Eylül Sıcak mı Geçiyor?

31 Mayıs’da zirve yapmış ve haziran ayı boyunca süren ve kamuoyunda gezi gösterileri, gezi kalkışması veya gezi vandalizmi olarak anılan kitle hareketleri haziran sonunda son bulmuştu.

Kamuoyunda bu olaylar bitse de tekrar başlayacağı ile alakalı kuvvetli kanaatler vardı. Gerçekten de hepimiz maçların ve okulların açılması ile gezi eylemlerinin benzer şekilde hortlayabileceğini eskisi kadar olmasa bile sokak kıpırdanmalarının olabileceğini tahmin edebiliyorduk.

Ben burada sayısı azdı çokdu kalabalıkların kemmiyeti (niceliği) ile değil, şekli ve davranılışı (nasıl mukabele gördüğü) ile alakalı birkaç cümle etmek istiyorum.

Hatırlarsanız 2011 seçimlerinden önce de KCK ve BDP’ye bağlı kalabalık gruplar bazı BDP milletvekillerinin adaylıklarının iptalini protesto için çok büyük yürüyüşler yapmışlardı. Devlet bu gösterilere müdahale etmiş ve uzun vadede BDP – KCK – PKK mensup ve taraftarlarını hapse atmıştı. Halen de büyük bir kısmı hapiste diye biliyorum.

Denilebilir ki bu iki konunun birbiri ile ne alakası var? Ben bu konuda biraz vicdan yapıyorum. Eylem yapan şayet Kürt olursa bu çok kolay örgüt kapsamında değerlendirilip içeri tıkılabilmektedir. Ama aynı suçu işleyen Beyaz Türkler, liberaller, Kemalistler, gayler, lezbiyenler, sex işçileri!!! Olursa onların adeta dokunulmazlığı var.

Kamu araçlarını, binalarını iş görmez hale getiriyorlar; esnafın camını çerçevesini yakıp yıkıyorlar, sokaklarda halkımıza sataşıp taciz ediyorlar ama polis gözaltına alıyor, mahkeme serbest bırakıyor. Ben bir Türk olarak bu durumdan ciddi vicdan azabı duyuyorum. Benzer suçlar ama farklı yaptırımlar.
 
Bu çifte standartın, tenakuzun (çelişkinin) bir an önce sona ermesini temenni ediyorum. Yoksa polisin de çalışma şevki kırılacaktır. Polis yaptığı çalışmanın boşa gittiğini gördüğünde azmi, heyecanı azalır diye düşünüyorum.