Dergi editoryasından bu ayki yazım için aradıklarında telefon uzun uzun çalıp telefonu açtığımda ‘’abi yazını bekliyoruz’’ dedi bir kardeÅŸimiz.
Åžimdi ona ne söylesem bu ay hiç yazmak istemediÄŸimi hele de Galatasaray-Trabzonspor maçını seyrettikten sonrada elimin futbol adına kalem oynatamadığını söylesem ama sutun boÅŸ kalmamalı dedim bu saatten sonra sahada terlerini akıtan futbolcu kardeÅŸlerimin ki gibi dergideki kardeÅŸlerimin de alın terlerini düÅŸünerek bir hakemin bir maçta nasıl bir namus anlayışı olmalıdır diye düÅŸünürken Nurettin Topçu’nun meÅŸhur ‘’Namuslu Adam’’ yazısı aklıma geldi sizlerle paylaÅŸayım dedim.
‘’Ä°nsanın namusu neresinde, nesinde aranır? Kötülük yapmamak, namuslu adam olmak için yeterli deÄŸildir. Bunun için, sakınılması lâzım gelenlerden ziyade yapılacak iÅŸler vardır. Namusumuz hareketsizliÄŸimizde deÄŸil, bilâkis bir takım hareketlerimizde, hattâ bütün hareketlerimizde ve herÅŸeyden önce hareket prensibimizde, davranış tarzımızda aranmalıdır. Biz, namuslu adamı, hareketlerindeki ÅŸu vasıflarla tanıyoruz:
1. Namuslu adam, elinin ve iradesinin uzanabildiÄŸi kadar geniÅŸ sahada harekete geçmeyi vazife bilir. HareketsizliÄŸinin günah olduÄŸuna inanır.
2. Namuslu adam hareketinin, kendine ve kendi varlığının dar çerçevesine kapanıp kalmayarak bütün âleme yayılacağına ve âlem nizâmını deÄŸiÅŸtirebileceÄŸine inanır.
3. Namuslu adam, çalışmayı çalışma olduÄŸu için sever; eserinin hayatını, bir aÄŸaç gibi kendi yaÅŸayarak meyvasını baÅŸkalarına bırakmaktan hoÅŸlanır.
4. Namuslu adam, hareketinin gayesi üzerinde hesaplar yapmazdan önce düÅŸünür, çalışır ve hareket eder.
5. Namuslu adam, hareketlerinin halde ve gelecekteki bütün mesuliyetlerini yüklenmekten zevk alır; insanca yaÅŸayışın, daima doÄŸru ağırlaÅŸan mesuliyet yükü ile yaÅŸayış olduÄŸuna inanır.
Namuslu adam, kendi hareketlerinin feyzine inandığı için, ahlâkın da bir gün mutlaka muzaffer olacağına inanır.
Namuslu adam, ferdî hayatını, bir ömürlük hareketler serisinin tecrübe devresi olarak kabul eder; “çalıştım ve hayatımı iyi kullandım” diyen faziletli insan gibi dünyaya gözlerini yumar.
Namuskârlığımızın en büyük düÅŸmanları olan ÅŸöhretle serveti, ihtirasla iktadarı âciz bırakacak, bu cazip musibetlere önünde diz çökdürtecek kuvvet, ilâhî kaynaktan gelen bir hareket ahlâkının cemiyet nizâmı haline koyulması, ahlâk ile iktisadın ÅŸahane bir anlaÅŸma halinde yaÅŸatılmasıdır.
Hareket ahlâkının telkinlerinden ve sonsuzluÄŸa götürücü hareketin sevgisinden uzak yaÅŸayan bir cemiyet, iÅŸsizlerin cemiyetidir. Böyle bir cemiyette insanlar, isterlerse ordulariyle kıtalar feth etsinler veya servetleriyle dünyaya hâkim olsunlar, sefildirler, bedbahttırlar, gayesiz yaÅŸamaktadırlar. Zâlimin zulmü bizzat kendi ruhunu kurtaramadığı gibi hareket sahamızın kemmiyet bakımından geniÅŸliÄŸi de dünyamıza en ufak bir hayır bile getirmiyor. Ünvânı satırlar dolduran profesör veya saray bendesi veya sergerde, huzurunda herkesin korkup eÄŸildiÄŸi kâbus adam, hattâ bir dinin bütün emir ve yasaklarını beyninin hücrelerine boncuk gibi dizili dolaÅŸtıran cennet ve cehennem tellâlı din adamı, bunların hiçbirisi varlığının sırrına ererek, ruhunun selâmetini elde etmiÅŸ deÄŸildir. Ruhun selâmeti, hayatın gayesi ve ebedî olan nizâmın sırrı, hareketin kemâli olan bir ân içinde yaÅŸanır ve onun dışında her yerde kaybedilir.
Facebook Yorum
Yorum Yazın