Bu başlığı neden kullandım, paylaştığım resmi görünce sizde anlayacaksınız. Bu görüntü ve arkasından söylenenler mevcut siyaset gündemimizden hızlıca akıp gitti belki de unutuldu. Mâlumunuz bu yıl Cumhuriyet bayramı kutlamaları bir miktar tartışmalı geçti. Yıllar önce bu tip vakalar olduğunda tankları sokaklarda yürütmeye alışmış belli odaklar ülkenin milli siyaset gündeminin değiştiğini artık fark etmeliler. Ülkenin çağın gereçlerine göre ve demokratik olarak yönetilmesini artık içlerine sindirecekler. Darbecilik ve darbe sevicilik dönemi tarihe gömülmüştür.
İmparatorluk topraklarını parçalayıp el kadar bir toprak parçasına mahkum bırakan İttihat Terakki zihniyeti ve onun devamı kadrolar daha sonra Cumhuriyet kurulurken insiyatifi ele geçirip kurdukları bu zihniyetin ürünü partilerle memleketi ne hale getirdikleri ortada. Mevcut dünya coğrafyasında yaşanan trajedileri özellikle bugünlerde Suriye’de ve Gazze’de yaşanları gördükçe bunların büyük çoğunluğunun Müslümanlar üzerinde gerçekleşmesi hepimizin içini sızlatıyor. Burada kifayetsiz olarak ellerimizin bağlı kalmasının sebebi tabiî ki Müslüman coğrafyanın bir hamisinin ve liderinin olmamasıdır. Hilafet makamını kaldırarak bütün bu coğrafya ile bağımızı koparan Mustafa Kemal ve ekibini bu olayları yaşadıkça yanlış yapmış olduklarını söyleyebiliriz. Döneminde başka insanlar itiraz etmediler mi? Tabi ki ettiler fakat sözlerini geçiremediler ya da ikna edemediler diyebiliriz. Mesela Kazım Karabekir, Rauf Orbay her ikisi de Mustafa Kemal’in asker arkadaşlarıdır, belki dine yaklaşımları aynıdır fakat hilafetin kaldırılmasını siyaseten uygun bulmuyorlardı.
Dikkatli okuyucularımız hatırlayacaklardır, dergimiz sayfalarında hayat hikayesini yayınlamıştık Lütfi Fikri beyin. İstanbul Baro başkanlarından Paris’te hukuk eğitimi görmüş dünyayı tanımış bir insan olarak kendisi de ateisttir fakat Hilafetin siyaseten kalkmasını istemiyordu. Bunun bedelini de istiklal mahkemesinde kürek mahkumiyeti cezası yiyerek ödemiştir. Mustafa Kemal, bu ceza ile başta Rauf Orbay ve Kazım Karabekir olmak üzere, hilafeti destekler görünen yol arkadaşlarına ve diğer siyasi muhaliflerine gözdağı vermiş oluyordu. Nitekim konumunu daha da sağlamlaştırmasıyla birlikte, tek parti diktatörlüğüne kayıtsız şartsız boyun eğmeyen herkesi, uzun süre birlikte yürüdüğü yol arkadaşları bile olmasına aldırış etmeksizin her türlü yöntemi kullanarak tasfiye etti. Ne olmuştu da bu duruma gelmiştik. Tarihe tekrar bakıp objektif bir gözle tekrar değerlendirdiğimizde bunların bize anlatılanlar gibi olmadığını görüyoruz. Tarihin akışındaki kırılma noktalarını nerelerde hata yapıldığını nerelerde hazırlıklı olanların insiyatifi alıp kendi planlarını uyguladıklarını görüyoruz. Mesela Lozan kırılma noktası. Lozan öncesi ve sonrası düşünceler ve uygulamalar çok farklı. Bunları da artık üzerinden yüz yıl geçtikten sonra anlayabiliyoruz. Bizleri hilafetle Müslüman coğrafyadan izole eden zihniyet bir başka hatayı yada ihaneti harf devrimi ile gerçekleştirdi.
Harf devrimi ile okuma yazma oranı arttı mı? Bize yıllarca Osmanlı toplumunun okuma yazma oranının çok düşük olduğu anlatıldı gerçekte öyle mi? 1895 yılına ait Osmanlı istatistiklerine göre okuma yazma oranı yüzde 60’a yakındır. Çünkü ülkenin her tarafına açılan sıbyan ve mahalle mekteplerinde çocuklara okuma yazma öğretilirdi. 1908-1914 arası çıkan gazete ve dergi sayısı 801’dir. Tiraj ise yaklaşık yüz bin dolaylarındadır. 1920-1925 yılları arsında dergi ve gazete sayısı 252’ye düşecek okur sayısı ise 40 binlerde kalacaktır. 1928 sonrasında ise gazete ve dergi sayısı toplam 50’lere, okur sayısı 20 bine düşecektir. Harf devrimi sonrası okuma yazma oranı %10’lar seviyesinde uzun yıllar kalmıştır. Çünkü halk harf devrimiyle bir anda cahil duruma düşmüş bu seviyeyi kapatması maalesef yıllar almıştır. Bu arada bu coğrafyanın kadim halklarından Rumlar ve diğer azınlıklar mübadele ile yer değiştirilmiş ve yerlerine göç ettirilen iyi tahsil görmüş belli bir azınlık Sabetaycı grup, ülkenin kaderinde uzun yıllar iktidar olmuştur. Bunu da hiç yüksünmeden birçok yerde biz bu cumhuriyeti Rezerv Yahudi devleti olarak kurduk demektedirler. İşte resim ortada ne demiştik resimler yalan söylemez artık siz yorumunuzu yapın değerli okurlarım.
Ne diyelim yalan söyleyen tarih utansın. Rabbim yâr ve yardımcımız olsun hayırlı işler dileğiyle.
Facebook Yorum
Yorum Yazın