Gözüme uyku girmiyor. 23.00’de yatıyorum ama saat başı uyanıp sonunda 06.00’da işe gitmek üzere kalkıyorum. Gözümün önünde şehitlerin televizyon ekranındaki görüntüleri. Bir kısmı vesikalık, bir kısmı da facebooklarından alınmış gülümseyen hayat dolu anlarından geriye kalan resimler… Aklımda artlarında bıraktıkları anaları, bacıları, yavukluları ve pek de tanıyamadan ayrı düştükleri evlatları var.
Canlar gitti, umutlar gitti, aşklar gitti…
Aklıma bir şiir düşüyor:
Okulu bitirene kadar,
Çok para kazanana kadar,
Çocuklarınız olana kadar,
Çocuklarınız evden ayrılana kadar,
İşe başlayana kadar,
Evlenene kadar,
Cuma gecesine kadar,
Pazar sabahına kadar,
Yeni bir araba ya da ev alana kadar,
Borçları ödeyene kadar,
İlkbahara kadar,
Sonbahara kadar,
Kışa kadar,
Maaş gününe kadar,
Şarkınız söylenene kadar,
Emekli olana kadar,
Ölene kadar…
Geçmişin hesaplaşmasını yapıp, zaman zaman da geleceğin korkusuna kapılıp yaşadığımız an’ı ne kadar çok es geçiyoruz değil mi? Birçok yazıda özel günlerde fotoğraf ya da video çekmek yerine o an’ı izleyin, daha mutlu olacak ve daha çok zihninizde yer edecek diyor. Oysa artık neredeyse hiç “an” yaşayamaz olduk.
Plan yapmak elbette güzel veya geçmişten ders çıkartıp hataları tekrarlamamak ama bunu günün her dakikasında yaydığımızda yaşamak için zaman kalmıyor sanki.
(Kelin merhemi olsa kendi başına sürer diyorum tam da şu an.)
Geçmişi düşünmek sadece ders almak için olmalı diye düşünüyorum çünkü değiştirme imkânımız yok. Geçmiş ancak geleceğe ışık tutmak içindir. Gelecek de, geçmişten alınan dersin tekrarını engellemek ve doğru plan yapmak için düşünülebilir. Aslında biliyorum ki, gelecek için tüm şartların ne olduğunu/olacağını bilmemize imkân yok. “Kul kurar, kader gülermiş” sözü demek istediğimi en iyi anlatan söz. O halde elimizde bir tek şu an kalıyor. O halde doğru olan o an’a sahip çıkma değil mi?
Birçok yerde yaşlı insanlardan öğüt yazıları yayımlanıyor. Hepsinin verdiği öğütlerin ortak noktası an’ı doya doya yaşayın ve hayallerinizin peşinden gidin şeklinde. Aşık olun ve aşkınızla yaşlanın, doya doya ağlayın, sorunları zamana bırakın, sevginizden/öğrenmekten/eğitimden şartlar ne olursa olsun vazgeçmeyin, her fırsatta kahkaha atın, 65’inden önce emekli olmayın, doğru beslenin, mutlaka en az bir tane hobiniz ve evcil hayvanınız olsun diyorlar.
Ben de yarım yüzyıla gelen yaşıma istinaden naçizane diyorum ki; sizi en mutlu eden şeyleri yapın. Hayat kısa… Sevdiğinizle konuşup kapattığınızda eğer canınız istiyorsa onu tekrar arayın. Bu sefer sadece O’nu sevdiğinizi söylemek için. Gelecek korkuları ile yaşamak çözüm değil, geleceğinizin olduğunu biliyor musunuz ki korkuları her an hayatınıza katıyorsunuz? Varsa ebeveynlerinizle yoksa arkadaşlarınızla her gün mutlaka konuşun, haberleşin. Beslenmeye ben de herkes gibi dikkat edin diyorum. Kilo vermenin dayanılmaz hafifliğini yaşadığım şu günlerde bunun önemini öğrenmiş bulunmaktayım. Ve eğitim/hobi/öğrenme ömür boyu sürmeli. Hayatta sizden alınamayacak şeylerin başında aldığınız eğitim geliyor. Öğrendiklerinizi kimse sizden alamaz veya unutturamaz.
Daha yüzlerce öğüt yazabilirim bu konuda. Birkaç ay sonraki yazımda bunları toplayıp madde madde yazayım en iyisi. İçinizden aşkınız ve yaşam enerjiniz hiç eksilmesin diyorum. Ulus olarak bu acı günleri atlatacağımız inancıyla, Aşk’ınız daim, kötülükler ve telaşlar sizden uzak olsun da işleriniz rast gelsin...
Facebook Yorum
Yorum Yazın