HALK KAZANDI

“Müthiş bir adanmışlık yoksa, muhteşem bir başarı da yoktur." Robbins

Sevgili ; uykusuz geçen 48 saatin ardından büyük güne ulaştım.Saat sabahın altısı günlerden cumartesi ve dışarda göz gözü görmüyor.Aşırı bir sis İstanbul'u kaplamış durumda.Bu kasvetli hava bile bende en küçük bir motivasyon kaybına yol açmıyor.Akşam sekizde seninle buluşacağım , derbimiz var.Bir gün önceden hazırladığım formama , kaşkoluma ve diğer giyeceklerime tekrar baktım.Amcamla buluşmak üzere kahvaltıdan sonra sonu statta bitecek yolculuğuma başadım.

Sevgili ; amcamla İstinye'de buluştuk, Tarabya'ya kadar sahilde yürüdük. Onbirini ve onsekizini uzun uzun tartıştık. Rakibin hızlı kanat adamlarına karşı oynaması gerekenleri belirledik. Forvetteki futbolcumuzu ve arkasında oynayan oyuncuyu tahmin ettik. Olası mağlubiyette okula iki gün gitmeyeceğimle ilgili senin ruhuna aykırı olsa da amcamı ikna etmeye çalıştım. Amcam "İnsan sevdiğini olduğu gibi sevmeli olmasını istediği gibi değil. Sporda  başarıda yenilgide olabilir" deyince cevaben "Ben Beşiktaşla o kadar özdeşleştim ki O'na şaka yapılmasına bile katlanamıyorum." dedim. Ama sonradan amcamı haklı buldum.

Sevgili; sahilde bankta oturup saatlerin geçmesini beklerken, boğazı seyrederek sadece sana odaklandım, orada sana olan duygularımı kağıda dökmeye çalıştım. Bu sevginin kağıda dökülemeyecek, ifade edilemeyecek derecede bir sevgi olduğunu farkettim. Gittikçe heyecanım artıyordu. Bu akşamı önemli kılan esas konu, bir derbide halkın %70'den fazlasının Kartal'a sahip çıkmasıydı. Halk adeta kenetlenmiş, muazzam bir sempatiyi Halkın Takımı'nın hizmetine sunmuştu. Türkiye ayaktaydı. Dedemi aradım. Dedem haftalardır vakit namazlarında Beşiktaş için dua etmişti. Dedem "Artık bundan sonrası sizin ve takımın çabasıyla ilgili yüreğimiz orda." dedi. Sonunda amcamla bakıştık, babam ve kardeşimle stadın önünde buluşmak üzere yola koyulduk.

6 civarında Yıldız'da taksiden indik. Mahşeri bir kalabalık elinde bayraklarla İnönü'ye doğru yol alıyordu. Amcamla göz göze geldik. Amcam "Evet bu bir halk ihtilali." dedi. "Halkın takımı düzene çekidüzen verecek." diyerek adeta maçın tanımını yaptı.Meydana indik. Oradan çarşıya geçtik. Kalabalığın gözlerinde "Tamamdır." ışıltısı vardı. Önceki dönemlerde bariz üstünlüğümüzün olduğu takımı, son 4-5 yıldır yenmekte zorlanıyorduk. Psikolojik üstünlüğümüz Yıldız Yokuşu'ndan ve Çarşı'dan hissediliyordu bu sefer.

Sevgili; Dolmabahçe'ye doğru yola girince sağda en büyük Beşiktaşlı Atatürk'ün posterleri daha gür, daha canlı ve etkileyici geldi bana. Atatürk bu sefer gülümsüyordu. Olacaklardan memnun kalacakmış gibiydi. Stadın önüne gelince tarifte zorlandım. "Allah'ım bu ne sevgi" dedim. İnşallah Halkın Takımı'nın dışındaki insanlar , böyle bir sevgiden mahrum oldukları için bizden hak talep etmezler diye geçirdim içimden. Biraz sonra dörtlü tamamlandı ve içeri girdik.

Sevgili; stattan içeri girince en önemli anın başladığını farkettim. Huzurlu, sakin ve mutlu olmanın böyle bir sevgiyle mümkün olabileceğini net anladım. Acaba bu sevgim zamanla yetersiz kalabilir mi diye de korktum. Çünkü karşımda koltuğa oturur oturmaz farkettiğim inanması güç bir atmosfer vardı. İnsanlar sanki varılacak bir zaferi şimdiden kutluyorlardı. Yıldız'da, Barbaros'da, Çarşı'da, Atatürk posterlerinde ve stad etrafında gördüğüm şeyin tıpkısı yaşanıyordu İnönü'de.

Sevgili; ilk onbiri yeniköy sahilinde bir farkla bulmuştuk. Maç başladı, tahmin ettiğimiz gibi defansta temkinli, orta alanda üstünlük kurmaya çalışan bir ilk yarı ve rakibin kanat ataklarını pasifize eden etkin, hızlı adamlarımız. İkinci yarıyla beraber dalga dalga gelen Kartal ve peşpeşe gelen 2 golle rakibin pes etmesi. Üçüncü gole kadar olan bölümü hatırlamıyorum bile.

Sevgili; derbi maçlarında eşine az rastlanır bir durumla karşılaştık son 15 dakikada , 3-0 öndeyiz bir o kadar daha atma imkanı varken Halkın Takımı kendi sahasına çekilmiş, azıcıkta orta sahayı kullanarak pas yapıyor. Merhamet duygusu aklıma geldi ve Halkın Takımı'ndan yana olduğum için bir kez daha muazzam bir gurur duydum. Kartal işini bitirmiş en önde olmanın manevi sorumluluklarını baz alarak halkına merhameti anlatıyordu. 90 dakikanın sonunda artık sözün bittiği yerdeydik. Stattan saatlerce çıkmak istemedim. Halkın Takımı rakibinin moralini bozabilecek hiçbir eylemde bulunmamaya dikkat ederek, taraftarını selamladı. Merhametin yanında alçakgönüllülüğünde kitabını yazdı o kısacık zaman diliminde.

Sevgili; eve giderken ilk dedemi aradım. Dedem gururlanmıştı. Sesinden anlaşılıyordu. Halkın takımı davranış ve tavırlarıyla Türkiye'yi fethetmişti her zamanki gibi. Daha 3 hafta önceki derbide felaketin eşiğinden dönülmüştü. Ama bu akşam halk ve iyi olan kazanmıştı. %70'in üzerinde olan halk desteğinin galip gelmesi ülkenin önünüde açacaktı. Esnaf haftabaşında daha bir ümitle açacaktı kepenklerini. Sandalıyla balık için açılan balıkçı daha bir mutlu ayrılacaktı kıyıdan. Öğrenci çantasını hazırlayıp anne babasıyla vedalaşırken daha bir heyecanlı olacaktı arkadaşlarına anlatacağı şeyler için.Çay partileri düzenlenen evlerde hanımlar daha bir neşeyle yudumlayacaklardı çaylarını, merhametin ve alçakgönüllülüğün faziletini anlatırken. Kahvelerde sert tartışmaların, nefretin ve kinin yerine hedefe ulaşmak için arzunun önemini tartışacaktı insanlar. İş yerlerinde milyonlarca insan Carneige'nin dediği "Batan güneş için ağlamayın. Yeniden doğduğunda ne yapacağınıza karar verin" ifadesinin bu maç için ne anlama geldiğini bulacaklardı. Kısacası bu akşam bir kırılma yaşamıştı güzel yurdumun insanları.

Sevgili; eve vardığımda saat 11'e geliyordu. Neredeyse 3 gündür uykusuzdum. Buna değmişti. Akşamı geceye bağlayan saatlerde Necip Fazıl'ın bu akşamı hep hatırlatacak "Akşam" isimli şiirini mırıldandım. Maçı tekrar yaşadım.

Güneş çekildi demin,
Doğdu bir renk akşamı,
Bu, bütün günlerimin,
İçine denk akşamı.

Akşamı duya duya,
Sular yattı uykuya;
Kızıllık çöktü suya,
Sandım bir cenk akşamı...