzerine kurup yapıcı olmayan söylemlerini not alan seçmen, 1 Kasım’ da noktayı koydu. Silik, içe kapalı bir ülkeden, söz sahibi bir dünya devleti olmaya aday bir Türkiye’nin vatandaşı olmayı, kendi ülkesinde ezilmiÅŸ, hor görülmüÅŸ; kimi dilinden, kimi dininden, kimi düÅŸüncesinden dolayı hep sığıntı gibi yaÅŸamış insanlar için önemini, oryantalist aydınların anlamasını bekleyemeyiz. Hatta bir çoÄŸu için iyi bir malzemedir bizim geri kalmamız. Böylece “kof aydınlığını” sonsuza kadar muhafaza edebileceklerdir.
AK Parti, 2011’deki oy oranını yineleyerek, tek rakibi yine kendisi olduÄŸunu gösterdi. 7 Haziran’da hafife aldığı algı yönetimini, bu kez önemsedi ve kalkanlarını kuÅŸandı. Sakin, güven veren, ülkesine ve insanına sahip çıkan, mülteciler konusunda Batı’yı bile dize getiren tavırlarıyla, halkın güvenini kazandı. Peki aldığı oy oranı neden malum çevrelerde, yazar ve aydınlarda ciddi bir ÅŸok etkisi yarattı? KöÅŸe yazılarında, TV programlarında, kendilerince cevaplar bulmaya çalışırken, düÅŸtükleri zihinsel sefalet insanı üzüyor. Çünkü, bakış açılarının ortaya koyduÄŸu argüman ve çözümlemelere, durdukları zeminin neden olduÄŸunu göremiyorlar.
Bir profesör, “AKP, istikrarı zorla dayatıyor” diyebiliyor. Sanki iktidara talip bir partinin, seçmenine istikrar sunması tuhaf gibi. Bunu da, iki seçim arasında yaÅŸanan olumsuz koÅŸullardan yararlanma olarak vurguluyor. Tabii bu arada, tüm olumsuzlukları da AK Parti yapmış oluyor. Mesela PKK’nın hendekleri, mayınları bile AK Parti’ye yarıyor da CHP, MHP ve HDP’ ye yaramıyor onlara gore. Çünkü, halk kurtulmak için AK Parti’yi seçiyor ama diÄŸer partileri neden tercih etmediÄŸi gibi bir düÅŸünce gelmiyor akıllarına.
Aslında, sorunlara tek çözüm üretenin de AK Parti olduÄŸunun, bilinçaltı ifÅŸası bu. Bir diÄŸer kiÅŸi, millet istikrar ve huzur için, güçlü bir iktidar istediÄŸinden Ak Parti’ye oy verdi diyor. Karşısındaki diÄŸer gazeteci onaylarken, “Halk, CHP, MHP veya HDP ye tek baÅŸlarına iktidar olma ÅŸansını neden vermedi?” diye sormak aklına gelmiyor.
Bir baÅŸka gazeteci, seçim sonuçlarını yorumlarken; “demekki halk bizimle aynı ÅŸeyleri sorun olarak görmüyor; düÅŸünce ve basın özgürlüÄŸü, demokratikleÅŸme ‘onlar’ için çok da önemli deÄŸilmiÅŸ” diyor kibirli bir edayla. Oysa halk, AK Parti’yi istikrar ve huzur için seçerken, bunların demokratikleÅŸmeyle yakından ilgili olduÄŸu bu zeki(!) hanımdan daha iyi biliyor. Bu kesim, bir kere bile zahmet edip halkı tanımaya ve bu sosyolojiyi okumaya çalışmadı. Kendi uydurduÄŸu yalanlara kendileri de inanınca, patoljik zeminden, saÄŸlıklı okumalar çıkamadı. Yine; “biz bildiÄŸimiz gibi yaÅŸamaya devam edelim, kimseyi deÄŸiÅŸtiremeyiz” diyerek yaÅŸam tarzı kaygısının sahteliÄŸini dışa vuranlar da oldu.
Sonuçta, her iki taraf da demokrasi ve özgürlüklerden dem vuruyorsa, ayrıldığımız yer neresi diye bakıldığında, konunun sosyal psikologlar, tarihçiler ve dahi psikiyatristlere bırakılmasının da bir seçenek olduÄŸu kaçınılmaz gibi.
Görülüyor ki; durum AK Parti meselesinden çok daha fazlası. Halk çözdü, siz hala anlamadınız mı!
Facebook Yorum
Yorum Yazın