Geleceğimiz Üç Çocukta

‘’Dünya’da özellikle Avrupa kıtası ve dünyanın önemli ülkeleri nüfuslarının önemli bir kısmını önümüzdeki yüzyılda kaybedecekler. Günümüzde Avrupa nüfusu yaklaşık yediyüzmilyondur. Birleşmiş Milletler tahminlerine göre bu nüfus 2050 yılında beşyüz milyon arasında bir rakama düşecektir. Nüfus azalması güç azalmasını da beraberinde getirir.
İşe temelinden başlamak gerekirse, şunu söyleyebiliriz; dünya nüfusu 1750-1950 yılları arasında yaklaşık bir milyardan, yaklaşık üç milyara çıktı. 1950-2000 yılları arasında ise ikiye katlandı, altı milyar oldu. Nüfus artışı bununla da kalmadı ve artmaya devam ediyor. Eğer artış bu şekilde devam ederse sonumuz felaket olacaktır. Fakat aslında nüfus artışında bir gerileme vardır. Bazı araştırmalar ise dünya nüfusunun 2100 yılına doğru azalacağını söylemiştir. İleri sanayi ülkelerinin çoğunda büyük ölçekli nüfus azalmaları görülecektir. Az gelişmiş ülkelerde nüfus artışı 2100'e kadar sürecek olsa bile bu artış geçmiş yüzyılda olduğu kadar olmayacaktır. Yani genel anlamda nüfus patlaması sona ermektedir. Şimdi kritik 2.1 rakamına bakalım. Dünya nüfusunun dengede kalması için her kadın ortalama olarak 2.1 çocuk sahibi olmalıdır. Bu rakamın üstü nüfus artışı, altı da nüfus azalması anlamına gelir.

Nüfus patlamasının görünürde iki açık nedeni vardı, birincisi çocuk ölümlerinde azalma ve ikincisi de ortalama ömür süresinin uzamasıydı. Bu palyatif nüfus artışı azalarak gitgite devam edecek ve çok basit, yüzyılın ilk yarısında, özellikle endüstriyel olarak gelişmiş ülkelerde büyük bir iş gücü yetersizliği baş gösterecektir.

Bugün, gelişmiş ülkeler göçmenleri ülkelerinden uzak tutmak konusunda sorun yaşamaktadır. Ancak yüzyılın ilk yarısında sorun onları ülkelerine çekmekte yaşanacaktır. ’’
 
Yukarıdaki paragraf George Friedman’ın Gelecek Yüzyıl adlı kitabından nüfusla ilgili bir analiz paragrafı idi. Bu paragrafı sizinle niye paylaştım şu şekilde izah edeyim geleceği dizayn etmek için eldeki verilerle geleceğe bir projeksiyon tutmak amacı ile en geniş haliyle temel eğilimleri – jeopolitik, teknolojik, demografik, kültürel, askeri – ortaya koymak ve gelecekte yaşanabilecek büyük olayları belirlemek kastıyla. Dünyada bugün işlerin nasıl yürüdüğü ve gelecekte de nasıl yürüyeceğine dair kanaatler oluşturmamıza fayda sağlamak ve bunlar üzerinde fikir yürüterek geleceğe yönelik projeler oluşturmak maksadı içindir.
 
Türkiye’nin doğurganlık oranı 2.1 yani kritik eşikte. Bu eşiğin her altına düşen rakamda nüfusumuz yaşlanacak ve zamanla bizi diğer nesli bitmiş kavimler gibi tarihe gömecekler. Şimdi Başbakan Tayyip Erdoğan’ın her iki lafın birinde ve özellikle yeni evlenen gençlere tavsiye olarak söylediği en az üç çocuk yapın sloganının ne kadar stratejik bir karar olduğunu anlayabiliyoruz. Gezi olaylarının ayrıntısına ben burada girmeyeceğim fakat geziye katılan guruplar içinde yapılan söylemlerde Başbakan için her şeyimize karışıyor kaç tane çocuk doğurmamız gerektiğini bize dikte ediyor. Benim bedenim benim kararım afişleri dikkatimizden kaçmadı. Tabi ki çocuk doğurup doğurmamak bireyin kararı fakat biz toplumuzu devam ettirmek istiyorsak bilimsel olarak kesin belirlenmiş olan 2.1 oranının altında bir doğurganlığın altına düşmememiz gerekmektedir. İnsan geriye dönük nüfus ve doğumla ilgili arşivi karıştırdıkça Dünya’da Ford Vakfını Türkiye’de ise buradaki temsilcisi Koç Gurubu üzerinden doğum kontrolünü propaganda etmelerindeki amaçlarının ne olduğu apaçık ortaya çıkmakta.

Yılan aynı yılan pusuda beklemekte fırsatını buldukça zehrini akıtmakta. En son Gezi Kalkışma sivil darbesinde madden ve ruhen bütün varlıklarıyla buna destek verdiler. Ama kaybettiler korkularının sonucuna katlanacaklar. Ne kadar korktuklarını ve korkak olduklarını anlayabilmek için Gökhan Hacır’ın ‘’Zaten İnanmaya Hep Hazırdık’’ kitabında geçen bir alıntı ile anlatalım. Koç Ailesi ve Rahmi Koç o kadar ürkektir ki ne olur ne olmaz birgün mallarımıza el konulur diye her ay Bağkur primlerini tam yatıp yatmadığını kontrol için her ay Ankara Bağkur merkezinden sordururlar. Müthiş paranoya ve korkunun sürüklediği cesaretle Divan Otelin altını 1500 yataklı hastaneye çevirip beklemek bunun sonucu olsa gerek. Ok artık yaydan çıktı korkunun ecele faydası yok. Bu arada Başbakana söyleyelim bağkur maaşlarına biraz zam yapsın malum paşam bu parayla zor geçinir.

Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Hayırlı işler dileği ile.