- Ama babam, “Önce şu Hamdi amcanın borcunu ödemeden ölüp gidersem, gözüm açık giderim” demiyor muydu, abi?
- Tamam da zaten öldüğünde babamın gözü açıktı.
- Evet, kaç kere kapatmaya çalıştım, kapanmamıştı… Olsun Faik… Zeynep doğru söylüyor, önce onun borcunu kapatalım.
- İyi! Biz burada yarın karnımızı nasıl doyuracağız diye okulu bıraktık, ne iş olsa çalışıyoruz, bir de ona olan borcu mu düşüneceğiz? Koca bakkalı var, para basıyor. Hem cenazede hoca sordu, “hakkınız helal ediyor musunuz” diye, “helal olsun” demedi mi?
- O başka, neden anlamıyorsun? “Borç borçtur, kimseye eyvallah etmem” demez miydi, babam? Şimdi neyin kavgasını yapıyorsun? Elimize para geçtikçe ödeyip kapatacağız işte, Hamdi amcaya. En azından 10 liralık bir şey alırsak, 11 lira verip yavaş yavaş kapatacağız.
- Hem ben bakkala gidince bana surat da asmaz o zaman… Hep beni bekletiyor, önce başkalarının istediğini veriyor zaten. Bence de fazla fazla verip babamın borcunu kapatalım.
- Ya siz neyden bahsediyorsunuz? 1.500 lira borç alıp vermiş Dursun amcaya. 1 lira 1 lira kapanır mı o borç, abi? Gidip Dursun abiden isteyelim parayı!
- Olsun Faik… Adam görsün ödediğimizi de, başımız dik gidelim alışverişe. Hem ben konuştum onunla, önceki gün… Ben ödedim babana diyor.
- Yalan söylüyor işte! Ödese mutlaka haberimiz olurdu. Öldüğünde bile cebinde 15 lira, bir de bozuklar vardı… İyi! Onlar ödemesin borçlarını, biz aç kalıp ödeyelim.
- Ya neden anlamıyorsun? Bak,sen de şimdi yalan söylüyor Dursun amca diyorsun… Babamız hakkında da millet böyle mi desin?
- Benim babam yalan söylemezdi kimseye… Kimse de babama kötü bir laf söyleyemez. Arka mahalledeki Cemal bir keresinde, “Senin baban tinercileri çalıştırıyor, baban da mı tinerci yoksa?” demişti de, kız halimle yere yatırıp kolunu ısırıp kanatmıştım Cemal’in. Annesinden duymuşmuş…
- Ama o karnını doyurup, yanında iş verdiği tinerci çocuklardan kaç tanesi tineri bırakıp iş güç sahibi oldular. Onu görmez kimse… Neyse, hadi Zeynep babamın yarım kalan sedefli sehpayı bitirelim. Yoksa önümüzdeki ay kira parasını ödeyemeyiz. Faik sen de git pazara, bir iki yaşlı ninenin yükünü taşır, birkaç kuruş kazanırsın belki.
- Geçen hafta gittim de ne oldu… 3 kere yaşlı kadının poşetlerini taşıdım evlerine kadar, hep dua ettiler. Beş kuruş para vermediler. Duadan başka bir şey vermiyor millet…
- E yat o zaman evde! Zamanında sokaklarda haytalık edeceğine, babamdan sen de bir şeyler öğrenseydin… Neyse, kızdırma yine beni. Bak Zeynep’e, bu yaşta nasıl da eli yatkın. Nasıl güzel yerine yerleştiriyor minicik sedefleri. O biraz daha büyüsün gümüş kakmayı da öğreteceğim ona, beni de geçecek, babamı da.
- Babam gibi olamaz kimse. Sen tamam ama, onu geçemem valla.
- Elinizdeki gümüşler bitince ne yapacaksınız bakalım… Üç-beş kuruşa veriyorsunuz canım şeyleri, o kazıkçı adama, üstüne dünyaları koyup satıyor turistlere. Parayı o götürüyor, siz anca uğraşın.
- Ne yapalım, babam da hep ona verirdi yaptıklarını. Ama o, babamın dedesinden kalan kılıcın kınına yaptığı gümüş kakmaya bayılırdı Şevket amca. Kaç kere istedi de, babam ata yadigarı diye vermedi.
- Sahi, nerede o kılıç abi? İşimize yarar belki. Zeynep sen gördün mü onu?
- Babam kimseye söyleme yerini demişti ama bana…
- Allah Allah, yabancılara demiştir onu Zeynep, hadi nerde söyle.
- Ne yapacaksın, ne geldi aklına birden hemen diklendin ayağa?
- Abi, onu Şevket amcaya satsak da borcumuzun bir kısmını ödesek olmaz mı? 1 lira 1 lira ne zamana biter o borç? Hadi siz Zeynep’le sehpa, tabanca kabzesi yapıyorsunuz elimize toplu para geçiyor, onu da kiraya falan veriyoruz. Ben de günlük birkaç lira kazanıp karnımızı doyuruyoruz da, bu borç başka nasıl ödenir?
- Doğru diyorsun da Faik, babam sağlığında onu “ata yadigarı” diye satmadı da, biz mi satacağız şimdi… Ama dediğin de doğru, bu borç başka türlü nasıl biter… Nerde Zeynep o kılıç?
- Babamın odasındaki baca deliğinde. Naylona sarıp oraya sokmuştu.
- Tamam, dursun orada şimdilik. Faik sen atla hemen git Şevket amcaya, ağzını ara. Babamdan kılıca getir lafı, kaç lira yapar öğren. Ona göre bakalım çaresine.
- Allah, kurtulduk o zaman…
- Hadi Zeynep, biz de şunu hızlandıralım, yoksa bir haftada bitiremeyiz sehpayı.
- Kapı çalıyor abi, açayım mı ben?
- Hadi git bak, elim tutkallı benim.
- Kimmiş o Zeynep?
- Postacı, mektup getirmiş babama…
- Ver bakayım, kimden geliyor?
- Babamın Azerbeycan’daki arkadaşı bu, Ahmet amca’dan!
- Babamın vefat ettiğini yazmıştık en son mektupta. Şimdi ne diyor acaba?
- Ben bebektim daha değil mi abi, o bizde kaldığında. Annem de vefat etmişti, babam hem bize hem de ona nasıl bakmıştı…
- Ne yapsın adam, iş ararken bulmuş almış yanına o zamanlar. Hemen sonra da hastalığı ağırlaşınca babam, doktor doktor gezdirdi, iyileştirdi onu. Yoksa veremden ölürmüş.
- Hani ben sakallarından korkup ağladığım amca değil mi?
- Dur Zeynep, lafa tutma da ne diyor, okuyayım…
- “Kıymetli Can Dostumun Pek Kıymetli evlatları, öğrendim ki babanız Allah’ın rahmetine kavuşmuş. Allah size uzun ömür versin. Babanızın göçmesine çok üzüldüm. O benim gardaşımdan da öteydi. Bana yaptıklarını ömrümce unutabilemem. O olmasa ben bugün, ondan evvel ölür idim. Ben de sizin yarı babanız sayılıram. Evvel mektubumda dediğim gibi, Allah’a çok şükür, benim burada işlerim iyidir. Benim uşağım olmadı, siz benim uşaklarımdan kıymetlicesiniz artık. Tahsiliniz ve geçiminiz için size bankayla para göndermişem, her ay da gönderirem (Senin adına göndermişem Celal). Tahsiliniz bitince orada, buraya gelip benim işlerimde bana yardım etmenizi evvel Cenabı Allah’tan isterem. Ama sizin de gönlünüz olursa. Yok biz burada daha iyiyiz derseniz, bilin ki bir babanız da benim. Her zaman yanınızda bilesiniz beni. Allah’a emanet olun uşaklarım. Amcanız Ahmet”
- Yaşasın abi! Sen de Faik abim de okula gidebileceksiniz artık. Hemen mektup yazalım, teşekkür edelim Ahmet amcaya.
- Faik gelsin de, ben gideyim bankaya bakayım önce. Fazla göndermişse, sonraki ay az göndersin. Zaten önceki mektubunda da demişti, burada kimsesiz çocukları okutuyorum diye babama. Fazla yük olmayalım adamcağıza.
- Babam iyi ki ona yardım etmiş, değil mi abi? Çok iyi insanmış Ahmet amca.
- 500 lira veririm diyor, kazıkçı herif… Kılıç deyince ilkin gözü açıldı, sonra naza çekmeye başladı kendini.
- Boş ver sen onu. Ahmet amcadan mektup geldi senden sonra. Para göndermiş bize. Ben ona gidip bakayım bankaya.
- Nasıl yani? Bize mi göndermiş, neden?
- Herkes zannettiğin gibi kötü değil işte Faik, babam hep derdi: “sen iyilik yap, at denize. Kul bilmezse, Halık bilir” diye…
- “Halık” ne abi?
- Allah’ın sıfatların biri, Zeynep. Allah'ın yoktan var eden yaratıcılığına işaret eden sıfatıdır ve hiç benzeri olmayan bir şeyi meydana getirmek demektir. Aynı şimdiki gibi işte…
Bu vesile ile Ramazan ayınız kutlu olsun…
Facebook Yorum
Yorum Yazın