GİZLİ BEŞİKTAŞLILAR

GİZLİ BEŞİKTAŞLILAR

"Herkesin üç kimliği vardır.Ortaya çıkardığı , sahip olduğu , sahip olduğunu sandığı."
Karr

Onları her yerde görebilirsiniz. Öğrenciyseniz sıra arkadaşınız , çalışıyorsanız masa partneriniz olabilirler. Sahilde balık tutuyorsanız , sağınız veya solunuzdaki insanlardan biri hatta ikisi , çöp kamyonunun arkasına takılı hizmetlilerden biri veya ikisi birden onlardan olabilirler. Duraklarda otobüs bekleyenlerin , caddelerde yürüyenlerin yarısından fazlasını oluşturur "Gizli Beşiktaşlılar". Onların Beşiktaşlılar'dan ayrıldığı tek nokta var. Doğduklarında onlarda saf ,  kusursuz ve mükemmeldirler. Beşiktaşlı duruşunun temelini oluşturan doğruluk , dürüstlük , yüksek karakter gibi tüm özelliklerde sabittir onlarda , ama onlar yaşamın getirdiği dalgalanmalar , savrulmalar sonucunda , Beşiktaş'a sempatileri devam etmesine , yüreklerinde o sevgiyi yaşatmalarına rağmen , nefislerinin istediği başkalarının başarısızlığından , üzüntüsünden , yenilgisinden , çaresizliğinden ruhlarını besleme düşüncelerine yenik düşerler. Böylelikle falanca takımın taraftarıyım ama ikinci takımım Beşiktaş derler. Çünkü Beşiktaş onlara bu karşıtlığı sağlayamaz. Bu sağlıksız düşüncelerle mücadele , Halkın Takımı'nın var olma nedenlerinden biridir zaten.

Son kurban bayramını Rize'de geçirdik. Bu ziyaretin benim için farklı bir anlamı vardı. Rize'de yaşayan amcamla , 20 yıl sonra nasıl zincirleri kırıp huzuru , mutluluğu ve sakinliği tercih ettiğini , yani Halkın Takımı'na geçiş yaptığını konuşacaktık.  Amcamla gittiğim günün ertesinde , aydınlık bir havada çay ve mandalina bahçelerinin hemen kenarında bir yere oturarak sohbete başladık. Aşağımızda şırıl şırıl akan ırmağın sesini duyabiliyorduk. Sağımızda dedem petekleriyle uğraşırken, solumuzda babaannemle babam mandalina topluyordu. Yeşillikler içerisinde muhteşem bir manzara vardı. Amcama sormadan kendisi başladı. "Farklı takım tutmak zorunda kaldığım günden başlasam iyi olacak. Aslında bir komşuma olan antipatimden dolayı Halkın Takımı'na geçişim gecikti. Onun karşıtı olabilecek, mutsuzluğuyla mutlu olabilecek bir takım tutmam gerekiyordu. Bu Beşiktaş olamazdı. Geriye tek alternatif kalıyordu. Böylelikle 20 yıldan fazla bir süre, kendi takımımın başarısından ziyade, rakibin başarısızlığından, mutsuzluğundan ruhumu besledim. Ama bu stresli dönemlerde bile, Beşiktaş'ı hep sevmiştim. Huzur ve sakinliği tercih ederken de sadece takımımın başarısından mutlu olabileceğim bir yaşam hayal ettim. Bunu bana , Halkın Takımı'nın sağlayacağından emindim. Artık rakip takımın başarısızlığını takip edip ondan mutluluk duymak yerine, sadece takımımın durumuyla ilgileniyorum. Şimdi düşünüyorum da eğer spor şiddet , nefret ve sevgisizlik üretiyorsa ortada ciddi bir sorun var demektir. Şu an Türk Futbolu'nun açmazı tamamen buna endekslidir. Karşılıklı nefretin oluşturduğu gruplaşmanın maçları 2 ay önceden emniyetin gündemine geliyor ve bu işle nasıl baş edeceklerini kara kara düşünüyorlar. Bu facia giderek bir sosyal anarşiye yol açabilir. Halkın Takımı bu konunun tamamen dışındadır. Tüm bunları düşününce doğru olanı yaptığıma inanıyorum. Geçen yıl hastanenin acil servisinde insanların beni kartal formasıyla görmesinin aslı budur. Ben artık Beşiktaşlıyım benzer nedenlerden dolayı Halkın Takımı'nın dışında kalıpta gizli Beşiktaşlı olan %50'den fazla bir kitle var."

Amcamın huzuru , mutluluğu, sakinliği ve sadeliği tercih etmesi müthiş bir şeydi. Zaten insan doğumunda mükemmel ve kusursuz olup zamanla çeşitli evrelerden geçip, döngünün tamamlanması için en başa yani doğumundaki mükemmelliğe ulaşması gerekmez miydi ? Amcam bu döngüyü erken yaşadı.

"Gizli Beşiktaşlılık" ifadesine takılmıştım. Bunu "En sevdiğiniz iki takımı söyleyin." sorusunun karşılığını alarak bulabileceğimi düşündüm. O arada babam yanımıza geldi. Düşüncemi anlattım. Bu düşünceyi köyde uygulayamayacağımı söyledi. Çünkü köyün büyük bir çoğunluğu Beşiktaşlıydı. İstanbul’a dönünce 40 kişilik bir liste yaptım. 1. sütuna en sevdikleri takımı ve 2. sütuna da en sevdikleri ikinci takımı sorup yerleştirdim. İlk sütunda sıralama 15-14-9-2 şeklindeydi. Halkın Takımı'ndan yana olan 9 kişiydi. Fakat ikinci sütunda halkın takımının yanında olan 22 kişi vardı. Şok olmuştum. 40 kişiden 31’i (22+9) Beşiktaş cevabı vermişti. İlk sütundaki ilk ikiden ikinci sütunda kimse yoktu. İki sütunun toplamıyla oluşan yeni sıralama 31-15-14-4 ve Anadolu takımları şeklinde oldu. Amcamın kastettiği "Gizli Beşiktaşlılar" bir anda listeyi alt üst etmişti. Bu futbol literatüründe olmayacak bir şeydi. Halk kendisinden olanı , kendi içinden çıkanı yine korumuş ve en öne koymuştu. "Beşiktaş halktır. Beşiktaş Türkiye'dir. Türkiye'nin kendisidir." ifadesini küçük bir araştırmayla net anladım.

Dayılarımı hatırladım. Hayat boyu devam eden rekabetleri futbola da yansımıştı. Çocuklarının Beşiktaş'a duyduğu sempatiyi , çocukların "Babama söyle bende Beşiktaşlı olmak istiyorum." diye benden rica etmeleri kendilerinin karşıtlık oluşumunu sağlayan yegane düzenden dolayı engelleniyordu. Üzücü olan, çocukların bu çileli sisteme baş kaldırmalarına rağmen onlarında 'Gizli Beşiktaşlı' olarak yetişmelerinin yüksek ihtimal olacağıydı. Belki de onlar çok görmek istedikleri İnönü Stadı'nı bir süre göremeyeceklerdi.

Amcamın bir arkadaşını hatırladım. İki yıl önce amcamla İnönü'ye maça gideceklerken , "Dikkatli ol." sözüne " Bu renklere uzak değilim."  cevabını verdiğini anımsadım. O da siyah - beyaz renklerle huzuru tercih edebilirdi. Yüzünden bunu hissedebiliyordum. Yüksek ihtimalle aile bireylerinden birisine tepki olarak kabullendiği renklerden dolayı o da 'Gizli Beşiktaşlı' olarak kalacaktı.

%70lere varan Beşiktaşlı - Gizli Beşiktaşlı potansiyelini kullanmak, Beşiktaş yönetiminin ve ülkemizin çözüme kavuşturması gereken en önemli sorunlarından birisidir. Böyle bir gücü aktif hale getirmek, dünyada Barcelona - Manchester United - Beşiktaş üçgeninin kurulmasını sağlayacaktır. "Gizli Beşiktaşlılar'ın" oluşturduğu potansiyel 10 yıllık bir çalışma ve başarı sürecinde çözüldüğünde, yerel rakipler iyi bir anadolu takımı hüviyetine bürüneceklerdir ama bunu düşünmekten ziyade, bu topraklardan bir dünya takımı modeli oluşturmayı tüm millet daha önemli görmelidir.

Bunu başarabilir miyiz? Bu topraklardan böyle muazzam bir desteği arkasına alan kulüp neden bir dünya takımı olmasın? Biz büyük düşünmek yerine nefretin, zıtlığın, kinin ve karşıtlığın tutsağı olarak ülke sporunu ve doğal olarak futbolunu ne hale getirdiğimizi hala fark edemeyecek miyiz ? Bu çarpıklığın doğal sonucu olarak oluşan "Gizli Beşiktaşlılar'ın" alt birimlere ayrılıp insanların ruhlarını karşıtlıktan beslemelerine ne kadar daha sabredeceğiz ? 2 ay sonra oynanacak bir maçı şimdiden kazasız belasız nasıl atlatabiliriz sorusuyla daha ne kadar yaşayacağız ? Aslında birçok insan yaşamın onlardan istediği insan olmaya çok yakındır. Herkes kendi özüne, yuvasına dönerse "Gizli Beşiktaşlılar'daki" gizli ifadesi kendiliğinden kaybolacaktır. Bu da sorunu kökten çözecektir. Yazımın başında vurguladığım "Herkesin üç  kimliği vardır. Ortaya çıkardığı, sahip olduğu ve sahip olduğunu sandığı" kimlikleriydi bunlar. Sahip olduğumuz gerçek kimliklerimizle hayatımızı sürdürme temennisiyle...